Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Cumhurbaşkanı Gül'ün sözlerindeki şifre

Art arda yapılacak üç seçimin, yoğun ve gergin geçeceği birkaç yıl önceden belliydi.
Aslında Türkiye, hiçbir cumhurbaşkanlığı seçimini rahat geçirmedi.
2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken yaşanan gerilimi ve kaosu hatırlayın.
Türkiye, 367 dahil kurulan tüm tezgâhları halka başvurarak aştı. Aynı şey bu kez 17-25 Aralık darbesiyle yapılmak istendi.
Paralel darbecilerin bu tezgâhı da halktan döndü ve Türkiye rahat bir nefes aldı. Şimdi son dört aya göre çok daha "rahat" bir ortamda cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyoruz.
Bu yüzden Ankara hayli hareketli.
Biz de bu hareketlilik nedeniyle tatilimizin iki gününü Ankara'da geçirdik.
Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuk olduğu TÜSİAD toplantısına katıldık, sonra da AK Parti'den CHP'ye, tüm partilerin kulislerini izledik.
Kulislerde daha çok, paralel ittifakın da işine geldiği için cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışılıyor.
O konuda Cumhurbaşkanı Gül'ün açıklaması deyim yerindeyse ezber bozdu: "Bugünkü şartlarda gelecekle ilgili bir siyaset planım yok."
Bu, öncelikle Cumhurbaşkanı Gül üzerinden AK Parti'nin kaosa sürüklenmesini bekleyenlerin hesabını bozdu, ellerini ovuşturanları şoke etti. Bunun "bir adım geri" taktiği olabileceğini söyleyenler de var ama ben bu kararın içinde sitem de olsa daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Biraz geriye dönüp bakalım.
Bu yıl ocak sonunda Cumhurbaşkanı Gül'ün konuğu olarak İtalya'nın başkenti Roma'daydık. Vakit buldukça Gül'ün danışmanlarıyla sohbet ediyor, geleceğe ilişkin konuşuyorduk. Doğal olarak Gül'ün yeniden aday olup olmayacağı veya başka bir formül düşünüp düşünmeyeceğini de konuştuk.
Danışmanlarından biri şöyle diyordu: "Henüz hiçbir şey belli değil.
Seçim sonuçları önemli bir gösterge olacak. Ancak şu da bir gerçek; Cumhurbaşkanı Türkiye'nin siyasi yürüyüşünü sekteye uğratacak bir tavır içinde olmaz.
"
Araya girip soruyorum: "Siyasetin doğal akışı da ikili arasındaki sıra ilişkisi de Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olacağını gösteriyor.
Ayrıca sistemde köklü değişim olacak. Bu durumda Gül'ün, siyasetin 'akil insan'ı olmayı tercih etmesi daha anlamlı değil mi?" Danışmanın cevabı kısa oldu: "Bu şekliyle hiç düşünmedim ama düşünülmesi gereken bir seçenek."
Gördüğüm kadarıyla artık Cumhurbaşkanı Gül, bu pozisyona daha sıcak. Çünkü Gül, Putin-Medvedev modelinden çok Bill Clinton modeline yakın. Gül-Erdoğan ilişkisinin siyasi geçmişi de bunu doğruluyor. İşte, Türkiye siyasetinde ender görülen Atatürkİnönü, Bayar-Menderes ikilisine benzettiğim 26 Nisan 2007'deki yazıda söylediklerimiz: "Bu siyasi ikili, son on yılda derin kırılmalara rağmen kopmadılar; aksine birbirini 'çoğaltarak' bugüne geldiler.
Biri siyasetin içinden gelen doğal lider, diğeri akademisyen. Biri dobra dobra konuşuyor, diğeri makulün peşinde.
Biri meydan okuyor, diğeri konsensüs arıyor. Adeta
'siyaset kardeşliği' gibi yeni bir kavramla karşı karşıyayız. Önce Fazilet Partisi'nde Gül liderliğe soyundu. Sonra AK Parti'de Erdoğan.
Ardından Başbakanlık dönemleri başladı.
İlk başbakan Gül oldu. Şimdi sıra Cumhurbaşkanlığı'nda. Yine ilk sıra Gül'ün.
Peki sonrası? Kim bilir belki de bir adım sonrası 'devlet başkanlığı'..."
İşte o "Devlet Başkanlığı"na giden günlerin eşiğindeyiz. Ve gerçekçi olmak gerekiyor ki tarihin doğal akışı "siyasi mühendislik"lerle kesilemiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA