Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Yüzüncü yılın arifesinde

Yüzyıl, devletlerin ömrü için bir politik eşik olarak kabul edilmesi açısından önemlidir. Bunu, siyaset bilimi ilkeleriyle matematiksel formül gibi izah etmek mümkün değil elbette. Gelgelelim bir ülkenin, kuruluşunun yüzüncü yılını tamamlaması, yani milletin arketipsel, mistik ortak değerlerinin, bir başka deyişle bekasının sigortası olan kolektif ruhunun yansıdığı/yansıtıldığı devletin ömrünün yüz yılı aşması kritik bir milat.

Türkiye Cumhuriyeti'nin, resmi kuruluşunu ifade eden 29 Ekim 1923 tarihi kadar önemli olan yüzyıl eşikleri var. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) kurulduğu 23 Nisan 1920 bunlardan biri ve bu tarihin yüzüncü yılına bir yıldan az bir zaman kaldı.

Anadolu dışında hepsi kaybedilmiş pek çok cephede geçen Birinci Dünya Savaşı'nın akabinde Anadolu'yu, Türkler'in öncü tüzel kişiliğinde tüm mazlumların sığındığı anne rahmini, bu güvenli yuvayı korumayı nihayetinde başardığımız yine çok cepheli Kurtuluş Savaşı'nın son muharebesinin zaferle taçlandığı 30 Ağustos 1922 tarihine de şunun şurasında üç yıl kaldı. İki gün önce bu anlamlı zaferin 97. yıldönümüydü.

Cumhuriyetimizin bizzat millet tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda Anıtkabir Özel Defteri'ne şunları yazdı:

"Aziz Atatürk; bugün büyük zaferin 97'inci yıl dönümüne ulaşmanın gururunu yaşıyoruz. Büyük Zafer'in kazanılmasında emeği geçen başta zat-ı âliniz olmak üzere tüm komutanlarımızı, askerlerimizi, milletimin her bir ferdini minnetle anıyoruz. Şehitlerimizin fedakârlıkları üzerinde yükselen cumhuriyeti canımız pahasına korumakta kararlıyız. Türkiye'yi 2023 hedeflerine ulaşmaktan hiçbir güç alıkoyamayacaktır."

YÜZÜNCÜ YIL BİR SEMT ADI DEĞİL

Yine bir yüzüncü yıl vurgusu. Zira İstanbul Bağcılar, Ankara Çankaya, Adana Çukurova, Bursa Nilüfer, Kayseri, Kütahya, Yozgat, Ağrı ve Karabük gibi il/ilçelerdeki mahallelere adını veren yüzüncü yıl -vefa kelimesinde klişe örneğini gördüğümüz üzere- bir semt adından ibaret değil. Bir ortak ülkünün ismi.

Tarihi, bir kısmı Ağustos ayında gerçekleşmiş zaferlerle (İlk aklıma gelenler 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ve 22 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi-Şimdiki Fırat Kalkanı alanındaki Dabık şehrine yönelik bir seferde kazanılmış zaferdi.) dolu Türkiye'nin (Avrupalılar Osmanlı döneminde bile bu topraklara Türkiye derdi), Anadolu'nun tapusunun bizlere ait olduğunu göstermiş sembolik bir aydır Ağustos. Ve 30 Ağustos, bu toprakları dünyanın hiçbir gücüne, hiçbir koşulda teslim etmeyeceğimizin nişanesidir. 1924'te kutlanmaya başlanan bu tarih, işgal birliklerinin topraklarımızı terk etmelerini sağlamıştır.

30 Ağustos, Kütahya Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında kazanıldığı için Büyük Taarruz'un yanı sıra Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak da anılır. Yunan ordusunun İzmir'e kaçtığı ve deniz üzerinden topraklarımızdan süpürüldüğü 9 Eylül'ün de işaret fişeğidir. Boşuna değildir Başkomutan Atatürk'ün "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emrini vermesi.

MALAZGİRT'İN YILDÖNÜMÜNDE BAŞLADI

Muharebe, Malazgirt'in 851. yıldönümünde (Atatürk'ün bu tarihi, bilinçli olarak seçip seçmediğini tarihçilerin bilgi, yorum ve takdirine bırakıyorum) Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başladı ve Aslıhan civarında kuşatılan düşman birlikleri Dumlupınar'da ağır bir yenilgiye uğratıldı.

Böylelikle Genelkurmay belgelerine göre ilk olarak 15 Mayıs 1919'da İzmir'de Hasan Tahsin tarafından değil, 19 Aralık 1918'de Çukurova Dörtyol'da 'yiğit Mehmet Çavuş' (Mehmet Kara) tarafından Fransızlara sıkılan ilk kurşun, düşmanın bu topraklardan sürüldüğü son kurşunla taçlanmış oldu. Bu hatırlatma vesilesiyle Mehmet Kara ve Hasan Tahsin'in şahsında tüm şehit ve gazilerimizi minnetle analım.

Zaferin ilk kutlaması, muharebeden ancak iki yıl sonra Dumlupınar'da Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in katıldığı bir törenle yapıldı. Bunun sebebi, içeride ve dışarıda siyasi mücadelenin henüz bitmemiş olması ve bu mücadele sonucunda 1922-24 arasında (1923'te) Cumhuriyet'in kurulmasıydı.

Hem askeri muharebeler, hem de diplomatik mücadeleler süreci netameli, zorlu bir süreçti. Ve Atatürk'ün olağandışı askeri kararlılığı ve siyasi dehasıyla bu süreç, benzetme yerindeyse kuyumcu terazisiyle ölçülecek hassas bir denge politikasıyla yürütüldü. Türkiye'nin o dönemde tek diplomatik seçeneği de Yunanlılar üzerinden İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupa devletleri değildi. (Anadolu, konvansiyonel olarak işgal edildiği gibi yedi düvel, Yunanlılar üzerinden de Türkiye'ye karşı savaş yürüttü. Bu, Batı'nın icat ettiği vekâlet savaşının belki de prototipidir.)

BUGÜN İLE İNANILMAZ BENZERLİKLER

Ruslar da bir seçenekti ve bu seçenek de hakkıyla değerlendirildi. İşte böylesine zorlu bir dönemde Atatürk, Ruslarla Batı arasındaki husumetten de yararlanıp Sovyet dengesini gözeterek bir diplomatik zafere erişti. Savaş sırasındaki Sovyet yardımlarına ilişkin şu sözleri de bunun kanıtıdır:

"Eğer Rusya'nın desteği olmasaydı yeni Türkiye'nin, istilacılar üzerindeki zaferi kıyaslanmayacak kadar çok daha büyük kayıplarla kazanılabilirdi veya bu belki de hiç mümkün olmazdı. Rusya, Türkiye'ye hem manevi, hem de maddi yardım göstermiştir ve milletimizin bu yardımı unutması suç olur."

Hakkaniyetli bir yaklaşım. Bu toprakların kazanılması bir Pirus Zaferi'ne de (Kayıpları, kazancı gölgeleyen zaferler için kullanılan tarihi bir kavram) mal olabilirdi. Buna da değerdi ama belki sonra Atatürk, tıpkı Epir Kralı Pirus gibi savaş sonrası politik iktidarını tesis ve tahkim etmekte zorlanabilirdi.

Asıl söyleyeceğimizle bitirelim: Yaklaşık yüz yıl önce yaşananlar bugünü ne çok andırıyor değil mi? Öyleyse çözüm de zamanımızın başkomutanı Erdoğan'ın Suriye sahasında, S-400'lerde ve benzeri diğer konularda hassasiyetle yürüttüğü denge politikasında gizli. Öyle ya, ilk hedefimiz; atalarımızın, düşmanı Akdeniz'e (yani Ege'ye) döktüğü zaferin yüzüncü yılına erişmek değil mi?

Bayramımız kutlu olsun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA