Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOWARD MURAD

Genç cilt ile yaşlı cilt arasındaki fark nedir?

Yaş ilerledikçe ölü hücreler cilt yüzeyinden daha yavaş atılır. Bu nedenle yaşlı cilt, genç cilde oranla daha kolay su tutar, daha kolay lekelenir ve daha serttir

Ciltlerini yenilemek, onarmak ve korumak için hastalarıma yardım etmeye yönelik yaptığım her şeyin iki temel prensibe dayandığını fark ettim: Cildin koruma görevini yerine getirmesini sağlamak ve tutabildiği kadar su tutmasına yardımcı olmak.
Üst tabaka: Epidermisin üzerinde bulunan stratum corneum'da sürekli ölü hücre- yeni hücre değişimi gerçekleşir ve bu katman yaşam boyu çok fazla değişiklik göstermez. Çalışmalar bu tabakanın yaş ilerledikçe bir miktar inceldiğini ancak koruma işlevini yerine getirmeye ve altındaki tabakalardaki su kaybına karşı koymaya devam ettiğini göstermektedir. Yaşınız ilerledikçe ölü deri hücreleri cildin yüzeyinden daha yavaş atılır ve bu durum da yaşlı ciltlerin gençlere göre neden daha sert olduğunu açıklar.
Pigment üretimi: Ciltte, güneşten korunmaya yarayan pigmentler vardır. Melanin olarak bilinen pigment üretiminden sorumlu hücrelere melanosit adı verilir ve bu hücreler epidermisteki hücrelerin yüzde 3'ünü oluşturur. Her bir melanosit yaklaşık 36 deri hücresi için melanin üretir. Erişkin hayatının ilerleyen her 10 senesinde aktif melanositlerin sayısı tahminen yüzde 10-20 oranında düşüş gösterir. Kalan melanositlerin yitirilenlerin yerini telafi etmeye çalışmasından dolayı bir yerde fazladan pigment üretimi söz konusu olurken, başka bir yerde melaninin tamamen kaybolması durumu ya da melanin üretiminde düşüş göze çarpar. Bu nedenle yaşlılık lekelerine sahip ciltlerde açık ve koyu renkli bölgeler vardır.
Enfeksiyon savaşçıları: Langerhan hücrelerinin sayısı zamanla azalma gösterir. Epidermisteki bu hücreler cildin bağışıklık sisteminde temel görevleri üstlenir. Yabancı maddelerin veya mikroorganizmaların farkına varmak ve saldırı için işaretlemek onların görevidir. Bazı tahminlere göre ciltteki Langerhan hücrelerinin neredeyse yarısı kadar bir kısmı yetişkinlik aşamasına gelindiğinde yok olmaktadır. Bu durum da, yaşlı ciltlerin enfeksiyon ve cilt kanserine neden daha yatkın olduklarını kanıtlamaktadır.
Cilt bağları: Epidermisin dermisle buluştuğu yerde yaşla gelen değişimler gözlenir. Dermisten epidermise çıkan dokular bir masanın parçalarını bir arada tutan vidalar gibi bu iki tabakayı bir arada tutar. Zamanla bu çıkıntılar düzleşir. İki tabaka, besinler ve nemi tutan molekülleri eskisi gibi kolay paylaşamamaya başlar. Ayrıca tabakalar cilt gençken olduğu kadar sıkı bir biçimde birbirlerine bağlı olmadığı için en ufak bir darbe bile birbirlerinden ayrılmalarına sebep olabilir. Yaşlı ciltlerin genç ciltlere göre daha kolay su toplamalarının sebebi budur.
Damarlar: Yaş ilerledikçe; cilde besin ve nem taşıyan damarlar kısalır ve yapıları değişir. Güneşin verdiği hasar damarların daha da kötü şekilde değişmesine neden olur. Güneş ışığı, damar duvarlarının kalınlaşmasına neden olur. Damarlar cildin hemen altında ince kırmızı lifler şeklinde göze çarpar.
Nem tutucu moleküller: Dermisteki protein lifleri, zemin maddesi adı verilen jölemsi materyalin içine gömülü halde bulunur. Eğer dermis bataklık olsaydı kolajen ve elastin; saman, zemin maddesi de onları bir arada tutan çamur olurdu. Bu bataklıkta, nem tutucu bileşik şeker ve glycosaminoglycan (GAG'lar) adı verilen protein molekülleri gibi çeşitli moleküller bulunur. Birbirinden farklı ve su seven moleküller, GAG'ları meydana getirir ve çevrelerindeki her şeyi nemli tutar ki; bu nem cilt için gereklidir.
Kolajen ve elastin: Gördüğünüz yaşlılık izlerinin çoğu sert ve lifli dermiste gözlenir. Buradaki ağ örgüsünü; ince ve beyaz kolajen lifleri ve dalgalı, çatallı ve kauçuk benzeri elastin liflerinin birbiri arasına serpilmesi meydana getirir. Cildin alt yapısındaki kolajen ve elastin cilde sağlamlık ve esneklik verir. Ancak yaşlanmayla kolajen ve elastin meydana getiren fibroblastlar azalır ve cilt onarımında düşüş gözlenir. Fibroblastlar zemin maddesinin azalmasından da etkilenir çünkü zemin maddesi amino asit gibi yapıtaşlarının kaynağıdır.

TÜM VÜCUTTA SU DENGESİ OLMALI
Tedavilerimde ve merkezimde geliştirdiğim tüm ürünlerde öncelikli amacım cildin bariyer fonksiyonunu korumasını ve hücrelerin su ile donatılmasını sağlamaktır. Suyun anti-aging programındaki en önemli faktör olduğunu düşünüyorum. Hayal edilebilecek her türlü farklı cilt yapısına sahip binlerce erkek, kadın ve çocuk üzerindeki tedavilerim ve araştırmalarım sonucunda, deri hücrelerinin nemli tutulması için aşağıdaki formülü geliştirdim. Buna göre hem yediğiniz gıdalarda, hem de kullandığınız ürünlerde bulunması gerekenler şunlar:
Hücre zarına zarar vererek su kaybına neden olan serbest radikalleri savunmasız bırakmaya yarayacak antioksidanlar.
Hücre yapısına zarar veren ve su kaybının en büyük sebebi olan serbest radikallerin ortaya çıkmasına sebep olan enflamasyon azaltıcı anti-enflamatuar maddeler.
Çevreden suyu emerek cilt için bir depo görevi üstlenen doğal nemlendirici etkili maddeler.
Tüm hücrelerdeki su kaybını önleyen ve cildin bariyer fonksiyonunu yerine getirmesini sağlayan seramid gibi hidrofobik (suyu iten) maddeler. Ayrıca bunlar hücre zarını onarmak ve korumak açısından da önemlidir.
Su tutucu molekülleri oluşturması için vücudu destekleyen yağ asitleri ve glukosamin takviyeleri.
Hücre duvarının bakımını sağlamak için lesitin ve yapı taşları olan phosphatidylcholine ve kolin. Dahili ve harici cilt bakım programında tüm bu malzemeler bulundurulduğunda program, tüm vücutta su dengesinin yerinde olmasını sağlayacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA