Türkiye'nin en iyi haber sitesi

SOLİ ÖZEL

Kâbus

Geçen hafta Radikal gazetesinde yayımlanan makalesinde eski Dışişleri Müsteşarı Özdem Sanberk şu gözlemde bulunuyordu: "Kapsamlı çözümün alternatifi iki devlet esasına dayalı bir çözüm(ancak) Rumlar egemenlik paylaşımını reddetmeyi sürdürdükçe, AB ada Türkleri'ne uyguladığı dışlayıcı tutumunu terk etmedikçe (dünyadaki) trendlere paralel olarak meselenin süratle iki devlet temelinde bir çözüme doğru yol almakta olduğundan kimse şüphe etmesin".
Türkiye'nin yakın çevresindeki gelişmelere bakıldığında Kıbrıslı Rumlar'ın AB üyeliklerine rağmen ilelebet kendi kafalarının dikine gidemeyeceği bir gerçek. Ancak bu genel perspektifin hakim olacağı noktaya varmak için iyi tasarlanmış adımlar atmak ve kamu diplomasisini ustalıkla kullanmak gerekiyor. Bu bağlamda, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün açıkladığı eylem planı hemen sonuç vermese bile ciddi ve önemli bir adım.
Bu açılım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Xenides-Arestis davasında verdiği önemli kararın ardından geldi. Mahkeme KKTC'deki Tazmin Komisyonu'nu gerekli değişiklikler yapıldığı taktirde Rumlar'ın mülkiyet konusunda başvuru yapabilecekleri bir merci olarak kabul etti. Rum kesimini çıldırtan bu karar neticesinde eğer Kıbrıslı Rumlar Komisyon'a başvurmaya başlarlarsa KKTC'nin satüsünü değiştirebilecek bir değişim yaşanmış olacak.
O karar Türkiye'de hakaretlere göğüs gererek çözümden yana tavır alanların haklılığının da son örneklerinden biriydi. Zira bugün Türkiye önünde bir manevra alanı bulabiliyorsa bunu Kıbrıslı Türkler'in 24 Nisan 2004 referandumunda evet oyu vermesine borçlu. Bu noktada önemli olan Komisyon'da mahkemece kabul edilebilecek değişikliklerin yapılabilmesi. KKTC'deki ve Türkiye'deki bazı odakların bu düzenlemelerin yapılmasını engellemelerinin önüne geçilmesidir.

Rumlar AB'yi sömürüyor
Kıbrıs konusunda dünya kamuoyuna sunulan eylem planı BM'yi yeniden devreye sokmayı amaçlıyor. Bu şekilde Kıbrıslı Rumlar'ın meseleyi sürekli AB zemininde tutma siyaseti kırılmak isteniyor. Türkiye'deki sertlik yanlılarının hükümeti yanlış yönlemdirmeleri neticesinde Kıbrıslı Rumlar, AB üyeliğinin avantajlarını sömürüyor. AB ise kendi üyelerinden birinin şantajlarına karşı koyamayacak zayıflıkta olduğundan Kıbrıslı Türkler'e verdiği sözleri tutamıyor.
Dolayısıyla aslına bakıldığında Türkiye'nin bu açılımın Kıbrıs'ın güneyinde bir muhatabı yok. Ek protokol gereği ve AB müzakere belgesinde talep edildiği üzere aslında Türkiye'nin limanlarını ve havaalanlarını Rum gemi ve uçaklarına açması da gerekiyor. Belli ki hükümetin böyle bir niyeti yok ve önümüzdeki haftalarda başını en fazla ağrıtabilecek konu da bu taahhüdün yerine getirilmesi için uzerinde hissedeceği baskılar olacak. Ancak Türkiye bu açılımını uluslararası alanda kapsayıcı bir iletişim kampanyasıyla desteklerse Kıbrıs konusunda zemin kazanmayı da sürdürür.
Bu noktada AB üyesi olan Britanya dışında kritik ülkeler ABD ve Rusya. Britanya Dışişleri Bakanı Jack Straw kendisine yönelik istiskali de göğüsleyerek KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ı makamında ziyaret ederek açık bir mesaj verdi. ABD Dışişleri Bakanlığı bu açılımı destekleyecektir. Eğer Başbakan Erdoğan nihayet Rusya Devlet Başkanı Putin'i Kıbrıs konusunda Türkiye'yi rahatsız eden politikasını terk etmeye ikna edebilirse o zaman Rumlar'ın manevra alanı daha da daralacaktır.
Rusya'nın politika değiştirmesi ise Türkiye'nin bölgedeki ağırlığının teyidi anlamına gelecektir. Kısacası hükümet olumlu, yapıcı ve Kıbrıs Türkler'i açısından da yararlı bir hamle yapmıştır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.