Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Milliyetçilik ve liberaller

Dün şu an Yeni Şafak'ta çok güzel yazılar yazan Markar Esayan'la Mayıs 2011'de Taraf'ta yaşadığımız polemikten bahsettim. Milliyetçilik ve Erdoğan hükümeti meselesi üzerineydi polemiğimiz. O yazıda şöyle demiştim:
(Türkiye toplumuna yerleşmiş milliyetçilik olgusunu hafifsemeye yönelik genel entelektüel tavır Markar dostumda da var. Bu milliyetçilik illa saldırgan ve faşizan bir kimliğe bürünecek diye bir şey yok. Bu toplumun milliyetçilik algısına ilişkin derinlikli bir bakış bu algının vicdanlı ve özgürlükçü bir zemine evrilebileceğini de gösteriyor ama aynı şekilde faşizan ve totaliter bir şekle dönebileceğini de...)

***

Milliyetçiliğe dair entelektüel tartışmalarda ihmal edilen temel bir mesele var. Türkiye'nin Türk halkının büyük çoğunluğunun kendini "milliyetçi" olarak tanımladığı unutularak analizler yapılıyor. Bu halkın 90 yıldır sabah-akşam milliyetçi endoktrinasyonla muhatap olduğu ihmal edilerek söylenecek her söz boştur.
***

Bu topraklarda "Ben asla milliyetçi değilim" diyen insanların bile incelendiğinde son derece milliyetçi tavırlara sahip olduğu gerçeğini de unutmayalım. Çoğunluğu oluşturan Türklerin milliyetçiliği dışında bir de buna Kürt milliyetçiliğini eklersek bu toprakların tartışmasız en egemen ideolojisinin -çeşitli varyantlarıyla- milliyetçilik olduğu gerçeği de önümüze çıkar.
***

Şimdi Başbakan'ın durumunu düşünün. Bir yandan yıllardır inkâr ve asimilasyon politikalarına tabi tutulan Kürt halkının çoğunluğunu tatmin etmek zorunda... Kürtlerin hem sisteme ve belki hem de Türklere birikmiş bir öfkesi var. PKK'yı desteklemeyen Kürtlerin çoğunluğunun dahi ailesinden dağa çıkmış birileri muhakkak var. Öte yandan aynı Başbakan bir yandan da dediğim gibi çoğu milliyetçi olan Türklerin de kahir ekseriyetini ikna etmek zorunda. Dolayısıyla milliyetçilik kavramını tamamen dışlayan bir politika güdemez. Milliyetçiliği "Bu toprakları, bu ülkeyi, bu milleti sevmek" diye özetlenebilecek bir insani yalınlıkta yeniden tarif ederek, güçlü bir dil ve söylemle toplumun karşısına çıkmak zorunda.
***

Başbakan Erdoğan siyasal birliği ve kültürel çoğulculuğu aynı anda savunmak zorunda. Bu toplumu ikna edebilecek ortak zemin bu. Avrupa tarihinden örnek vermek gerekirse Johann Gottfried Herder'vari bir milliyetçiliği savunan, böyle bir anlayışı da savunmak zorunda olan bir adam Başbakan Erdoğan. Mesela bu sütunlarda biz liberallerin her gün yazabildiği gibi "Milliyetçilik bir hastalıktır" diyebilecek durumda biri değil. Böyle bir söylemle toplumun karşısına çıkan hiçbir siyasetçi bu ülkeye barışı getiremezdi, akan kanı durduramazdı, askeri vesayeti de bitiremezdi.
***

Laik kesimden gelen demokrat aydınların kitleleri ikna etmekten uzak steril dili ve söylemi siyasette geçerli olursa esas o zaman bu toplumun "MHP'lileşme" süreci hızlanır, MHP'nin oyu beklenmedik noktalara yeniden gelebilir ve askeri vesayet de yeniden tepemize biner.
***
Öte yandan hiçbir entelektüelin "kitleleri ikna etmek" diye bir zorunluluğu olamaz. Toplumun çoğunluğuna çok ters de gelse bir entelektüel inandığını sonuna kadar söylemelidir, putları yıkmalıdır. Birçok liberal, demokrat ve özgürlükçü -sol entelektüel de bu ülkede putkırıcı bir işlev gördü. O yüzden de entelektüel hayatta haklı bir hegemonya kurdular. Ama şimdi bazıları şu anki Türkiye'yi hiiçç teşhis edemiyor. Yeni putlara hiç dokunamıyorlar ve her geçen gün meczuplaşıyorlar. Bu duruma üzülüyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA