Biz yok sanıyorduk. Meğer varmış... Hatta IMF de buna inanmış olmalı ki "insansız ekonomi" ısrarından vazgeçmeye, ölüm diyetinden başka türküye yer vermeyen repertuarını değiştirmeye başladı.
Bugünkü zihin yapımızı oluşturan pek çok pozitif sıçramayı borçlu olduğumuz 2001 krizinden önce dilimizdeki türkü şuydu: "Yok, sensiz olmaz!" Gerçi IMF'sizliği test edecek imkânımız da yoktu ve zam dediği yerde zam, vergi buyurduğunda vergi koyuyorduk.
50 yılda 50 milyar $ kaynak sundu ama kaşıkla verdiğini, kepçeyle alarak... 19 stand by anlaşması, tüm krizlerimizin yakın tanığı, her acı reçetenin yazanı, dayatanı... 50 yıl sonra geldiğimiz noktada 5 milyar $ borç verdiğimiz, eski dost!
Dost diyorum zira haksızlık etmeyelim. Kazandığından fazlasını harcamak, ürettiğinden fazlasını tüketmek gibi hastalıkların akabinde, elindeki kaşıkla daima yanı başımızda oldu. Çağrılmadan gelen, göndermeden gitmeyen... Bazen kredisi bazen de duası makbul IMF ile şimdi farklı bir ilişki kuruyoruz. Türkiye, son 10 yıllık performansıyla yalnızca "IMF'den sonra hayat" olabileceğini test etmedi. IMF'nin de artık işe yaramayan eski alışkanlıklarının dönüşmesinde etkili oldu. Bugün IMF kemer sıkmak şöyle dursun, parasal genişlemeden, faiz indiriminden, ekonomiyi canlandırmadan söz eder hale geldi.
Varlık sebebi ortadan kalkmış kurumlar silinmeye mahkûmdur. IMF, küresel krizle baş etme sürecinde pek çok zaafını belirginleştirdi. Yavaş kaldı, geç müdahale etti. Durdurdu, yavaşlattı... IMF'den sonra hayat var mı diye soran bizler şimdi IMF'nin bundan sonra bir hayatı olup olamayacağını sorguluyoruz. Yaşayıp göreceğiz.