Alman savcı Detlev Mehlis'in başkanlığındaki uluslararası komisyon tarafından hazırlanan Hariri suikastı raporu, Suriye'deki Baas rejiminin sonunun başlangıcı olarak değerlendirilmeli. Rejim bugünden yarına yıkılacak veya Amerikan askeri işgaline uğrayarak değil, ancak ayakta kalma ihtimali giderek zayıflıyor.
El Cezire televizyonu aralıksız dört saat boyunca raporun tümünü izleyicilerine anında tercümeyle okumuş. Hiçbir Arap hükümeti rapor karşısında Suriye'yi savunma anlamına gelecek bir söz etmedi. Bu türden işaretler Hariri'yi öldürme kararını verenlerin dünyadan ve gerçeklerden ne kadar kopuk olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Gangster yöntemleri dışında siyaset yapmayı bilmeyen rejim, Hariri'yi Lübnan'daki hakimiyetini sürdürmek amacıyla öldürtmüştü. Sonuçta hâlâ etkisini bir ölçüde sürdürdüğü Lübnan'dan palas pandıras askerlerini çekmek zorunda kaldı.
Refik Hariri yalnızca Fransa Cumhurbaşkanı'na değil aynı zamanda Suud ailesine de yakın son dönemin en önde gelen Sünni Arap politikacısıydı. Suriye'nin bu cinayeti işlemesi, tam da bu nedenle geçmişteki cinayetleri gibi kabullenilmedi. Tersine Baas rejimi kendisini Arap dünyası içinde de dışlanmış buldu. Lübnan ise bu cinayet ardından kendine gerçek bir ulusal kimlik yaratmaya başladı.
Telefon trafiği ortaya koyuyor
Suriye rejiminin sicilini biraz olsun bilenler bu cinayetin ve ardından gelenlerin kimin tarafından işlendiği konusunda pek bir tereddüt taşımıyordu. Mehlis raporu, gerçi nihai emrin kimden çıktığına işaret etmiyor. Suçu kanıtlanana kadar herkesin suçsuz sayılması gerektiğini de haklı olarak vurguluyor. Raporda gerçekten mükemmel tasarlanmış bir örgütlü cinayetin detaylarını okuyorsunuz. Ortaya konan deliller ve olguların ortaya koyduğu mesaj yeterince açık. Özellikle telefon trafiğinin takibiyle ortaya çıkarılan kanıtlar ve suçun faili olarak gösterilen Ebu Addas'ın hikayesi etkileyici.
Suç iştirak eden Lübnanlı ve tepedeki Suriyeli yetkililerin soruşturmayı yapanlara verdiği cevapların samimiyetsizliği neredeyse sayfadan insanın yüzüne çarpıyor. Türkiye'de yaşayanlar açısından bunda şaşılacak bir şey yok tabii. Hatırlanacağı gibi kendisine Abdullah Öcalan'ın Şam'daki ev adresi ve telefon numarası yazılı bir kağıdı veren Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yüzüne Hafız Esad böyle birisinin varlığından haberdar olmadığını söyleyebilmişti.
Suriye'de rejimin sonu gelmiş olsa da yerine neyin geçebileceği belli değil. Şu sırada Suriye'yi yönetebilecek güçte herhangi bir örgüt yok. ABD dahil hiçbir ülke de Suriye'nin Irak benzeri bir kaosa sürüklenmesine göz yumamaz. Hayli beceriksiz bir lider olan Esad'ın belki en büyük şansı da bu. Rejim içinde Gazi Kenan'ın şüpheli intiharının da gösterdiği gibi kelle kurtarma savaşı başladı. Mehlis raporunda adı geçen Asaf Şevket ise Esad'ın eniştesi. Feda edilmesi kolay değil.
Suriye bundan sonra giderek artan uluslararası baskıyla karşılaşacaktır. Türkiye, Suriye'de siyasi istikrarsızlık ve toplumsal çalkantı olmasına tahammül edemez. Ancak bir daha asla bu rejimin hamisi olma görüntüsünü de vermemeli. Bunun yerine enerjisini ve varsa etkisini Suriye'de yumuşak bir geçişi sağlamaya yoğunlaştırmalı. ABD'yi bölgede ikinci bir Irak yaratabilecek hamlelerden sakınmaya ikna etmeli, ABD ile politikalarını uyumlaştırmalı. Suriye'nin geleceği belki de Türkiye'nin ne ölçüde bir bölgesel güç olduğunu da belirleyecektir.