Kabul edelim ki durum 2009 yazından farklı ama 2010 sonbaharına benzerlik arz ediyor. İki yıl önce bu aylarda altyapısı kurulan "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" için bölgedeki iklim uygundu. Ancak Ekim 2009'daki Habur Olayı, ardından 12 Eylül 2010 Referandumu'nda milli irade üzerinde kurulan baskı ile nitelik değiştirdi. "Demokratik Açılım" başladığında, Kürt kökenli vatandaşlar olağanüstü hallerden sonra ilk kez sivil soluk almaya başlamıştı. Etkin pişmanlık uygulaması ile atılan öncü adımı takiben beklenen kapsamlı af, silahların bırakılması, siyasete katılımın teşvik edilmesi, "tarihi barış fırsatı" yaratmıştı. 2009'da kültürü ve kimliği teminat altına alınan Kürtlerin Türkiye'ye kalıcı entegrasyonu söz konusu idi. 2011'e gelindiğinde "ayrı statü" isteyen, "anayasal taviz dayatan", "terörize siyaset" söz konusu.
***
"Emek-Barış-Özgürlük" bloku ile şekillenen güncel siyasi oluşumun, Kürt sorununu daha karmaşık yapıya dönüştürmesi an meselesi. Sadece Güneydoğu'da değil İstanbul'da Adana'da, Mersin'de hatta İzmir'de filizlendirilen bu siyasetin üç riski bünyesinde barındırdığı söylenebilir:
1- Doğu ve Güneydoğu'da, silahların gölgesinde merkez siyasetin tasfiyesi ve Türkiye ile yaşama arzusundaki Kürtlerin sadece BDP'ye mahkûm edilmesi. Yani, siyasi alternatifin teke indirilmesi.
2- Gerek 1930'lardaki sürgünler gerekse 1990'lardaki askeri yöntemler yüzünden Batı'ya göç eden Kürtlerin buralarda zinde güç haline getirilmesi, Doğu'da homojen Kürt bölgesi yaratılırken, ülkenin enerjisinin diğer yörelerde tetiklenecek etnik olaylarda tüketilmesi.
3- "Özerk Bölge" elde etme hevesi ile Silahlı Kuvvetler'i siyasi arenaya çekme ve demokratik araçları kullanamaz duruma düşürme planı.
***
Başbakan
Tayyip Erdoğan, kritik seçim düzlüğündeki Diyarbakır konuşmasında Kürtleri kazanma ama aynı zamanda Türkleri kaybetmeme stratejisi izledi. 2005 Ağustos'unda yine Diyarbakır'da,
"Kürt sorunu benim sorunumdur" diyen Başbakan, o pozisyonunu koruduğunu vurguladı. Güven tazeledi. Geniş kitlelere gönül dili ile seslendi. Manevi dünyaya nüfuz etti. İnanç bağını koparmaya dönük radikal Kürt milliyetçiliğine set çekti. Bölücülüğe geçit vermedi. Kenti, siyasi olduğu kadar fiziki açıdan da yeniden yapılandırmayı vaat etti. En büyük beklentinin karşılığını ise 12 Haziran gecesine bıraktığı izlenimi verdi. Başbakan Erdoğan'dan, yeni bir
"Balkon Konuşması" isteniyor. Artık simgeye dönüşen AK Parti Genel Merkezi'nin o katından,
"Ülkeyi kucaklayan, kırgınlıkları gideren ve Yeni Anayasa'nın ipuçlarını içeren" mesajlar bekleniyor. Ki Başbakan da bunun sinyalini verdi.