Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de 60 yıllık diktatörlük rejiminin yalnızca 7-8 gün içinde çöktüğünü, Suriye halkının son bir yılda tüm zorluklara rağmen hayata yeniden sarıldığını ve en sıkıntılı dönemin artık geride kaldığını söyledi. Şu önemli uyarıyı da ekledi:
"10 Mart Mutabakatı'nın hayata geçirilmesi düğümü çözecektir. Yeni dönemde de Suriye'yi yalnız bırakmayacağız. Mutabakata imza atanlar bunu uygulamalı. Suriye'de toprak bütünlüğü korunmalıdır. 10 Mart Mutabakatı'nın uygulanması, pek çok hesabı bozacaktır."
SURİYE'NİN ŞANSI: ERDOĞAN
Suriye'nin bugünkü noktaya gelmesinde birden fazla faktör aynı anda etkili oldu. Bunların başında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından, Ahmet Davutoğlu dönemindeki Pentagon'a endeksli Suriye politikasını terk etmesi geliyor.
Ardından Türkiye'nin, başta ABD olmak üzere sahadaki tüm aktörlerin itirazlarına rağmen gerçekleştirdiği askeri harekâtlar, muhaliflere yeniden nefes aldırdı. Son aşamada Ankara'nın, uluslararası arenada Ahmed Şara liderliğindeki "Yeni Suriye" yönetimine neredeyse hamilik yapması da Şam açısından belirleyici bir avantaj yarattı.
Bugün, Türkiye'de Suriyeli mültecileri geri gönderme vaadiyle siyaset yapan, Esad rejimine sempati duyan bir muhalefet iktidarda olsaydı, Suriye'de ortaya çıkan bu tablo mümkün olur muydu?
TRUMP ETKİSİ
Kuşkusuz Suriye'deki hızlı dönüşümde, ABD'de Trump'ın işbaşına gelmesi de önemli bir rol oynadı.
Trump yıllardır, Washington'un 1990'ların bölgesel dengelerine göre kurguladığı stratejiyi eski ve maliyetli bulduğunu söylüyordu. Bu nedenle Obama ve Biden döneminde PKK-YPG eksenli yürütülen yaklaşım terk edildi; Ankara ile daha senkronize bir çizgiye yönelindi.
ABD'deki iktidar değişiminin yarattığı boşluğu iyi değerlendiren Şara'nın, Demokratlar görevde olsaydı bu kadar hızlı sonuç alması mümkün değildi.
RUSYA, İRAN VE İSRAİL
Suriye'de uzun süredir sahada bulunan Rusya'nın Ukrayna cephesiyle meşgul olması, Avrupa'yı oyalaması, İran'ın ise İsrail'le yaşadığı gerilim nedeniyle içe kapanması, ülkenin asli unsurlarının başlattığı devrimin önünü açtı.
Mevcut tabloya bakıldığında bölgedeki tek tehdit İsrail görünüyor. Ne var ki ABD'nin ulusal güvenlik perspektifinin artık Ortadoğu merkezli olmaktan çıkması, bölgedeki Müslüman devletleri bağımsızlaştırıyor ve güçlendiriyor.
FİLİSTİN DE KURTULACAK
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasını bitirirken söylediği şu sözler, sadece bir temenninin değil, değişen jeopolitiğin işareti niteliğinde:
"Filistin'de mazlumların sabrı zaferle taçlanacak. Özgürlük ve barış gelecek. Başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin Devleti mutlaka kurulacak."
Evet, Ortadoğu'nun yüz yıldır içine sıkıştırıldığı siyasal kalıp kırılıyor. Artık dışarıdan dayatılan bir düzen değil; bölgenin kendi iradesi, dengesi ve ortak aklı belirleyici olmaya başlıyor. Okyanus ötesinin coğrafyamıza kendi jeopolitiğine göre biçtiği "Ortadoğu" tanımı da işlevini yitiriyor.