Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BURHANETTİN DURAN

Arap Baharı ve Türk dış politikasının sınırları

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Mısır, Tunus ve Libya'yı kapsayan Kuzey Afrika gezisinde verdiği mesajlar, Birleşmiş Milletler'de dünya sistemine yönelik eleştirileri, İsrail ve Güney Kıbrıs konusunda gerektiğinde güç kullanılabileceğine işaret eden sert söylemi, Türkiye'nin son dönem dış politikasındaki aktiviteyi ve iddiayı yeniden tartışmaya açtı. Tartışmalarda, Türkiye'nin kapasitesinin ötesinde bir hırs sergilediği ve bunun orta ve uzun vadede milli menfaatlerine zarar vereceğine işaret edilmektedir. Ayrıca, yumuşak güç kavramlaştırmasından yola çıkarak bölgesinde barış ve işbirliğini temel alan komşularla sıfır sorun politikasının çatışmaya ve savaş ortamına sürüklendiği öne sürülmektedir. Bu yorumları anlamlandırmak için Arap Baharının getirdiği yeni konjonktürün bölgeye etkisine odaklanmak gerekmektedir.

Yeni konjonktür ve yeni bir siyasi dil

ABD'nin 2003 Irak işgalinin Ortadoğu'da İran ve Türkiye'nin dolduracağı bir siyasal boşluk yaratacağı belki tahmin edilebilirdi ancak profili yükselen Türkiye'nin politikasının İsrail ile ters düşeceği öngörülemezdi. Davos Krizi ve Mavi Marmara saldırısı İsrail'in Gazze ablukasına ve yerleşimciler konusundaki uzlaşmaz tutumuna verilen tepkinin ötesinde yapısal bir anlam taşımaktadır. Arap Baharı ile statükocu konuma düşen sadece İsrail değil kuşkusuz. Suudi Arabistan ve İran da Yeni Ortadoğu'nun şekillenmesinde statükocu konumda kalan ülkeler arasında. Yeni değişim dalgasına en hızlı adapte olan ülkelerin başında Türkiye bulunmaktadır. Erdoğan'ın adalet odaklı yeni siyasal dili bölgenin hassasiyetlerini can damarından yakalamaktadır. Bir yanda İsrail'i Batı'nın şımarık çocuğu ilan ederek Filistin sorununu sahiplenmekte öbür yandan da Libya'da Batı'nın sömürgeci yönüne, Somali'de insani duyarsızlığına işaret etmektedir. İslam ile demokrasi ve laikliği bir araya getiren bu dil Batı karşıtlığı yapmadan Batı ittifakı içinde kalarak eleştiri getirmektedir. Pratik uygulamalara gelince Türkiye'nin dış politikası bu dilin sert tonunun aksine oldukça pragmatik bir mahiyet taşımaktadır. Sözgelimi, füze kalkanının Türkiye'de kurulmasının kabul edilmesi ve Erdoğan'ın son ABD gezisi şunu ortaya koymuştur: Arap baharı sonrası Türkiye ve ABD'nin bölge politikaları (İsrail'le olan gerilim hariç) çok büyük ölçüde örtüşmektedir. Diğer önemli nokta ise Türkiye'nin uluslararası düzende adaletin sağlanması yönündeki eleştirel çağrısının Batı ile pratik / stratejik güvenlik konularında ters düşmeyi içermediğidir. Türkiye ve İran arasında yaşanan gizli bir bölgesel rekabetin örtüsünün yeni dönemde zaman zaman açılabileceğidir. Bu anlamda Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs ile yaşanan sondaj krizi de Füze kalkanı da yeni bir denklemin getireceği gerilimlere işaret etmektedir. Artan PKK terörü ve Kuzey Irak'a yapılması planlan kara harekatı da buna eklenebilir. Siyaset işbirliği ve uzlaşmanın olduğu kadar gerilimlerin de yönetilmesini gerektirir. Komşularla sıfır sorun ilkesinin her durumda ve dönemde statik bir şekilde uygulanabileceğini beklemek realist olmayacaktır. Suriye ve Libya örneklerinde otoriter yönetimlerle iyi ilişkiler geliştiren Türkiye bu ülkelerdeki halk hareketleri karşısında muhalefet tarafında yer almak durumunda kalmıştır. Uluslararası ilişkilerin dinamik dünyasında yeni pozisyonlara geçiş yapabilmek ve gerilimleri yönetmek kaçınılmaz olmaktadır. İsrail ve Kıbrıs konularında olduğu gibi Türkiye'nin milli menfaatleri ile çelişen durumlarda gerilimlerin de yönetilmesi zorunludur. Bir yandan bölgesel güçten küresel güç olmaya giden ve Yeni Ortadoğu'da düzen kurucu rol üstelenmek isteyen Türkiye'nin yumuşak güç politikasının sınırlarına vardığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan da ölçeğini büyüten Türkiye'nin gerilimlerden kaçınmak için bölgesel iddialarından vazgeçemeyeceği netleşmektedir. Erdoğan'ın bölgede üstlendiği liderlik rolünün sembolik gücü, yüksek ekonomik performans ve içte demokrasinin pekişmesi son on yılın aktif dış politikasını geri dönülemez bir noktaya getirmektedir. Bu da Merhum Turgut Özal'dan sonra Başbakan Erdoğan tarafından da seslendirilen ilk ona girme ideali ile ilgilidir. Bu hedefin mütevazı olduğu söylenemez. Stratejik planlama ve istikrarlı, vizyoner bir siyasi irade ile bunun gerçekleştirilebileceği AK Parti dış politika anlayışının temelini oluşturmaktadır. Türkiye'nin değişim sarmalındaki Ortadoğu'da uyguladığı yeni aktif dış politika ve 2023 hedefi Türkiye'nin küresel güç olma kapasitesini yükseltme sınavına dönüşmektedir. Bu sınav birçok gerilimin yönetilmesini kaçınılmaz kılmaktadır.

Türkiye bu gerilimleri yönetebilir mi?

2007'den itibaren iç siyasette gerilimleri yöneterek kendini muktedir hale getiren AK Parti iktidarının önünde yeni bir test durmaktadır. Yeni bölgesel konjonktürün getirdiği gerilimleri yönetmek ve Kıbrıs ya da İsrail'le ilgili olarak herhangi bir savaşa savrulmadan gücünü pekiştirmek. Bunu yapabilmek için olmazsa olmaz koşul içte sıfır sorunun hedeflenmesidir: Terörle mücadelenin yanı sıra Kürt sorununa siyaset üzerinden bir çözüm üretmek. Dış politikada yeni dönemde artık kaçınılmaz olduğunu söylediğim gerilimlerin kontrolden çıkarak Türkiye'nin reel gücünün sınırlarını zorlaması tehlikesi elbette ortadadır. Herhangi bir sıcak çatışmanın Türkiye'nin en az on yıl daha ihtiyacı olan istikrarı, ekonomik kalkınmayı ve demokrasinin derinleştirilmesini sıkıntıya sokması olasıdır. Ancak gerilimlerden kaçınacak bir Türkiye'nin sorunlardan kurtulamayacağı ve milli menfaatlerini maksimize edemeyeceği de başka bir veridir. Dış politikada yeni prensiplerin ve enstrümanların devreye sokulması gereken bir döneme doğru gidilmektedir. Kontrollü gerilim siyaseti de bunlardan birisi olacaktır. Türkiye'nin mevcut dış politikasını kurumsallaştırması için daha geniş bir insan sermayesini oyuna sokması, içeride elitler arasındaki kutuplaşmayı aşarak konsensüs üretmesi gerekiyor. Bisikletin yürümesi için pedalın hızlı çevrilmesi gerekmektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA