Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Ülkenin birliği için çay için!

Hülya Avşar 'duygusal bağ' kurdu, Sunay Akın püskürttü, Vali Mutlu, Twitter fenomeni oldu, Başbakan Erdoğan belli ki karizmasını devreye soktu... En uzun perşembede herkes karşılıklı çay içti ve ortalık duruldu. Tevekkeli değil, 1600'lerde günde 200 bardağa kadar içilmesi tavsiye ediliyormuş!

8 HAZİRAN CUMARTESİ
KOSKOCA FARUK BİRTEK, NASIL BİFTEK OLDU?
Hafta sonu bir sürü yerde, Gezi'nin ilk baştaki naif, temiz ve parlak kalabalığı olan, Y kuşağı da denen 90'lılara dair analizler vardı. Prof. Faruk Birtek'e de sormuşlar. "Gençlik şahane bir imtihan verdi," demiş Boğaziçi'nde sosyoloji dersi aldığımız eski hocamız. "Herkes onların apolitik olduğunu düşünürken toplumsal olaylara sahip çıktılar. 60'lı yılların öğrencisiyim. Siyaset bilinci olan bir kuşaktık. Hatta onlardan daha faaldik. Fakat daha dar anlamda bir siyasetti bizimki. Siyasi görüşler, modeller somuttu. Bu gençlerse bizi aşmış durumda. Siyasetin özünü; çevreyle, yaşam kalitesiyle, kültürle ilgili olan boyutunu ortaya çıkardılar. Herhangi bir siyasi başlık altında değil, insanların iyi bir dünyada yaşamalarına katkı sağlamak için siyaset yapıyorlar. Sonuçta Türkiye için olumlu bir olay yaşadık. Ama neticesini bugün göremeyeceğiz. 10 sene sonrasının yatırımıdır bu. Genç bunlar, daha büyüyecekler..." (Habertürk Cumartesi) Kim demiş bunları? Boğaziçi'nin efsane sosyoloji hocası Faruk Birtek. Peki nasıl oluyor da Gurman Günlük sınırlarına giriyor bu demeciyle Faruk Hoca? Çünkü bir harfin azizliğine uğramış: Koskoca sosyolog Faruk Birtek, olmuş sana Faruk Biftek! Selam çakmadan geçemezdik!

9 HAZİRAN PAZAR
ŞİŞMANLIĞIN VARLIK OLDUĞU YILLARDAN: WHITE HOUSE COOKBOOK

Washington'dan yurda intikal eden sevgili E.A., kendine gardırop, bana ise kütüphane düzmüş; ikimizi de tanıyanlar için fevkalade ironik bir alışveriş şekli! White House Cookbook'ta 1890'dan orijinal reçeteler, yüz küsur yıl öncesinden bazı mühim tarihi resepsiyonların menüleri var. Daha tazelerden de Barbara Bush'un, Hillary Clinton'ın özel tarifleri... 1894'ten Election Cake (Seçim Pastası), muffin'ler, chocolate chip cookie'ler, pancake'ler... Kırmızı etler, kümes elemanları, deniz mahlukatı... Kitap ilk kez ABD'nin 22. ve 24. başkanı olan Grover Cleveland'ın ikinci döneminde basılmış. Aşçılar için hayatı mutfakta geçirmenin (Yemekle beraber pişmek!) meziyet sayıldığı, şişmanlığın iyi ve varlıklı bir hayata işaret ettiği yıllar! Şekerin, tuzun, yağın, kremanın hunharca kullanıldığı zamanlar! Ama şimdi düşük kalorili reçetelerle, sağlıklı malzemelerle, hızlı sonuç veren uygulamalarla güncellenmiş kitap. Sizin için yapması en en en kolay tarifi seçtim: Kuşkonmazlı omlet. Kuşkonmazları kaynamış tuzlu suya atıp öldürmeden alıyorsunuz, küçük parçacıklara doğrayıp çırpılmış yumurtayla karıştırıyorsunuz. Sonrası, bildiğiniz omlet. Keşke bizde de benzer belgeler, yayınlar bulma imkanı olsa. Köşkten gelmiş geçmiş first lady'lerin spesiyalleri, tarihi davetlerin menüleri, hünkar beğendiden ötesi...

10 HAZİRAN PAZARTESİ
TORBA YOĞURDUNA KARŞI TORBA KANUN
Cumhurbaşkanı Gül, alkol düzenlemesi yasasını gece itibarıyla onayladı. 'Torba Kanun' deniyor ya, içkiden adım atamaz hale gelmiş sarhoşlara da 'torba yoğurdu' denirmiş! Roman okur gibi iştahla sürükleyen Rakı Ansiklopedisi'nde bunlar da var: 'Alkolsavar', şair Cemal Süreya'nın özellikle kalp tedavisi gördüğü dönemde içindeki içki isteğini bastırmak için yaptığı soda-limon-yoğurt karışımı. Eski İstanbul sokaklarında gezinen ayaklı meyhanelerden bir küçük kadeh rakı alan işret erbabı, ayaküstü bir-iki yudumda işini görür, sonra elinin tersiyle ağzını silermiş. Bu hareket de argoya 'yumruk mezesi' diye girmiş. Müslüman akşamcıların Ramazan başlamadan önce mesirelerde yaptığı son içki âlemine 'bıçak silme' deniyor, diğer bir adı da 'defter kapama'. 'Filispit' ya da 'vilispit' argoda aşırı sarhoş kimse demek. Asıl eğlenceli yanı, İngilizcede tam gaz anlamına gelen 'full speed'den türemesi!

11 HAZİRAN SALI
HAZİRAN AYININ EN İYİ 10 YEMEK BLOGU
Allah'ım, ne kaddddar çok yemek blogu var. Sadece tarif verenlerle ilgilenmiyorum aslında, ama Huffington Post haziran ayının en iyi 10 yemek blogu diye bunları seçmiş, en azından gıdıklayan fotoğraflarına bir bakalım bakalım:
1. sallysbakingaddiction. com (Tatlı krizi mi, envaiçeşit kurabiyeyle doğru adres)
2. thelittlekitchen.net (Araç gereç, aparat kısmı afili olmasa da yemek aşkının nelere kadir olduğunun ispatı)
3. kumquatblog.com (Glutensiz reçeteler ama fotoğraflar da ağız sulandırıyor)
4. flourishingfoodie.com (Sebze insanı bu kadar heyecanlandırabilir mi?)
5. ambitiouskitchen. com (Monique'in sağlıklı hem de yaratıcı halleri ilham verici)
6. en.julskitchen.com (Kruvasan yapacak kadar iddialı bir blogger kendisi)
7. havecakewilltravel.com (Aromatik tuzlar, vay!)
8. thevintagemixer.com (Becky'nin tarifleri de hikayeleri de insanları iyi yemeğin etrafında toplamaya değer veriyor)
9. givemeflour.com (Gözüyle yiyenlere: Nefis bir görsellik)
10. lifetasteslikefood. com (Stephanie bir Nutella ve bacon sevdalısıymış, güvenebiliriz!)

12 HAZİRAN ÇARŞAMBA
II. ABDÜLHAMİD'İN ZİYAFETİNDEKİ TATLI, KAÇ KARDEŞ?

Toplumsal Tarih
dergisinin haziran sayısının kapak konusu, 'II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan Azalarına Verdiği Yemek.' 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra II. Abdülhamid, Yıldız Sarayı Şale Köşkü'nde Meclis-i Mebusan üyelerine bir ziyafet verir. Masalar U şeklinde hazırlanır, saraydan 120 tane araba gönderilir. Önce kahve içilir, yemek salonuna geçişte padişahın vekilleri ayakta karşıladığı yazılır. Herkes oturduktan sonra kapılar açılır ve merdiven başında orkestra Hamidiye Marşı'nı çalar. Bu ziyafetin tarihte sıra dışı bir yeri olduğu söylenir; bir bakıma türünün ilk ve son örneğidir: Davet sahibi, II. Meşrutiyet'in o ilk günlerinde hala gücünü koruyan bir sultan, konuklar ise mebus da olsa teba-i hümayunun mensuplarıdır. Klasik Osmanlı devlet geleneğinde bu iki grubun aynı sofrada oturmaları hayal bile edilecek iş değildir. Bütün bunları Sena Hatip Dinçyürek'in yazısından öğreniyoruz. Aynı yazıda, menüyü de görüyoruz. Ayşe Osmanoğlu anılarında, babasının bu ziyafetin her detayıyla ilgilendiğini, menüyü de bizzat belirlediğini söylüyor. Hatta tatlı olarak, Osmanlıların başlıca yedi milletten oluşmasından dolayı 'yedi kardeş tatlısı' yaptırdığını yazıyor. Tanin gazetesinde, ertesi gün yayımlanan ziyafet menüsü ise şöyle diyor: "Yumurtalı bulyon, peynirli börek, mayonezli levrek balığı, sebzeli sığır filesi, soğuk dana ciğeri ezmesi, hindi ve keklik kebabı, beyaz salçalı tavuklu pilav, dört kardeş tatlısı, krema, dondurma, peynir ve meyve." Haydaa. Üç kardeş nerede peki? Ayşe Osmanoğlu, tercih edilme sebebiyle beraber tatlı adını 'yedi kardeş' olarak kaydetmiş. Fakat dönem gazetelerinin birkaçı birden 'dört kardeş tatlısı' diye indirim yapmış. Hayır, bilelim: Kaç kardeş bu tatlı?

13 HAZİRAN PERŞEMBE
HERKES BİRBİRİYLE ÇAY İÇTİ, ORTALIK SAKİNLEŞTİ
Misbah Bey fena madara oldu. Necati Şaşmaz'ın dublajlı videosuyla onun gafı rekabet etti. Hülya Avşar, 'duygusal bağ' ve 'Zehra' kelimeleriyle kaç farklı cümle kurulabileceğini gösterdi. Halit Ergenç ne hoş adammış; aniden kalbimizde tahta geçti. Sunay Akın adamı öldürür, püskürttü hepimizi. Anneler coştu, coşturdu. Vali Mutlu, Twitter fenomeni, iletişim duayeni oldu. Yanından her çıkanın haletiruhiyesinden anladığımız, Başbakan Erdoğan belli ki karizmasını devreye soktu... 24 değil de sanki 48 saatlik bir gündü. Nihayetinde herkes karşılıklı çay içti ve ortalık duruldu. Biraz da çayın gücü! Çayın savunuculuğunu yapan Hollandalı doktor Nikolas Dirx 1641'de "Bu bitkinin eşi yoktur," demiş, "Kullananlar tüm dertlerden kurtulur, uzun yaşar." Her gün birkaç fincan çay tüketmeyi öneren bir kitap yazan başka bir Hollandalı doktor Cornelius Bontekoe ise daha da coşkulu bir çay fanatiğiymiş: "Çayı tüm ulusa ve tüm insanlara öneriyoruz. Her erkeğin, her kadının her gün çay içmesini istiyoruz; mümkünse her saat, günde on fincanla başlayıp dozu giderek artırarak, midenin alabildiği kadar..." (Altı Bardakta Dünya Tarihi, Tom Standage, Merkez Kitaplar) Bontekoe'nin tavsiyesine göre, hastalar günde 50 fincan kadar çay tüketmeliymiş. Üst sınır olarak da günde 200 fincan öneriyormuş! İnsanların sağlığı mutluluğu, ülkelerin dirliği düzeni adına yani: Çay!

14 HAZİRAN CUMA
ELMAS BUZ, RENDE DÖVME, KANLI DANA PİRZOLA
+ Sizinkiler hâlâ küp şeklinde mi? Sanatsal buzluklar tasarlıyorlar artık. Elmas, pırlanta, devasa tek taş şeklinde... Heykelcik formunda... Sopa gibi, kalınca kokteyl karıştırıcısı havasında... Balık, yıldız, artı, çiçek, kalp, dinozor biçiminde... Geniş bardaklarda şahane duran büyük toplar da çoğalsın, yayılsın istiyoruz... + Bazıları inanmayacak ama dövme ille de Atatürk imzası şeklinde olmayabiliyor! Dondurma, kahve, suşi dövmeleri gibi, mutfak aşkına istinaden bıçak, spatula, rende çizimli dövmeler de var. Hayır, kalıcı değil. Aşk dediysek o kadar da değil. + Babalar Günü'nde geç kalanlara: En baba yemek: Orta pişmiş, biraz kanlı dana pirzola. En baba hediye: Bıçak seti. Olmadı, döküm tava. En baba mekan: Namlı bir esnaf lokantası ya da mahcup etmeyecek bir balıkçı/etçi. En baba alkollü: Malt viski. En baba baharat: Değirmen karabiber. En baba tatlı: Şambaba diyeceğimi sanıyorsunuz ama hayır, chili biberli bitter çikolata.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA