Türkiye'nin en iyi haber sitesi

SİBEL DÜZ

2025 Yılında Güvenlik ve Savunmaya Bakış, 2026 Yılından Beklentiler

2025 yılının geriye dönük muhasebesini yaptığımızda, güvenlik ve savunma bağlamında mevcut tehditlerin tamamen ortadan kalktığı bir yıl olduğunu söylemek zor. Nitekim, tehditler ortadan kalkmadı, fakat tehdit yönetimi hususunda kurumsallaşma eğiliminin ön plana çıktığı bir yıl olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca, 2025 yılının pek çok konuda Türkiye'nin siyasal çözüm üretme kapasitesinin sınandığı bir yıl olduğunu ifade edebiliriz.

Terörsüz Türkiye

Yıl boyunca, güvenlik bürokrasisini meşgul eden pek çok dosya ön plandaydı. 80'li yıllardan beri ulusal güvenlik gündeminde ehemmiyetini koruyan, siyasi, ekonomik ve toplumsal boyutuyla belki de en kritik güvenlik meselelerinden biri haline gelen PKK sorununun çözümünde kritik bir eşik, PKK terör örgütünün fesih kararıyla aşılmış görünüyor. Her ne kadar örgüt, organizasyonel yapısını lağvetme kararı almış olsa da akabinde hukuki, siyasi ve bölgesel boyutları da olan çok katmanlı bir tartışma da süreç ile birlikte başlamış bulunmakta.

Silahsızlanma, tasfiye ve yeniden entegrasyon süreçlerinin nasıl işletileceği hususunda Türkiye'nin hususi bir model belirlemesi, sürecin titizlikle takip ve yönetimi ve dahası toplumsal iletişim süreçleri 2026 yılında önem kazanıyor. Silahsızlanma sürecinin sembolik bir adımın ötesine geçerek, tüm örgüt bileşenlerini kapsaması; sadece dağ kadrosuyla sınırlı kalmamak üzere örgütün şehirlerdeki hücre ve gençlik yapılanmalarının da tasfiye edilmesi, Türkiye aleyhine diasporik örgütsel faaliyetlere son verilmesi; örgütün sadece silahlı saldırı kapasitesine değil aynı zamanda örgütü besleyen tüm finansal kapasitesine son verilmesi ve örgüt mensuplarının tekrar topluma entegrasyonu gibi konu başlıklarında bir takım muğlak alanların mevcudiyeti söz konusu olabilir. Burada belirlenecek yöntem ve uygulama adımları ile bunun kamusal iletişimi ehemmiyetini 2026 yılında da korumakta.

Terörsüz Türkiye sürecinin Türkiye ayağında önemli siyasi adımlar atılmış olsa da, süreci Suriye'deki gelişmelerden bağımsız okumak, eksik bir okuma olabilir. Suriye'deki devletleşmenin gecikmesi ve egemenlik açığının derinleşmesi, Terörsüz Türkiye sürecinin başarıya ulaşmasına tesir eden önemli faktörlerin başında geliyor. Retorik düzeyde taraflar entegrasyon meselesi ile ilgili olumlu görüş bildirseler de, Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG/YPG) askeri kapasitesini hangi şartlarda, ne ölçüde ve hangi komuta zinciri altında Suriye ordusuna entegre edileceği belirsizliğini koruyor. Dahası, Suriye sahası sürecin "zayıf bir halkası" olarak nitelendirilebilir, zira Fırat nehrinin doğusunda SDG/YPG'nin askeri varlığını sürdürmesi, entegrasyon sürecinin uzaması, İsrail'in güneyde fay hatları üreterek tekil devlet otoritesini zayıflatması, bölgedeki parçalı güvenlik mimarisi önümüzdeki yıllarda risklerin mevcudiyetini korumasına sebebiyet verebilir.

Karadeniz Güvenliği

2025 yılında güvenlik ve savunma gündemini meşgul eden bir diğer gelişme ise Karadeniz'de süregelen güvenlik sınamalarıydı. Ukrayna-Rusya savaşı, sadece iki ülke arasında değil, yakın coğrafyasına da tesir ederek, yeni tehditlere yol açmakta. Sürüklenen deniz mayınları, enerji altyapılarına yönelik karşılıklı saldırılar, insansız sistemlerin artan kullanımı ve deniz trafiğine yönelik tehditler Karadeniz'de düşük yoğunluklu fakat sürekli bir güvenlik sınamasına sebebiyet vermekte. Türkiye de savaşın bir tarafı olmamasına rağmen bu süreçten etkilenen ülkeler arasında. Türkiye'nin hava sahasını ihlal eden insansız hava araçları, Karadeniz'deki yüksek gerilimden nasibini alan ticaret gemileri bu durumun ispatı niteliğinde. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşın yoğunluğu arttıkça ve süresi uzadıkça, bölge ülkeleri de tali zararlardan korunmak adına kendi müstakil güvenlik tedbirlerini ve korunma mekanizmalarını geliştirmek zorunda görünüyor.

Savunma

Son olarak, Ukrayna-Rusya savaşı ve İran-İsrail gerginliği açıkça gösterdi ki, Türkiye hava üstünlüğü ve hava savunması meselelerini çok katmanlı bir planlama ile ele almak zorunda. Eurofighter tedariki gibi yeni ve modern hava platformlarının tedarik edilmesi, F-16 modernizasyonunda olduğu gibi mevcut filonun modern savaş koşulları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak modernize edilmesi, başta KAAN projesi olmak üzere yerli üretim sürecinin sürdürülebilir kılınması ve teşviki, yine başta Çelik Kubbe olmak üzere entegre hava savunma mimarisinin ülke sathına yayılması gibi adımlar söz konusu planlama sürecinin mihenk taşları olacaktır. Güçlü bir askeri-endüstriyel kompleks oluşturulması tek başına yeterli olmayabilir, zira motor, radar ve sensör sistemleri, elektronik harp sistemleri ve özgün yazılım geliştirilmesi gibi yüksek katma değerli alanlarda derinleşme sağlanamadığı taktirde, ihracat başarısı stratejik özerklik üretmede sınırlı bir etmen olarak kalabilir.

Sonuç itibarıyla 2025, Türkiye açısından güvenlik ve savunma alanında tehditlerin sona erdiği değil, tehditlerin yönetilme biçiminin yeniden tanımlandığı bir yıl olarak kayda geçti. Devletin siyasal karar alma kapasitesi, güvenlik bürokrasisinin kurumsal refleksleri ve toplumun bu süreçlere eşlik etme düzeyi eş zamanlı olarak sınandı. Bu çerçevede 2026 yılı, bir geçiş yılından ziyade, 2025'te atılan adımların kalıcı yapısal sonuçlar üretip üretemeyeceğinin test edileceği kritik bir eşik olacak.

Terörsüz Türkiye sürecinde 2026'nın temel belirleyicisi, silahsızlanma ve tasfiye sürecinin sembolik bir kazanımın ötesine geçerek, sahada ölçülebilir, doğrulanabilir ve geri döndürülemez bir nitelik kazanıp kazanamayacağı olacak. Bu süreç yalnızca güvenlik kurumlarının değil, hukuk, siyaset ve toplumsal uzlaşı mekanizmalarının eşgüdümünü gerektirmekte. Aynı şekilde, Suriye sahasında devletleşme ve egemenlik inşasının gecikmesi, SDG/YPG'nin entegrasyonuna ilişkin belirsizliklerin sürmesi ve bölgesel aktörlerin müdahaleleri, 2026'da Türkiye'nin güvenlik gündeminde dış kaynaklı kırılganlıkların devam edeceğine işaret etmekte.

Karadeniz ve daha geniş bölgesel güvenlik mimarisi açısından bakıldığında ise, düşük yoğunluklu fakat süreklilik arz eden tehditlerin "yeni normal" haline geldiği bir döneme girildiği görülüyor. 2026'da Türkiye'nin önceliği, krizlere reaktif yanıtlar vermekten ziyade, deniz, hava ve siber alanları kapsayan önleyici ve dayanıklılık temelli güvenlik politikalarını kurumsallaştırmak olacak. Bu bağlamda hava savunması, hava üstünlüğü ve entegre savunma mimarileri sadece askeri değil, aynı zamanda stratejik caydırıcılığın temel unsurları olarak öne çıkabilir.

Son kertede 2026, Türkiye için stratejik özerklik iddiasının sahada, teknolojide ve kurumlarda sınandığı bir yıl olacak. Yerli savunma sanayiinde niceliksel başarıların niteliksel derinlikle desteklenip desteklenemediği, güvenlik politikalarının bölgesel belirsizlikler karşısında ne ölçüde esnek ve sürdürülebilir olduğu Türkiye'nin önümüzdeki on yıla hangi güvenlik paradigmasıyla gireceğini belirleyecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.