Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

'Seni bir kere öpsem, ikinin hatırı kalır'

Bu öpüşme işinin insanoğlunun başına nasıl 'musallat' olduğu pek bilinmiyor. En masum açıklama, bilim insanlarına ait: Primat annelerin çiğnedikleri yiyecekleri, yavruların dişsiz ağızlarına vermeleriyle başladığını düşünüyorlar. Mağara adamlarının karanlıkta aile üyelerini tanımak için birbirlerinin yüzlerini koklamasıyla başladığını söyleyenler de var. Darwin öpüşmenin insanın genlerinde bulunduğuna inanıyordu.
Öpüşmeyle ilgili ilk veriler ise M.Ö 1500'lü yıllara ait. Hindistan'da yazılmış olan 'Vendic Sanskritleri'nde insanların öpüşmeleri tarif edilir. Yine Hintli epik şiir Mahabharata'da tutkunun simgesi olarak dudaktan öpüşme var. (Görüldüğü gibi bu tür taşların altından hep Hintliler çıkıyor. Kama Sutra'yı da insanlığın başına bunlar sarmıştı. Yüzyıllardır o hareketleri yapacağız diye insanlığın anası ağladı!) Antik Yunan uygarlığında Homeros'a ait belgelerde de öpüşmeye dair detaylar görülüyor.
Yani rivayet muhtelif. Ama görünen o ki, insanoğlu bu işi sevmiş ve samanlık seyran olmuş. Envai çeşidi var. Uzaktan elle gönderileni, dudakları birleştirerek 'muuck' diye yapılanı. El öpmesi, etek öpmesi. Masumu, masum olmayanı. Teknikleri de var. Yok efendim 'kelebek öpücüğü', 'Fransız öpücüğü'. Kulak memesine hiç girmeyeyim.
Bu 'masum olmayanlar' kategorisi tehlikeli bir alandır. Devletlular ile ahlakçıları hep tedirgin etmiştir. "Su uyur, öpüşme uyumaz!" diye düşünürler. "Savaşma seviş!" sloganı, onları çileden çıkarır. Haksız da değiller. Çünkü öpüşme denilen şey, anahtar kilidi gibidir. Kilidi çevirdiğinde kapının nereye kadar açılacağını kimse öngöremez. Öpüşmenin öngörüsü yoktur, 'sonsuz görüsü' vardır! Ahlakçılar ise 'sonsuz görüden' hoşlanmaz, nizam ve intizam ister. Bu nedenledir bazen döner bıçakları bazen de yasalarla devreye girmeleri.

***

Ben kendi adıma kalabalıklar içinde öpüştüğümü hatırlamıyorum. Galiba 'ağız dolusu' öpüşmenin bir mahremiyeti olduğunu düşünenlerdenim. Lakin öpüşen çiftleri gördüğümde de hiçbir zaman '"Ahlak elden gidiyor," diye düşünmedim. Yer yer tebessümle karşıladım. Hatta sevgili Akgün Akova'nın bir şiirinde önerdiği 'öpüşen çiftleri alkışlama ekibine' dahil oldum. Veya Cemal Süreya'nın 'öpüşmek için telefon kulübeleri' dizesi aklıma geldi. Nazım'ın "Uuuuuuuuy! Çocuklar kim bilir/ ne harikuladedir/ 160 kilometre giderken öpüşmesi..." dizelerini hatırladım.
Çünkü ahlaklı olmakla ahlakçı olmanın farklı şeyler olduğunu düşünüyorum. Kolay olanın ahlakçı olmak, zor olanın ahlaklı olmak olduğuna da biliyorum. Sanırım başkasının görevleriyle uğraşmak yerine kendi görevlerimizle yapıp ettiklerimizle ilgilenebilsek, yani zoru seçsek daha az iki yüzlü, daha çok ahlaklı bir toplum olacağız.
Bu yüzden siz bırakın o sallamacıları, nizam ve intizamcıları. Şairleri kulak verin. Mesela Cemal Süreya'ya:
"Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik."

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA