Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Dönüşte, limon çilesi

Bunu uçakta yazıyorum. Tek boş koltuğu yok. Gecikme yok. Hiçbir aksaklık yok. Pekin'den on saatlik uçuş eziyetini keyfe döndürmek için hostesler peri kızı gibi çalışıyorlar. Bravo Türk Hava Yolları'na!
Bir haftadır Çin'deydim ya, size orayı anlatmalıyım. Ama önce Türkiye'den söz edeceğim. Onun uluslararası saygınlık baremindeki yerinden.
Katıldığım toplantı Birleşmiş Milletler'in sahne sanatları örgütünün dünya kongresiydi. Üye ülkelerin sayısı yüz kadar. Gezegenin dört yanından yığınla delege katılıyor. Her renkten, her yaştan, her siyasal mezhepten. Yani Birleşmiş Milletler genel kurulunun bir mikro modeli.
Daha önce de katıldığım oldu bu toplantılara. Tanıdıklardan kimileri selamlar, kimileri kucaklar, ama tanımayanlar boynuma asılı tanıtım kartındaki "Türkiye" sözcüğünü pek umursamazlardı. Her ne hikmetse bu sefer kapanın elinde kalır gibi revaçtaydım.
Eski dostlar arasında coşkuyla boynuma sarılan sarılana. Önceki buluşmalarda kuru selamla yetinenlerin muhabbeti de pek artmış. En mesafeli Batılılar sabah kahvaltılarında tepsilerini masama taşıyorlar. Kürt meselesini gündeme getirmeden yapamayan İsveç'ten tık yok. Kapkara Afrikalılarla canciğeriz. (Bir de Sarkozy'nin dilini konuşarak sömürgecilik dönemini hatırlatmasalar!)
Araplarla durum ballı börek tabii. Birleşik Emirlikler'deki bir festivale hararetle davet ediliyorum. Yalnız, eşimi getirirsem, kara çarşaf giyeceğini bilmeliymiş. ("Pembe olmaz mı?" dedim. Olmazmış.)
Kıbrıslı heyet başkanı Rum arkadaş oyunlarının metinlerini veriyor. Türkiye'de sahnelenmesini çok istermiş. Okuyacağımı, iyi şeylerse önereceğimi, sahnelenmelerinin beni de sevindireceğini söylüyorum.
İsrail heyetinin başkanı profesörle tatlı tatlı sohbet ediyoruz. Kültür ilişkilerinin sürdürülmesi ve sıkılaştırılması gerektiğinde mutabıkız. "Her ülkeyle" dedikten sonra soruyorum: "Başbakanınız size kızmasın?" Onun hakkında iltifat sayılamayacak şeyler söyledikten sonra gözlerimin içine bakarak konuşuyor:
"Bunlar geçecek. Durum sürgit küslüğü kaldırmaz. Türkiye'de harika anılarımız var. Ne güzel dosttuk! Yine olacağız." Keyifleniyorum.

***
Çinlilere gelince...
Efendim, kalabalıklar. Gözleri çekik. Yazıları karınca duası. Başka dilleri Çince gibi konuştukları için lafları kolay anlaşılmıyor. Bir de, başları dertte. Amerikalılara borç verip topladıkları dolarları koyacak yer bulamıyorlarmış. Bizde emniyetli para deposu olup olmadığını sordular.
"Siz yollayın da, Uzan'lara sorar, bir şey ayarlarız" dedim...
Şaka bir yana, günümüzde Çinlilerle benzerliklerimiz ve ortak seçeneklerimiz bulunup bulunmadığını merak ediyordum. Çünkü, anlatacağım nedenlerle, o ülkenin bugünkü durumunu bizim yarınlarımızı yansıtır gibi görüyorum. Aydınlarıyla derinlemesine konuştukça, paylaştığımız özelliklerin sandığımdan da çok olduğunu gördüm.
Bunlar başka yazıya...
Seyahat tefrikaları Erdal Şafak kardeşimin tekelinde değil ya!
***
Hamiş:
Eve gelince birikmiş gazetelere şöyle bir göz attım. Yurda dönüş keyfime limon sıkılıverdi.
Meğer dünyada kukumav kuşu gibi yalnız kalmışız. Batmışız, bitmişiz, tarifsiz kederlik çözümsüzlüklere gömülmüşüz de haberim yok. Bir haftada nasıl da unutuvermişim acı gerçekleri!
Uykusuzluğu giderip sinir gücümü toplayınca o gerçeklere vakıf aziz meslektaşların yorumlarını tarayacağım teker teker. Stentli yüreğim dayanır inşallah.
Hakkınızı helal edin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA