Yer, Konrad Adenauer Vakfı Berlin Temsilciliği... Masanın etrafında, kanat önderleri, sivil toplum temsilcileri, siyasetçiler, uzmanlar, iş insanları...
Türkiye-Almanya ilişkilerinin geleceği, Ankara'nın AB'ye bakışı... Endişeler, sorunlar, öneriler, beklentiler... Samimi ortamda her şey soruluyor.
Hiçbir soru karşılıksız bırakılmıyor.
Türkiye'den gelen onur konuğu, "Yüksek Almanca" diye tabir edilen seviyedeki dile hâkimiyeti ile seçkin kitleye hitap ediyor. Alman dostlara, "Bizimle göz hizasında konuşmalısınız" diyor. Sonra, sohbeti yıllar öncesinden bir anekdotla zenginleştiriyor.
O, Almanya doğumlu.
Almanya'da okuyup, Alman toplumunda Türk olarak kendini ispatlamış bir isim. İşte bu nedenle anlatımı sırasında salondaki hava zaman zaman derin sessizliğe bürünüyor. Zira Alman katılımcılar ne demek istediğini gayet iyi anlıyor!
"... 6 yaşında idim. Bir gün okula giderken, benden büyük iki çocuk önümü kesti ve aniden saldırdı.
Doktor olan babam, en yakın karakola giderek şikâyetçi oldu. O çocuklar bulundu, karakola getirildi.
(Almandılar...) Babam, haklarını biliyordu.
Hukukuna sonuna kadar sahip çıktı. Ama benzeri talihsiz olayı yaşayan bir başka arkadaşımın ailesi şikâyetçi bile olamamıştı!"
Berlin'in ortasında bir belediyenin araçları ile çukur kazılıp, el yapımı patlayıcılar yerleştirilirse siz ne tepki verirsiniz?
Siyaset yaptığını iddia eden isimler, açıkça terör örgütüne yaslandığını ilan etse ve bağımsız yargının davetine meydan okuyarak gelmeyeceğini söylese siz nasıl davranırsınız?
Basın ve ifade özgürlüğü, suç işleme özgürlüğü ve imtiyazı olarak yorumlanabilir mi?
Gücünü milletten alan ve sadece milli iradenin desteği ile ayakta kalan bir devlet adamı için çirkin şekilde diktatör yakıştırmasında bulunulması kötü niyetin ürünüdür, böyle değilse önyargıdan başka neyle açıklanabilir?
Türkiye'yi sadece malum medya üzerinden okumayı sürdürüyorlar.
Türkiye karşıtlığı ve marjinallik, Alman devlet düzeninde -maalesef- prim yapıyor.
Türkiye'deki istikrarın, Almanya'daki kamu düzenine doğrudan etkileri olacağını kabul ediyorlar ve tedirgin görünüyorlar.
AB mimarisi ve AB'nin geleceği için artık çok net ve idealist şeyler söyleyemiyorlar.
FETÖ'cü kilit bir ekibi, yerini, gerçek karakterini biliyorlar ama "yokmuş" gibi davranarak, stratejik enstrümana dönüştürmeye çalışıyorlar.
NSU davasını, Alman derin devletine dokundurmadan halletmenin telaşını yaşıyorlar.
Terör örgütü PKK mensuplarına ilişkin Ankara'dan gelen baskıya çare arıyorlar.