Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Erdoğan niçin daha yetkisiz bir makamı istiyor?

Başkanlık sistemi tartışmalarına samimi itirazları olan vatandaşların kafasını meşgul eden iki soru var. İlki bu sistemin federasyonu zorunlu kıldığı. İkincisi ise sistemin başkana sınırsız yetkiler tanıdığı ve bunun da otomatikman otoriterleşmeyi getireceği.
Bu kaygıların yaygın olmasının tek nedeni var, o da basitlikleri. Böylece bir çığ gibi büyütülebiliyorlar. İşte halkın zaaflarından tutup yönetme sanatını iyi bilen muhalefet de yalanı tekrar etme kapasitesine güvendiği için "nasıl olsa saçmalıklarımıza cevap yetiştirmekten sıkılırlar" diye kolay olanı seçiyor.
Kısaca bu iki konuya değinelim, zira asıl mevzumuz başlıktaki soru. Federasyon başkanlığın şartı değil, yalnızca bir tercih. İster seçersiniz, ister seçmezsiniz. Federatif yapı ile yönetilen ancak parlamenter sisteme sahip ülkeler var, mesela Almanya. Buna karşı Fransa yarı başkanlık modeliyle yönetilmesine karşın federatif yapıyı tercih etmiyor.
Başkanın denetimine gelince. Başkanlık sisteminde yüksek yargının denetiminin yanı sıra, Başkan meclisin sıkı kontrolü altındadır. Başkan meclisi ikna etmeden adım bile atamaz. Parlamenter sistemde ise koca meclis cumhurbaşkanının onayını almadan ülkeye çivi bile çakamaz. Düşünün bunca yetkisine rağmen parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı eylemlerinden ötürü yargısal sorumluluk taşımayan tek kişi. Azıcık şüphesi olan Cumhurbaşkanına parlamento seçimleri yenileme yetkisi bile veren Anayasanın 104. maddesini okuyabilir.
Evet, gördüğünüz üzere cevaplar da kaygılar kadar basit. Ama ben başkanlık sistemine karşı olsam muhatabımı daha zor sorularla sıkıştırırdım doğrusu. Mesela, Erdoğan ve Ak Parti niçin bu denli güçlü oldukları parlamenter sistem yerine daha az yetkiye sahip olacakları başkanlık modelinde partilerinin kuruluşundan beri ısrarcılar? Öyle ya kim yetkilerini kaybetmek ister?
Bu sorunun yanıtı Erdoğan icracı perspektifinde gizli. Cumhuriyetin 80 yılındaki icraatlarını sadece 13 yılda üçe beşe katlayan Erdoğan sahadaki yerel yönetim deneyiminin iş=oy konforuna fazlasıyla alışık. İşte, birilerinin "mucize" sandığı Erdoğan'ın somut bir neden sonuç ilişkisine dayalı başarısının formülü de bu. Bu yüzden de Erdoğan, dünya siyaset sahnesinde 13 yıllık iktidarının ardından oylarını artıran ve gelecek 10 yıl için hâlâ ilk alternatif olan yegâne siyasetçilerden.
Erdoğan mevcut sistemde sınırsız yetkili ancak başkanlıkta olduğu gibi icraatları için vakit kaybetmeden hareket edebilecek bir pozisyonda da değil. Erdoğan'ın arzu ettiği başkanlık sisteminde ise bugün âdeta birbirini durdurmak için konumlanmış parlamento ve başkanlık, icraat için teşvik üzerine kurulu.
Daha da netleştirelim. Başkan bir icraat için yasal zemine ihtiyaç duyduğunda önerisini ortaya koyar. Tüm partilerin oluşturduğu Meclis de ya başkanın tasarısını onaylar ya da daha iyisini ortaya koyar. Şimdi olduğu gibi, sistem birbiriyle güç savaşı içinde olan iki makamın öneri- retten ibaret yetki savaşına kurban gitmez.
Dolayısıyla daha çok engelleyen değil, icraat yapmak için proje üreten, öneri getiren bir adım öne çıkar. Siyasi bekanın anahtarı liderliğe sadakat değil, başarıyla, pozitiflikle halkı ikna etmek olur.
Motto ve amaç bu kadar basit. "Proje üreteyim, daha iyisini teklif eden varsa yarışayım, yeter ki engellenmeyelim. Halk da görüp karar versin!" 13 yıldaki 10 seçimin galibi olan Erdoğan'ın da en iyi bildiği meşru yöntemle iktidarını korumak istemesinin nesi anti demokratik, anlaşılmaz ve garip söyler misiniz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA