Tarih, 9 Ağustos 2014.
Bir gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Son miting Konya'da...
O günlerde, Başbakanlık için adı geçen dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bir grup gazeteciyi evinde misafir etti.
Davutoğlu, gerek başkanlık sistemi hakkında gerekse Cumhurbaşkanı- Başbakan arasında yaşanabilecek yetki çatışması noktasında öyle sivri cümleler kurdu ki daha o anda bunların "kayıtdışı" tutulması rica edildi. Ama...
"Yazılabilir" sınırlarda kalan, arşivden çıkardığımız notlarımız da bugüne ışık tutacak yeterli sayıda mesajı barındırıyor.
Bu detaylara girmeden önce şu üç hususun altını çizmekte fayda var:
1- Kurumsal olarak AK Parti'nin, lider olarak Erdoğan'ın, kimin ne yaptığına odaklanmaktan ziyade, "Biz, kendi işimize bakalım" çizgisinde karar kıldığı görülüyor.
2- Eski Başbakan Davutoğlu, şayet birkaç ay daha görevde kalsaydı, güvenlik bürokrasisi başta olmak üzere devlet kurumları ciddi gruplaşmanın eşiğindeydi.
"Reisciler-Hocacılar" ikilemi, söylem olmaktan çıkarak fiiliyatta krize dönüşmekteydi.
3- Erdoğan, Davutoğlu'na güvenini yitirmişti ve bu hususu partinin yetkili isimleriyle de paylaşacak aşamaya gelmişti.
AK Parti o kadar ciddi sınavlardan geçti ki oluşan teamüller AK Parti'yi korur.
Beklendi ki... Daha önce ANAP'ta, CHP'de olduğu gibi fraksiyonlaşsınlar, şucular densin, bucular densin... Bu fraksiyonlaşma AK Parti'de doğdu mu?
Gezi'den bu yana, "Acaba Erdoğan'ı şöyle bir kenara koyabilir miyiz?" Hedef bu! Ne vefa duygusuna sahip AK Parti kadroları Sn Erdoğan'ın kenara itilmesine izin verir ne siyasetin doğası buna imkan tanır ne de 2023 ideali varken tutup da gereksiz bir tartışmanın içine girilir.