Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BÜŞRA ZEYNEP ÖZDEMİR

Paris İklim Anlaşması ve Türkiye’nin İklim Politikası

2016 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması 5 Ekim 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonu ve Dış İlişkiler Komisyonu'nda onaylanmasının ardından 6 Ekim'de Genel Kurul oylaması ile kabul edildi. 22 Nisan 2016 tarihinde New York'ta imzalanan Paris İklim Anlaşması 1992 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin (BMİDÇS) bir devamı; yani BMİDÇS Paris Anlaşması'nın ana anlaşması niteliğini taşıyor. Hem BMİDÇS'nin hem de Paris Anlaşması'nın temel hedefi küresel iklim sistemini korumak. Bunun için de Paris Anlaşması'nda 2050 yılına dek küresel ısınmanın endüstrileşme öncesi döneme kıyasla 2 derece, mümkünse 1,5 derece ile sınırlandırılması öngörülüyor. Küresel ısınmayı yavaşlatmanın en temel yolu sera gazı emisyonlarını azaltmaktan geçiyor; anlaşmaya taraf ülkelerin BMİDÇS Sekreterliğine sundukları Ulusal Katkı Beyanları ile azaltmayı hedefledikleri emisyon miktarını bildirmeleri gerekiyor. Türkiye, 2015 yılında henüz anlaşma imzalanmadan önce Ulusal Katkı Beyanı'nı iletmiş ve 2030 yılına dek sera gazı emisyon artışını yüzde 21 oranında azaltmayı planladığını belirtmiştir.

PARİS İKLİM ANLAŞMASI NEDEN ONAYLANDI?

Paris İklim Anlaşması'nın kabul edilmesine ilişkin birkaç nedenden bahsetmek mümkün. Öncesinde Türkiye'nin neden bu anlaşmayı daha önce onaylamadığından bahsedelim. Esasında, Türkiye 2016 tarihinde anlaşmayı ilk imzalayan ülkelerden biri. Ancak Paris Anlaşması'nın ana anlaşması niteliğindeki BMİDÇS Türkiye'yi gelişmiş ülkelerin yer aldığı Ek-1 ve Ek-2 ülkeleri arasında listelemişti. Eklerde yer alacak ülkelere OECD kurucu üyeliği kıstası ile karar verilmişti; yani 1990 yılında OECD'nin kurucu üyeleri olan ülkeler hem Ek-1'de hem de Ek-2'de yer aldı. Ek-1'de yer alan ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmakla, Ek-2'deki ülkeler ise ek dışı gelişmekte olan ülkelere emisyon azaltımı için finansman yardımı sağlamakla yükümlü. Uzunca bir süre gelişmekte olan ülkeler arasında yer aldığı gerekçesiyle Türkiye Ek-1 ve Ek-2'deki gelişmiş ülkelerden farklı olduğunu ve emisyon azaltımı ve finansman yardımı yapmasının mümkün olmadığını ifade etti. Ancak 1992 tarihinde bu hususun anlaşmaya eklenmemesi ve uluslararası çok taraflı anlaşmaların tüm imzacı ülkelerin onayının alınmasını şart koşması bir sonuç alınmasını engelledi. Yaklaşık 10 yıl boyunca eklerden çıkmak üzere çaba gösteren Türkiye 2001'de emeklerinin karşılığını almaya başladı ve 29 Ekim 2001 tarihli COP 7 Zirvesinde Türkiye'nin Ek-2'den çıkarılması kararı alındı. Karar Türkiye'nin özel durumunu kabul ederek Ek-1 listesinde kalmaya devam etmesi yönündeydi. Kararın ardından AB aday üyesi statüsüyle uyum çalışmalarının bir gerekliliği olarak Türkiye 2004 yılında da BMİDÇS'ye taraf oldu.

Peki, anlaşma neden şimdi onaylandı? 2015 yılında Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nı imzalamasının ardından onaylaması Ek-1'de yer almasından doğan emisyon azaltımı şartını kabul etmesi anlamına gelecekti. O dönemde henüz böyle bir taahhüde hazır olmayan Türkiye son yıllarda küresel ısınmanın hızlanması ve içinde yer aldığı Akdeniz kuşağında iklim değişikliğinin aşırı yağışlar, artan sıcaklık değerleri ve orman yangınları gibi etkileri ile daha sık karşı karşıya kalınması neticesinde iklim politikasını güncelleme çalışmalarına ağırlık kazandırdı. Emisyon miktarını azaltmak adına yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin artırılması, Sıfır Atık projesinin hayata geçirilmesi, orman varlıklarının artırılması iklim politikası kapsamında değerlendirilebilecek adımlardan bazılarıdır.

Bir diğer etken ise Türkiye'nin üyesi olduğu uluslararası örgütler ve devam etmekte olan AB üyelik sürecidir. Paris İklim Anlaşması'nı imzalayan fakat taraf olmayan ülkeler arasında Türkiye'nin yanı sıra İran, Irak, Libya, Yemen ve Eritre'nin yer alması ve Türkiye'nin anlaşmayı onaylamayan tek OECD ve G20 üyesi konumunda olması Ankara üzerinde diplomatik bir baskı oluşturuyordu. Bunun yanında, üyelik sürecinin devam ettiği AB'nin iklim çalışmalarına hız kazandırması, sırasıyla 2020, 2030 ve 2050 hedeflerini açıklaması ve son olarak 2019 Aralık ayında Yeşil Mutabakat'ı dünya kamuoyuna sunması Türkiye için bir diğer itici güç olmuştur.

Yeşil Mutabakat kapsamında AB, Sınırda Karbon Düzenlemesi mekanizması ile Gümrük Birliği üyesi ülkelerle ticaret şartlarını güncelleyeceğini açıklamıştır. Mekanizma ile 2023 yılından itibaren ilk olarak demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektrik sektörlerinin ticarete konu ürünleri emisyon yoğunluklarına göre fiyatlandırılacak, mekanizma zamanla diğer sektörleri de kapsayacak şekilde güncellenecektir. Amaç tüm Gümrük Birliği üyelerini daha az emisyonla üretim yapmalarını teşvik etmek ve fiyat avantajı ile ödüllendirmektir. Türkiye Gümrük Birliği üyesi sıfatıyla hem en büyük ticaret partnerleri arasında yer alan Avrupa ülkeleri ile ticari ve ekonomik ilişkilerini daha sağlıklı sürdürebilmek hem de bahse konu sektörlerinin rekabet gücünü korumak için diğer tüm üyeler gibi Yeşil Mutabakat ile uyum içerisinde hareket etmek durumundadır. Dahası, mutabakatın AB ile ticaret yapan bütün ülkeleri etkileyeceği göz önünde bulundurulduğunda sınırda karbon düzenlemesinin uluslararası ticareti de etkisi altına alacağı öngörülmektedir.

Paris Anlaşması'nın onaylanmasının önündeki engeli aşabilmek adına geçtiğimiz Eylül ayında BMİDÇS'nin Ek-1 listesinden çıkarılarak ek dışı "gelişmekte olan ülkeler" arasında yer alabilmek için Türkiye BMİDÇS Sekreterliğine bir nota göndermiştir. Henüz notanın karşılığını almadan 2050 yılına dek net sıfır emisyonu hedefleyen Avrupa Yeşil Mutabakatı'na ve 2050'de emisyonları endüstrileşme öncesi döneme geriletmeyi amaçlayan Paris İklim Anlaşması'na cevaben Türkiye 76. BM Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öncülüğünde 2053 yılında karbon nötr olma hedefini paylaşmıştır. Bu hedefi paylaşırken de daha önce pek çok kez yapıldığı gibi BMİDÇS'nin "ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler" ilkesi vurgulanmış ve yükümlülüklerin adaletli bir şekilde dağıtılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Söz konusu hedefe ulaşabilmek adına 6 Ekim tarihinde TBMM'de Paris İklim Anlaşması'nı onaylanması gerçekleşmiştir.

ANLAŞMANIN TÜRKİYE İÇİN SONUÇLARI

Anlaşmaya taraf olarak Türkiye öncelikle 5 yılda bir güncellenmesi gereken Ulusal Katkı Beyanı'nı yeniden düzenlemeyi kabul etmiştir. Emisyon hedefinin başta enerji sektörü olmak üzere sanayi, ulaşım, tarım ve atık yönetimi alanlarında yapılacak yeni düzenlemelerle yerine getirilmesi öngörülüyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ve kullanım alanlarının yaygınlaştırılması; fosil yakıtların başta enerji sektörü olmak üzere üretim, ısınma ve ulaşım alanlarındaki kullanımının kademeli olarak sonlandırılması; enerji verimliliğinin artırılması; toprak bozulumunun engellenmesi; su kaynaklarının verimli kullanılması; gıda sektörü başta olmak üzere her türlü israfın önlenmesi; ve yeşil ekonomik dönüşümün sağlanması gerekmektedir. Bütün bunlar için de Türkiye'nin her zaman vurguladığı gibi gelişmiş ülkelerin daha fazla sorumluluk alarak üzerine düşeni yerine getirmesi, gelişmekte olan ülkelere de uluslararası iklim fonlarına erişebilmeleri önündeki engellerin kaldırılması konusunda yardım etmesi hayati önem arz etmektedir.

DİĞER ÜLKELERDEKİ DURUM

Daha önce de bahsedildiği üzere G-20 ülkelerinin ve OECD üyelerinin tamamı Paris Anlaşması'na Türkiye'den önce taraf olmuştur. ABD Donald Trump'ın başkanlığı döneminde anlaşmadan geri çekilse de Joe Biden'ın ABD Başkanı olarak göreve gelmesiyle birlikte yeniden anlaşmaya taraf olmuştur. Bu konuda AB'nin kurumsal olarak küresel ölçekte iklim değişikliği ile mücadelede öncü aktör olma hedefine dikkat çekmek gerekirken 27 AB üyesinin her birinin farklı yol haritaları ile bu hedefe katkı sağlamayı planladığı unutulmamalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA