Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır...

Geçtiğimiz haftaiçi Türkiye'nin en meşhur müteşebbis ailesinin üçüncü kuşak lideri Mustafa Koç vefat etti. Dün de Türkiye'nin önde gelen müteahhitlerinden Nihat Özdemir'in eşi vefat etti. Politikacı Kamer Genç ve Edebiyatçı Tahsin Yücel de ardı ardına öldüler. Hepsinin yakınlarının başı sağolsun. Allah rahmet eylesin. Bu kadar ölüm üst üste gelince yaşayan en büyük Türk şairi İsmet Özel'in yazının başlığına çektiğim dizesi ağzımdan dökülüverdi birden...

***

Tüm bu birbirine ulanan ölümlerin arasında 3 yıl önce bu zaman vefat eden bir isim bu sene pek hatta hiç anılmadı. Vefatı münasebetiyle hakkında nerdeyse hiç yazı çıkmadı oysa yaşarken çok popülerdi bu isim. Üstelik bir mensubunu yeni kaybeden Koç Ailesi ile de çok yakın ilişkisi vardı. Bugün cenazesi defnedilecek olan Mustafa Koç'un dedesi Vehbi Koç bu isme de manevi babalık yapmıştı. 3 yıl önce öldüğünde de çok görkemli bir cenaze töreniyle uğurlanmıştı. Bahsettiğim isim Mehmet Ali Birand...
***

Her geçen gün adı daha az anılmakta olan Birand sıfırdan zirveye yükselmiş bir medya fenomeniydi. Mehmet Ali Birand'ın sanki zengin ve beyaz bir aileden yetiştiği gibi bir izlenim vardır oysa Birand biyografisini okuduğunuzda Birand'ın maddi zorluklar içinde bir ailede büyüdüğünü, ailesinin bir tarafının Kürt olduğunu, hayatı boyu büyük fiziksel acılar çektiğini öğreniyorsunuz. Mahmut Dikerdem'in himmetiyle zorla Galatasaray'a girebildiğini, çok yoksulluk çekip liseden zar zor mezun olabildiğini ve sonrasında da sıfırdan yaşam kavgası vermiş bir adam olduğunu görüyorsunuz...
***

Birand'ın son gününe kadar yitirmediği mesleki heyecanını, inanılmaz seviyedeki çalışkanlığını ve habercilik konusundaki büyük hırsını biraz da bu yaşam öyküsünde aramak gerekir. Birand komple bir medya adamıydı. Medya işini çok iyi biliyordu ve egemen medya içinde resmi ideolojiye karşı her zaman mesafeli durmuş az sayıdaki insanlardan biriydi. Türk medyasında Birand'la çalışan, dost olan çok sayıda insan var, onların çok sayıda anıları var...
***

Benim Birand'la hukukum sınırlı, en fazla görüştüğümüz yer ortak dostlarımızın evlerinde verilen davetlerdir. O davetlerde karşılaştığım, konuştuğum Birand her zaman eğlenceli bir adamdı. Birand, Mehmet Barlas ve Can Paker'le komşuydu. Hele Can Paker'le aynı bahçeyi paylaşırlardı. Evleri aynı bahçeye açılırdı. Üçünün arasında müthiş kuvvetli bir dostluk vardı...
Kendi şahsi hikayem açısından baktığımda ise Türkiye'nin beni tanımasında ve özellikle bugün televizyonlarda bol bol yer almamda Birand'ın önemli bir payı vardır. Bundan tam yedi sene önce 2009'un ocak ayında telefonum çaldı, 32. Gün programından arıyorlardı. Taraf gazetesinde dört aylık bir köşe yazarıydım, yaşım 27 idi. O güne kadar büyük bir TV kanalına hiç çıkmamıştım. Programın yapıldığı tarih 22 Ocak 2009'du...
***

Programda bir ulusalcı profesör, bir ulusalcı gazeteci ve Ankara'dan katılan bir ulusalcı general vardı. Benim yanımda da etliye sütlüye pek karışmayan, o kritik dönemde eyyam siyaseti güden sonradan da Fethullahçı olduğu anlaşılacak olan bir profesör vardı. Programı Birand'la ortak sunan ve sonradan da Birand'la büyük şahsi kavga içine giren arkadaşın da benden hiç hoşlanmadığı belliydi. O arkadaş sözde ulusalcılığa mesafeli bir solcuydu ama liberallerle ulusalcılar kıyaslandığında gönlü -itiraf etmese deulusalcılardan yanaydı çoğu Türk solcusu gibi. Hikayenin devamı yarına...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA