Önceki gün kabinenin önemli isimlerinden biriyle sohbet ediyordum. "Ne yapıyorsunuz?"diye sorunca, "Olan biteni anlamaya çalışıyoruz" dedim. O, kendinden emin bir ses tonuyla şunları söyledi:
"Yapılanlar yanlış. Tayyip Bey'i tanımayanlar için hatırlatayım. Başbakanımız, milletten aldığı yetkiyi sonuna kadar kullanır ve kimseyle paylaşmaz!"
Bu değerlendirmenin anlamı şuydu:
"Demokratik mücadele cephesinde buluşmak, özgürlükleri savunmak, hatta bu amaçla işbirliğine girmek ayrı, devlet yönetimi ayrı şeyler. Ortak ideali paylaşmak, yönetim yetkisini paylaşmak demek değildir!"
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a karşı içeride ve dışarıda operasyon yürüten odaklar bulunduğu gerçeği teyit edildi. Siyasi iradenin kararlı duruşu ile bir dalga daha savuşturuldu.
Türkiye'nin "bölgesel güç" olma hedefine göre yeniden yapılanmakta olan MİT'in bir süre daha psikolojik harekâta konu olabileceği anlaşıldı.
İstihbaratın tek merkezde yani MİT'te toplanması düşüncesinin umulmadık gerilimler doğurabileceği kayda geçti.
Emniyetteki iyi yetişmiş ekiplerin, farklı mensubiyetleri nedeniyle güç kazandığı tezi, başardıkları işin önüne geçti ve o ekipler de yara aldı.
Terör örgütü PKK'nın silahlı kapasitesini ve sivil kisveli uzantısı KCK'yı tasfiye etme stratejisi sekteye uğradı. Dağdan inişleri teşvik ve demokratik çözüm arayışlarını canlandırma düşüncesi ötelendi.
Terör örgütünün dehşet etkisinin kırılması ve özgür Kürt siyasi hareketine kapı açılması amacıyla görüşmeler yürütülürken, eşzamanlı olarak hukuki altyapı hazırlanmadıkça, cumhuriyetin savcılarının her an "durumdan vazife" çıkarabileceği tescillendi.
Ergenekon ve Balyoz Davaları sonuçlanmadıkça Özel Yetkili Mahkemelerin görev alanları ve çalışma usullerinin TBMM'de kolay kolay masaya yatırılamayacağı görüldü.