Bu öpüşme işinin insanoğlunun başına nasıl 'musallat' olduğu pek bilinmiyor. En masum açıklama, bilim insanlarına ait: Primat annelerin çiğnedikleri yiyecekleri, yavruların dişsiz ağızlarına vermeleriyle başladığını düşünüyorlar. Mağara adamlarının karanlıkta aile üyelerini tanımak için birbirlerinin yüzlerini koklamasıyla başladığını söyleyenler de var. Darwin öpüşmenin insanın genlerinde bulunduğuna inanıyordu.
Öpüşmeyle ilgili ilk veriler ise M.Ö 1500'lü yıllara ait. Hindistan'da yazılmış olan 'Vendic Sanskritleri'nde insanların öpüşmeleri tarif edilir. Yine Hintli epik şiir Mahabharata'da tutkunun simgesi olarak dudaktan öpüşme var. (Görüldüğü gibi bu tür taşların altından hep Hintliler çıkıyor. Kama Sutra'yı da insanlığın başına bunlar sarmıştı. Yüzyıllardır o hareketleri yapacağız diye insanlığın anası ağladı!) Antik Yunan uygarlığında Homeros'a ait belgelerde de öpüşmeye dair detaylar görülüyor.
Yani rivayet muhtelif. Ama görünen o ki, insanoğlu bu işi sevmiş ve samanlık seyran olmuş. Envai çeşidi var. Uzaktan elle gönderileni, dudakları birleştirerek 'muuck' diye yapılanı. El öpmesi, etek öpmesi. Masumu, masum olmayanı. Teknikleri de var. Yok efendim 'kelebek öpücüğü', 'Fransız öpücüğü'. Kulak memesine hiç girmeyeyim.
Bu 'masum olmayanlar' kategorisi tehlikeli bir alandır. Devletlular ile ahlakçıları hep tedirgin etmiştir. "Su uyur, öpüşme uyumaz!" diye düşünürler. "Savaşma seviş!" sloganı, onları çileden çıkarır. Haksız da değiller. Çünkü öpüşme denilen şey, anahtar kilidi gibidir. Kilidi çevirdiğinde kapının nereye kadar açılacağını kimse öngöremez. Öpüşmenin öngörüsü yoktur, 'sonsuz görüsü' vardır! Ahlakçılar ise 'sonsuz görüden' hoşlanmaz, nizam ve intizam ister. Bu nedenledir bazen döner bıçakları bazen de yasalarla devreye girmeleri.