Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Üç Türk bir araya gelince ne olur?

Üç Türk bir araya gelince linç başlar mı? Bence: Hayır! Peki, üç milliyetçi Türk yan yana gelince linç başlar mı? Düşük bir ihtimal. Ya üç milliyetçi Türk, devletin derin yüzüyle yan yana gelirse? İşte o zaman, kesin olarak başlar. Evet, milli eğitim dediğimiz milliyetçi, ırkçı söylemin torna tezgahından geçmiş toplumun bir kesimi potansiyel linççidir. Bazı olaylarda internet yorumlarına bakarsanız, bunu açıkça görürsünüz. Evet, bir futbol maçı öncesinde İngiliz taraftarları Taksim'in göbeğinde öldürmeye methiyeler düzecek gazetecilerimiz de var. Ancak bu habis eğilimin kuvveden fiile çıkması ancak devletle olur. Trafikte yol vermediği için adam öldürebilen toplumda linç, ancak devlet 'yol verdiğinde' mümkündür. Bu nedenle, Türkiye tarihi biraz da 'bir linç silsilelerinin' tarihidir. Mağdurları ise duruma göre değişir. Azınlıklar, Aleviler, komünistler, Kürtler, Romanlar... Örnek mi? Cumhuriyet'in henüz ilk yaprağında bir linç girişimi ve katliam vardır. Bildiğiniz gibi Mustafa Suphi ve arkadaşları, yani TKP'nin kurucu kadrosu, Atatürk'ün de sözde onayıyla 20 Ocak 1920'de Kars'a gelir. TKP heyeti, resmi törenle karşılanır. 18 Ocak'ta Ankara'ya geçmek için hareket eden heyet, 22 Ocak'ta Erzurum'a ulaşır. Ancak Erzurum'da tezgah kurulmuştur. Kalabalıklar Suphi ve arkadaşlarının kente girişine izin vermez. Yıllar sonra ortaya çıkan resmi telgraflar çarpıcıdır: "Saygıdeğer Erzurum halkı böyle bir adamın memleket dahiline girmesinden son derece heyecanlanmışlar ve memlekete sokulmaması için girişimlerde bulundular. Resmi makamlara başvurdular. Bu adam memleketimize girerse parçalarız." Oysa olayı başından sonuna Kazım Karabekir yönlendirmiştir. Mustafa Suphi ve arkadaşları Trabzon'da da aynı tezgahla karşılaşır. Gerisi herkesin malumu. Cumhuriyet linçle başlar. Ve 'linç rejimi' olarak devam eder. 6-7 Eylül, Kahramanmaraş ve Çorum katliamları. Madımak olayı. Yakın dönemde başta Trabzon olmak üzere birçok yerde Kürtlere yönelik girişimler. Bu olaylarda 'derin devlet'in, yani Özel Harp Dairesi'nin olduğu bugün herkesin malumu. Etkinlikleri azalsa da varlıklarını sürdürüyorlar. Sinop'ta ve Samsun'da olup biten budur. Amaç, Kürt meselesinde yol almak isteyen hükümetin ayağına çelme takmaktır. Eğer BDP'liler Karadeniz turuna devam etseydi, büyük ihtimalle bu olaylar Trabzon'da tavan yapacaktı. Bu durumda Sinop Valisi ile Emniyet Müdürü'ne, HES'leri protesto eden vatandaşları ölçüsüz şiddetle dağıtırken; linç girişiminde bulunanların, dağıtılmamasının esbab-ı mucibesini sormak gerekiyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı ile ilgili açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı'na ise sayıları kimine göre 10 binleri kimine göre de 100 binleri bulan sivillerden oluşan 'gizli ordunun' faaliyetine devam edip etmediği.

Berfo Ana öldü
Son olarak "Oğlumun mezarını bana versinler, ben de beraber gireyim," demişti. Olmadı. 105 yaşında oğlunun dirisini değil, ölüsünü bulamadan göç etti bu dünyadan. Berfo Ana, gözleri açık gitti, geride ise gözleri ve vicdanı kapalı bir toplum kaldı.

Kültür ihracı
Kültür ihracını duymuştum, ama kültürün bir yan sanayi ürünü olarak ihraç edilebileceğini hiç düşünmemiştim. İDDMİB Başkanı Tahsin Öztiryaki bunun ne anlama geldiğini şöyle özetliyor: "İtalyanlar pizzayla gidiyorlar dünyaya. Ama sattıkları sadece pizza değil. Pizza üretimi ve kullanımındaki tüm malzemeleri de satıyorlar. Mutfak malzemesinden ketçaba kadar." Öztiryaki de ihracatı artırmak için Türk mutfak kültürünü kullanmayı düşünüyor. Japonya'ya Türk çayı konseptiyle gidilecek. Hedef, Türk çayını sevdirip, çaydanlık, cezve ve diğer ürünleri satmak. Öztiryaki kafaya koymuş, yakında Japonlara çay içireceğiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA