Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Mescid-i Aksa’nın sırları

"Kulu Muhammed'i bir gece Mescid-i Harâm'dan yola çıkararak, kendisine bazı mucizelerimizi gösterelim diye, çevresini kutsal kıldığımız Mescid-i Aksa'ya ulaştıran Allah, her türlü noksanlıktan uzaktır. O; her şeyi işiten ve her şeyi görendir."

Hazreti Muhammed'in, Müslümanların nihai kıblesi Mekke'deki Kâbe'den, ilk kıblesi Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya (Kelime anlamı en uzak mescit. Kâbe'ye uzak olduğu için böyle anılıyor) seyahati, Kur'an-ı Kerim'de İsra Sûresi'nin birinci ayetinde böyle geçer.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kur'an tefsirindeki ifadelerle söylersek bu olağanüstü olay, İslami kaynaklarda 'gece yolculuğu' anlamına gelen isrâ kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun tamamı ise 'yükselme vasıtası' mânasına gelen mirâc kelimesiyle ifade edilir.

Buhârî'nin el-Câmiu's-sahîh'inde yer alan hadislere göre bir gece Hazreti Muhammed, Kâbe'nin avlusunda 'uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken' Cebrâil yanına geldi, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadı, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu Kudüs'e götürdü. Hazreti Muhammed'i, burada önceki bazı peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldılar. Daha sonra semaya yükseltilen Hazreti Muhammed, semanın birinci katında Hz. Âdem, ikinci katında Hz. İsa ve Hz. Yahya, üçüncü katında Hz. Yusuf, dördüncü katında Hz. İdris, beşinci katında Hz. Harun, altıncı katında Hz. Musa, yedinci katında ise Hz. İbrahim ile görüştü.

Müfessirlerin çoğunluğu miracı Hz. Peygamber'in hem bedeniyle hem de ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak kabul ettiler. (Hz. İbrahim de oğlu İsmail'i kurban etme emrini rüyasında almıştı.)

Diyanet tefsirine göre, hem Hz. Peygamber'e hem de Müslüman topluma hitaben Mescid-i Harâm'a dönmeleri hususundaki emrin birkaç defa tekrar edilmesinden çıkan anlam ise şu:

"Şayet bütün bu buyruklara rağmen Müslümanlar, yine de Mescid-i Harâm'a dönmez de eskisi gibi Kudüs tarafına yönelirlerse, o zaman müşrikler ve münafıklar, "Muhammed gerçekten peygamber, ümmeti de vasat ümmet olsaydı hem kıblenin değiştirildiğini ilân edip hem de hâlâ eskisi gibi Kudüs'e yönelmezlerdi' diyerek bu tutarsızlığı inananların aleyhine delil olarak kullanabilirlerdi."

Rivayetlere göre, Hicret'in birinci yılında (Miladi 622), Medine'deki Müslümanlar yaklaşık 16 ay boyunca Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kıldılar ve burayı kıble olarak kabul ettiler. Mescid-i Harâm'la ilgili ayetlerin inişiyle Mescid-i Aksa, kıble olmaktan çıktı.

'MESCİD-İ AKSA'YI MÜJDELEYEN AYET'

İsra Sûresi'nin birinci ayeti, Mescid-i Aksa'yı müjdeleyen ayet olarak da kabul ediliyor. Zira ayetin indiği tarihlerde Kudüs'te eski mâbed (Süleyman Mâbedi) ortadan kaldırılmıştı ve Mescid-i Aksa da henüz inşa edilmemişti. Buna karşın müfessirlerin tamamına yakını, bu ayette kast edilenin Kudüs'teki Süleyman Mâbedi olduğunda müttefiktir. Hatta İbn Âşûr, ayette Hz. Muhammed'in ümmeti tarafından eski mâbedin yeniden inşa edileceğine bir işaret bulunduğu kanaatindedir.

Nitekim Mescid-i Aksa -sonraki bir dönemde- Kudüs'ü alan Halife Ömer zamanında, 638 yılında inşa edildi. Ve derken 705-715 yılları arasında Emevi Halifeliği zamanında yenilendi. Yapıya Mescid-i Aksa ismi, Abdülmelik bin Mervan tarafından verildi.

Mervan'ın, 687'de Kubbetü's-Sahra'yı da içine alan 'Harâm Alanı'nın inşaatına başladığı ve 691'de tamamladığı kaynakların ortak görüşüdür. Kubbet-üs-Sahra, Kıble Mescidi ve sayısı iki yüze ulaşan birçok esere sahiplik eden bir yer. Kubbet-üs-Sahra'nın üzerine kurulduğu kaya, bu tepenin en yüksek noktası olarak kabul ediliyor.

Muammer Gül'ün 'İslam Sanatının ilk şaheseri Kubbetü's-Sahra' adlı akademik çalışmasında Kudüs'ün üç din için önemi şu cümlelerle anlatılıyor:

"Bazı şehirler adeta mabetlerle özdeşleşmiştir. Bu tür şehirlerin başında Kudüs gelmektedir. Kudüs, üç semavi dinin kutsal merkezi olmasından dolayı, bu üç dinin en güzel mabedlerine sahip olmuştur. Bunlar Yahudilerin Süleyman Mabedi, Hıristiyanların Kutsal Mezar Kilisesi ve Müslümanların Kubbetü's-Sahra'sıdır."

YAHUDİLER'İN 'KADİM HİTLER'İ

Mescid-i Aksa, Doğu Kudüs'ün eski şehir bölgesinde Tapınaklar Tepesi olarak bilinen alanda yer alıyor. Yüzölçümü yaklaşık 144 dönüm olan bu alanda eskiden Süleyman Tapınağı bulunuyordu.

Tarihi verilere göre Kudüs şehrine gelerek yerleşen ilk topluluk Milattan Önce 3000 ve 1500 yılları arasında hüküm sürmüş Yebûsîler idi. Kudüs şehri daha sonra Firavunlar'ın yönetimine geçti. (M. Ö. 1550-1000).

Milattan Önce 995 senesinde ise Davut ve İsrailoğulları Kudüs'ü fethetti. Davut'tan sonra şehrin yönetimi oğlu Süleyman'a geçti.

Süleyman Tapınağı, Süleyman'ın hükümdarlığı döneminde Milattan Önce 957'de tamamlandı. Ancak bu mâbed, 586 yılında Kudüs'ü ele geçiren Babil'in diktatör hükümdarı II. Nabukadnezar tarafından yıktırıldı. O dönemde Yahudiler için kutsal olan bu mâbedi yıktırmakla kalmayan II. Nabukadnezar, daha ötesini de yaptı ve Yahudiliği yeryüzünden silmek için binlerce Musevi'yi öldürdü, esir aldı, sürgüne gönderdi. Bu yüzden Yahudiler için tarihteki ilk soykırımcının, 'kadim Hitler'in Nabukadnezar olduğu iddia edilebilir.

Zira Nabukadnezar, tarihteki ilk ve tek Yahudi devletini, Yahuda devletini ortadan kaldıran, ayrıca Tevrat'ı da yaktıran hükümdardır. Bu yönüyle Nabukadnezar, yalnızca Yahudi metinlerinde değil, İslami kaynaklarda da zalim bir kral olarak geçer. Hatta İslami kaynaklarda 'Ne kadar yaşarsan yaşa, ne kadar çok büyük krallığın olsa da 'Ben ne kadar büyük kralım, her şeyi ben yaptım, bu krallığı ben yarattım' diyerek öncesinde Nemrut gibi bir örnek olmasına rağmen ders almayan insanoğlunun hâşâ kendini Tanrı ilan eden sapkınlığının sembolü 'Buhtunnasr' olarak anılır.

SİYONİSTLER 'ÜÇÜNCÜ TAPINAK' EFSANESİNİ KULLANIYOR

Tapınaklar Tepesi, Yahudi Eskatolojisi'nde (dünyanın sonu ile ilgilenen akım) çok önem verilen bir bölge. Çünkü inanışlarına göre Mesih'in gelmesinden önce buraya Üçüncü Tapınak'ın inşa edilmesi planlanıyor. Ortodoks Yahudiler buna inanıyor ve Siyonistler de, Üçüncü Tapınağın inşa edileceği söylentileriyle bunların inançlarını sömürüyor.

Bu arada Mescid-i Aksa'nın Müslümanlar için önemini azaltmaya çalışan tezlerin ortaya atıldığını da yeri gelmişken belirtelim. Mesela ilk kıblenin Mescid-i Aksa değil de Ürdün'ın Petra kentinde yıkılan Al-Lat adlı bir tapınak olduğunu ileri sürenlerin bulunduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu iddianın sahibi, İngiliz asıllı Kanadalı arkeolog Dan Gibson. 1956 doğumlu Gibson'ın kökeninde Yahudilik olmasa da, nihayetinde bu tezin, Mescid-i Aksa'nın, hatta Kâbe'nin Müslümanlar için önemini azaltmaya çalışan bir nitelik arz ettiği gönül rahatlığıyla ileri sürülebilir.

Kudüs'ün; Yebûsîler, İsrailoğulları ve Babiller'den sonra kimlerin eline geçtiğiyle devam edelim. 1099 yılında, Birinci Haçlı Seferi sırasında Haçlılar Kudüs'ü ele geçirdiler ve sadece Mescid'i tahrip etmekle kalmayıp, adını da Süleyman Mâbedi olarak değiştirdiler. Haçlılar Mescid-i Aksa'yı ilk olarak Krallık Sarayı ve ardından ise 'At Ahırı' olarak kullandılar.

1119 senesinde Mescid-i Aksa tamamen Tapınak Şövalyeleri'nin merkezi haline geldi. Bu evre boyunca Mescid bir tapınağa dönüştürülecek şekilde değişikliklere uğradı.

Tapınakçılar'ın o dönemde yaptıkları bugünkü Evanjelistler'in, Yahudilik yanlısı politikalarıyla örtüşüyor. Tarih boyunca Hristiyan ezoterik tarikatları Yahudilerin İslam'la savaşında Yahudilerin yanında yer almış.

Haçlı Savaşları döneminde de birlik içinde hareket ettiler.

Kronolojik olarak devam edelim: 1187 yılındaki kuşatma ertesinde Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ü Haçlıların elinden geri almayı başardı ve Mescid-i Aksa'da önemli birçok düzenleme ve restorasyon gerçekleştirdi. Mescid'in yeniden Müslümanların ibadetine açılabilmesi için Selahaddin, Haçlıların mescitteki kalıntılarını temizledi, Mescid'in zeminini değerli halılarla döşetti.

Osmanlılar ise Kudüs'e 1516 yılından 1918'e kadar hükmettiler. Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs'te gerçekleştirdiği inşa faaliyetlerinin yanı sıra Mescid-i Aksa'ya da önemli ilavelerde bulundu. Kubbetu's-Sahra'nın tüm pencereleri ve dört kapısından üçünü yenileyen Süleyman, Silsile Kubbesi'ni restore ettirdi, Kale Camii'ne 1531 yılında bir minare yaptırdı. Sultan Süleyman'ın Mescid-i Aksa'da gerçekleştirdiği en önemli inşa faaliyeti ise, günümüzde de Aksa Harem Bölgesi'nin sınırlarını oluşturan ve bir kısmı Aksa'nın surları olarak hizmet veren şehir surlarını yenilemesi oldu.

İSRAİL KURULDUKTAN SONRA SALDIRILAR ARTTI

Mescid-i Aksa, İsrail devletinin kurulmasından sonra daha çok saldırıya uğramaya başladı. Mescid-i Aksa'ya 20. Yüzyıl'ın ikinci yarısında düzenlenmiş pek çok saldırı var. Ya bireysel teröristler tarafından ya da İsrail devlet terörüyle…

22 Ağustos 1969 sabahı Mescid-i Aksa, radikal bir Hristiyan olduğu belirtilen Denis Michael Rohan adlı saldırganın gerçekleştirdiği bir kundaklamaya maruz kaldı. Rohan'ın saldırısı neticesinde Kıble Mescidi'nin doğu bölgesindeki kiriş tamamen yıkıldı.

Rohan, yakalandıktan sonra verdiği ifadede, kundaklamanın, Yahudilerin Tapınak Tepesi'nde bulunduğuna inandıkları Süleyman Tapınağı'nın yeniden inşasını kolaylaştıracağını ve bunun da Mesih'in ikinci gelişini hazırlayan yol olarak gördüğünü söyledi.

Rohan'ın Tanrı'nın Kilisesi adlı bir Hristiyan tarikatına mensup olduğu belirtildi ama Yahudi olduğu yönünde doğrulanmamış iddialar da var.

Rohan, günümüzde Norveç katliamcısı Breivik ve Yeni Zelandalı terörist Tarrant gibi İslamofobik bir Hristiyan olarak Yahudilere hizmet eden biriydi. Evanjelistler de, Mesih'in gelişini hızlandıracağı gerekçesiyle Yahudilere hizmet etmiyor mu!

KAZILAR MESCİD-İ AKSA'YI TEHDİT EDİYOR

Yahudiler'in ilk Hitler'i olan Nebukadnezar'a bakışlarına gelelim. Nebukadnezar, her ne kadar Tevrat'ta bir tür 'genocide'in, ayrıca esaret ve sürgünün sorumlusu olarak görülse de, Yahudiler bunu, sadakatsizlikleri yüzünden tanrı tarafından cezalandırılmalarının bir tezahürü olarak da algılıyorlar.

Mezkûr kral, Tevrat'ın beşinci kitabı Tesniye'de İsrail'in baş düşmanı ve İsrail halkına en fazla zulmeden kişi olarak betimlenirken, Daniel kitabındaysa aksine kınanmaz ve Mescid-i Aksa'nın atası olan kutsal mâbedin yıkılmasından da sorumlu tutulmaz.

Tesniye'ye, yani Yahudiler'in esas kabul ettiği İbranice ve Aramice yazılmış Eski Ahit'in beşinci kitabına Yunanca'da 'ikinci' anlamına gelen Deuteros ve 'yasa' anlamına gelen nomos kelimelerinden türemiş Deuteronomy kelimesinin neden layık görüldüğü ise bilinmiyor. Yani Yahudiler bile orijinal kabul ettikleri kutsal kitaplarının bir bölümünü ikincil yasa olarak mı görüyorlardı! Burası tartışmaya açık.

Yahudi öğretisine göre ikinci büyük peygamber olan Yeremya (İslami kaynaklarda da peygamber olarak geçiyor), Nabukednezar'ın işgali üzerine önce Mısır'a kaçar, ardından da her nasılsa İrlanda'ya gider. Kendisi de bir mason olan Cihangir Gener'in Ezoterik Öğretiler Ansiklopedisi adlı kitabına göre Hanokçu geleneğe sahip İrlanda'nın Operatif ve ardından da Spekülatif Masonluğa ev sahipliği yapmış olması rastlantı değildir.

Nebukadnezar'ın Süleyman Tapınağı'nı yıktırmasından sonra Mescid-i Aksa'nın bulunduğu alanda bir mâbed daha yapıldı. Milattan Önce 538'de Yahudilerin Kudüs'e tekrar dönmelerinden sonra inşa edilen ikinci tapınak da Milattan Sonra 70'te Romalılar tarafından yıkıldı. Geriye sadece 'ağlama duvarı' kaldı. (Yahudilik'te büyük peygamberlerin ikincisi kabul edilen Yeremya'nın 'ağlayan peygamber' olarak geçmesi de manidardır.)

Toparlarsak… Kudüs'ün bütünü için; Haçlı Seferleri'nden de anımsayacağınız üzere Müslüman-Hristiyan ve Yahudiler arasında üçlü bir çekişme söz konusudur ama Mescid-i Aksa, giderek Tapınaklar bölgesi Müslümanlarla Yahudilerin tarihsel anlamda spesifik çekişme alanıdır.

İsrail güvenlik güçleri, bir yanda Aksa'da ibadet eden Müslümanlara saldırırken, bir yandan da İsrail devleti bölgede arkeolojik kazılar yürütmeye devam ediyor. Hatta Mescid-i Aksa'nın altına bir tapınak yaptılar bile. Müslümanlar -haklı olarak- Aksa altındaki kazıların ve açılan tünellerin Mescid-i Aksa'nın yıkılmasına neden olacağını söyleyerek bu kazılara karşı çıkıyorlar.

SİYONİSTLER 'LAİK DEVLET' İSTİYORDU

Eğer İsrail bir din devleti ise (ki Siyonizm'in babası Theodor Herzl laik bir Yahudi devleti hayal etmişti ama David Ben Gurion'a kurdurulan ülke bir din devleti oldu) bu devletin dini, kültürel kodlarını çözmeden, onunla sadece siyasi ve askeri alanda mücadele yürütmek, hep eksik kalacaktır. Hatta 'düşman'ı tanımak, onunla mücadele edebilmenin olmazsa olmaz şartıdır. Yahudiler -misal bizim yüzyıllardır barış içinde yaşadığımız vatandaşlarımız- bir dinin inananları veya bir ırk olarak asla 'düşman' değildir. Ancak Arz-ı Mev'ud (Tevrat'ta İsrailoğulları'na vadedilen topraklara verilen isim) hülyalarıyla Yahudi emperyalizmi peşinde koşanlar ve Siyonistler, Türkiye başta olmak üzere tüm Müslüman ülkelere 'düşman'dır. Çünkü eski imparatorluktan gidenler şöyle dursun, mevcut topraklarımızda bile gözleri var.

Ramazan'ın son günlerinde ve bayramda; Kudüs'ü tarihte kim bilir kaçıncı kez ve yakın tarihte ise yine, yeniden kana bulayan İsrail devleti, Mescid-i Aksa'nın eski sırlarını, yıkılan Süleyman Tapınağı ile yok eden Nabukednezar'dan farklı davranmıyor. Gerçi ona iyi mi, yoksa kötü mü bakmaları gerektiğine bile tam karar verememişler. Hatta Daniel kitabındaki Nabukednezar söylemleri, bir tür Stockholm Sendromu'na ya da zulmedenine âşık olma durumuna bile işaret ediyor. Hâlbuki adam, soykırım denilen şeyin modern anlamda mucidi olan Hitler'in düpedüz kadim atası.

Kimi Yahudiler, sıklıkla anıldıkları Kuran'da bile vaktiyle üstün kılındıkları belirtildiği için böbürlenirler. Kuran'da 41 kere İsrailoğulları denmesinin temel hikmeti, onların mazisinde ibretlik kıssanın daha fazla olmasıdır.

Mescid-i Aksa'nın sırlarına erişmekten, mesela İsra Sûresi'nin birinci ayetini bile anlamaktan 'uzak' oldukları için ibretlik kıssalarına yenilerini eklediler, ekliyorlar. İbret, sır ne derseniz deyin, şifre de burada değil mi zaten.

Hemen yanı başlarındaki bir kutsal mekânın sırrından 'çok uzakta', 'en uzakta' olmaları…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA