Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

İstanbul atarı

İnsanın maymunsu yanını gözlemliyoruz.
Marmara felaketlerin kapısında.
İBB'nin sıfır zekâsı orada, birbirine suç atanların trol bağnazlığı burada. Şehirlerin şehrini, Ah Güzel İstanbul'u rezil edip duruyoruz. Gerisi boş tantana...
Küçük bir örnek: Altında romanlar kurduğum iğde ağacının, o kokunun üstüne, Haliç'e yaslanan Perşembe Pazarı Parkı'nın tam ortasına beton diken kafa hep revaçta... Belediye mimarları diyorum, para kazandıkça kıtıpiyos bir memur olmakta. Ve enteresandır, mimarlık denen ilim bu durumdan hiç utanmamakta...
Ta Japonya'da, 'İstanbul, Süleymaniye Camii'nde en güzel gün batımı, çekim noktası' olarak fotoğrafçıların guide'ına giren park, şimdi acı veren bir hüsran.
Eskiden çay bahçelerinin, cıvıl cıvıl insancıkların yerinde tekinsiz hayaletler dolaşmakta.
Her şey ne olacaktı halbuki... Ne diyordunuz siz, hah!
Fasarya...

***

Gitgide basitleşiyoruz. Bir hırtlaşma bulaşıyor hepimize. Maske mesafe kâr etmiyor. İstanbul felsefesi, ruhu falan nedir ya diyor ebelek! Çevre doğa tabiat mevzuları çiçek böcek abicim, diye kaşını kaldırıyor cübelek. Bir dümbelek sesi geliyor televizyonlardan, düm teke tek.
Medya desen sıkıntı. Koca burunluların tatavası...
Para sahibi olmak, abartılı atraksiyonlar, sosyal medyalarda fanatik çıkışlar yaparak tanınmak üstüne bir hayat kuruluyor.
Çadırdan bir hayat, ilk fırtınada denize uçuyor...
Bedeni şeklimizi, şemailimizi düzeltmek, sahip olduğumuz araçların markalarıyla saygınlık kazanacağımızı sanıyoruz.
Çevremize, başka insanlara karşı ketumuz.
Allah'ın bize emanet ettiklerine hoyratız.
Zamanında hükümeti devirmek için yeri göğü inleten tırışkadan ağaç sevgisi sivilceli bir yalan. Birbirimizi çürütüyoruz.
Soytarı kılıklı 'Gösteri Peygamberlerinin' peşindedir çocuklarımız. Z falan diyorsunuz ya, gençliğimiz. O işte...

***

Bunun ideolojisi yok, herkesi kapsamakta.
Korona günleri içe dönme, içe bakış, kendini ıslah etmeye neden olmadı. Tam aksine, kindar kargaların nümayişi...
Nefs muhasebesi, kendini adam etme çabası büzük dudaklarla küçümsenmekte.
"Nefs denen şey insanın kendisidir kendisi!" diyor VAV TV'de Ekrem Demirli.
Eğer akıl yönetiyorsa iyi şeyler olur, diye ekliyor. Ruhunu güzelleştirmekten bahsediyor. Mustafa Tatçı büyük bir külliyatın neferi, kendini yırtıyor, "Yunus bilmek değil, mesele Yunus olmakta!" Mahmud Erol Kılıç, güzel insan, İslam'ın kalbini, kavramların iç, asıl anlamını anlatıyor. Dıştan içe değil içten dışa doğru tekamülün şifreleri saçılıyor.
Mustafa Tahralı, bizi büyüten kitaplarıyla bir gizli efsane.
Ruh denen gizem, gönülden gönüle kurulan köprülerin yerini ah bir keşfetse!
Sonra Niyazi Mısri:
"İbnül vaktem ben ebul vakt olmazem / Abd-i mahzım ben tasarruf bilmezem." Yani ben vaktin evladıyım, vaktin sahibi değilim, diyor tevazuuyla.
Biz ise kendimizi her şeyin sahibi sanıyoruz.
Ne büyük hata!..
Bir derinlik akıyor ayaklarımızın altında.
Fakat biz âmâyız, farkında değiliz zenginliğimizin. İlerleme diye aşırı şekilciliğe tapıyoruz. Metafizik köklerinden soyunanlar Maçka Parkı'nda terör estiriyor.
Saçını böyle örttün, öyle örtmedin'e bağlanıyor modern zamanlarda faşizm...
Hakikatin tekrarlayıp durduğu insanı kâmil, bilgelik yolu, kireçlenmiş zihinlerin boğuntusunda kimsesiz. Üşüyor!
Filin kulaklarını elliyor ve hakikat kulaktır diyoruz. Ergenliği, üstün insan sanıyoruz...

***

Ondandır belki bilmiyorum, bir Yunus çağırıyor beni. "Ana vatanın ruhlar alemi ezelde, uyansana!" diyor.
Uyanmak, ayılmak derin mesele.
Denizi kaplayan salya, insanı kaplayan maymun iştah ve vurdumduymaz kibir atmosferde.
Ey Yunus tut elimden diyorum. Etraf gürültü ve kargaşa. Tut elimden çıkar beni, diye zangırdıyor içim.
Yanık ezanlar ve bağrımda yanan aşk uğruna.
Sesimde yankılanan İstanbul'dur bu.
Evet atarlı, ama Yunusça...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA