Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Birkaç günlük üç günlük...

Yeni bir yıl başlamak üzere ve belki içimizden bazıları günlük tutmak isteyecektir. Onlara iyi şanslar ve kolaylıklar dilerim. Hiç kolay bir iş değildir. Kendinize sürekli olarak zaman ayırmanızla ilgilidir günlük tutmak

Çocukluğumuzda, her yeni yılın ilk işi olarak bir günlük tutmaya başlardık. Ve o günlükleri hiçbir zaman sürdürmezdik. Ben sonradan başladım. İlk düzenli günlüklerimi 1980'lerin ortasında oluşturdum. O gün bugündür devam ederim. Hem de kaç katmanlı olarak.
Politik günlüklerimi ayrı, yazınsal günlüklerimi ayrı tutarım. Bir bölümünü Varlık dergisinde yayınlamıştım da. Belki şimdi onları bir kitaba da dönüştürürüm.
Yeni yıl başlamak üzere ve belki içimizden bazıları gene günlük tutmak isteyecektir. Onlara iyi şanslar ve kolaylıklar dilerim. Hiç kolay bir iş değildir. Kendinize sürekli olarak zaman ayırmanızla ilgilidir günlük tutmak. Yaşadıklarınızı anımsamakla. Gene de deneyin derim.

YILIN EN ŞAŞIRTICI KİTABI
Günlük okumak son yıllarda daha fazla ilgimi çekmeye başladı. Sonradan anladım ki iyi günlük, benim için iyi günlük, bir tür düşünce defteri olanıdır. Bazı günlükleri öteden beri severim. Döner döner okurum. Ataç, Andre Gide'in günlüklerine vurgundu. Ben de severim. Bir de Goncourt Kardeşlerin günlükleri vardır.
Ama, kişisel günlük kütüphanem hayli kuvvetlidir benim. O nedenle burada bırakayım.
Gene de bu yıl çok güzel günlükler okudum. Onların başında şimdi hatırlamadığım bir yazardan adını öğrendiğim R. F. Langley'in günlükleri geliyor. Diyebilirim ki, bu yılın en şaşırtıcı kitabıydı.
Nedeni şu: Langley'in günlüğü, adeta bir 'doğa ve bitki' günlüğü. Sonradan şiirlerini de okuyup sevdiğim ama nahif bulduğum bu çok değerli yazar günlüklerinde bambaşka bir çizgide. Müthiş temiz, ince, dikkatli bir yazıyla, evet, günlük olayları da yazmış, başından geçenleri de anlatmış ama onlar adeta bizi ana konuya hazırlayan girizgah.
Ardından, ne anlatıyorsa artık, doğaya dönüyor, etrafındaki peyzajı, çevreyi ve bitkilerini yazıyor.
Ben de çok severim doğayı anlatmayı. Ama bunlar başlı başına bir iş. Her zaman söylemişimdir: doğa erdendir, doğa etiktir.
Dolayısıyla ona dokunduğunuz an bir erinç duyar ve arınırsınız. Bu da şiir demektir. İsterse Ginsberg'in Uluma'sı kadar haykıran, sert cinsinden olsun, şiir arındırır ve daima bir yücelme duygusu yaratır. Ona denk düşen tek şey sanattır. Özellikle de şiirdir. Doğanın ve şiirin ortak kesiti sessizliktir.
Langley'in günlüklerinde de daima o sessizlik eşlik etti bana. Dingin, ergin bir insanın derinlikli yazısı ve doğanın sürüp giden, bizim de geçip giderken görmediğimiz yanları var. Zaten kapağa konmuş resmi Langley kendisi yapmış ki, eh onu yapan bu yazıyı ve o şiiri yazar, ya da tersi! Bu küçük kitap yılın kazancıydı.

GÜNLÜKTEKİ İTİRAFLAR
Başka günlükler de okudum.
Onların başında John Cheever'ın günlüğü geliyor. Başlı başına bir macera. Cheever bir gün oğlunu karşısına oturtuyor, alkolizmin derinliklerinde yaşarken, eline yazdığı günlüklerden birini verip okutuyor.
O okurken sessiz sessiz ağlıyor.
Çocuk biraz ürküyor, çünkü anlaşılıyor ki, babanın ev dışında cinsel serüvenleri vardır. Kadınlar kısmı daha ziyade annesini ilgilendiriyorsa da, işin bir de eşcinsel boyutu vardır. Defterler bu serüvenleri kaydediyor. Kısa süre sonra Cheever ölüyor, kitap da yayınlanıyor.
Haydi iddialı bir şey söyleyeyim, Amerika'dan başka dünyanın hiçbir ülkesinde bu 'hayat' ve bu 'itiraf' bu şekilde yaşanmaz. Amerikalılar zaman zaman sadece onlara özgü olduğunu vurgulamak için 'bir Amerikan yaşamı' der. Bu, tam öyle. O günlükleri de bu duygularla okudum.

FARKLI BİR ZWEIG
Gene gecikmiş bir günlük, Stefan Zweig'ın günlüğüydü. Epey olmuştu yayınlanalı. Zweig'ın Dünün Dünyası isimli anılarını 19. yüzyılın en duygulu anlatımlarından biri olarak çok büyük bir zevkle okuduğum için bu kitabı hep iyi bir zamana sakladım.
1913-1940 arasında yayılan bir günlük. Yani, sonunda Zweig'ın hayatına mal olan ikinci büyük savaşa birinci büyük savaştan nasıl geçildiğini anlatıyor. işin ilginç yanı, kitabın ilk bölümlerinde verilen 'hayatın' Zweig denince aklımıza gelenden hayli farklı olması.
Çalışmayan, bunalan, kadınlarla hayli zengin bir cinsel yaşam sürdüren, neredeyse 'öteki Zweig' bu.
Sonra bildiğimiz hayatın akışı başlıyor ve trajik sona savruluş.
Sadece zevkli değil, hüzünlü bir kitap Zweig'ın yapıtı. Bilhassa kendi yanılgıları yaratıyor bu duyguyu. Kuşkusuz zayıf bir kişi Zweig. Ama bu aynı zamanda Avrupa'nın, eski Avrupa'nın aristokratik burjuvazi tarafından biçimlenmiş Avrupa'nın, 'dünün dünyası'nın zayıflığı. Ama İlknur Özdemir'in çok güzel Türkçesiyle biraz da nostaljik bir tat almanın çok değerli bir kaynağı.
İşte, birkaç günlük, üç günlük; daha neler neler var bende...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA