Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Özgüven veya panik

İZMİR

Zor bir hafta geçirdi Türkiye. Beklenmedik bir anda geldi Silvan şoku. Ümitler yükselmiş ve işler rayına oturuyormuş gibiyken geldi kötü haber. Türkiye özgüvenli ve kararlı bir şekilde demokratik adımlar atmaya hazırlanıyor gibiydi. Bu gidişle yakında yeni Anayasa ve vatandaşlık yasası gibi konular gündeme girmek üzereydi. Ama birden ortam değişti. Silvan trajedisi nedeniyle hemen diller sertleşti.
Türkiye'nin en önemli ve en zor meselesi neden bu kadar zor bir daha anlaşıldı. Silvan sonrasında çözüm, barış ve demokrasi istemeyenler birden psikolojik avantajı ele geçirdi. Evet, maalesef Kürt sorununda işler şimdi daha da zorlaştı. Özgüven gitti yerine korku, öfke ve panik geldi.
Şimdi Başbakan Erdoğan'ın önünde iki seçenek var. Ya panikleyip tuzağa düşecek, yani sertleşecek. Ya da özgüvenli ve soğukkanlı bir şekilde demokrasi ve barış adına "yola devam" edecek.
Eğer Türkiye bu tuzağa düşerse, tıpkı 2007 seçimleri sonrasında olduğu gibi boş yere zaman kaybederiz. Hatırlarsanız, o dönemde de AK Parti yüzde 47 oy almış, büyük bir seçim zaferi kazanmıştı. Başbakan gene demokratik vizyon dolu bir balkon konuşması yapmış ve yeni anayasa sözü vermişti. Ama kısa bir süre sonra gene tuzağa düşülmüştü.
PKK baskınları ve artan şehit sayısı nedeniyle özgüven gitmiş yerine panik ve öfke gelmişti. Seçimlerden kısa bir süre sonra gelen baskınlar nedeniyle birden Kuzey Irak'a askeri operasyon konuşur olmuştuk. Savaş lobisi avantaja geçmişti. Zaten sonra 2008 ve 2009 yılı kayıp bir dönem olmuştu. Yeni anayasa ve demokrasi yerine kapatma davası gelmişti.
Bugün de umut dolu birkaç haftadan sonra gene ciddi bir tuzakla karşı karşıyayız. Tuzağa gene düşersek savaş lobisi olacak. Hem Türklerin hem de Kürtlerin içinde var bu savaş lobisi. Birbirlerinden güç alıyorlar ve bu nedenle biri ötekine muhtaç. Ama güçleri sınırlı. Çünkü halk savaş istemiyor.
Türkiye'de Türkler ve Kürtler 1990'lı yılların o karanlık savaşına geri dönmek istemiyor. Çok daha gelişmiş bir ekonomisi, yaklaşık 10 yıldır devam eden siyasi istikrarı ve başarılı bir dış politikası var bugün Türkiye'nin.
O nedenle paniklemek yerine özgüven içinde hareket etmesi gerekiyor Türkiye'nin. Başbakan unutmamalı ki ancak güçlü bir iktidar özgüven içinde hareket eder. Panik, öfke ve sertlik zayıflık belirtisidir.
Türkiye bugün tuzağa düşmeyecek kadar güçlü ve paniklemeyecek kadar da vizyon sahibidir.
Bu arada işin dış politika cephesine de bakmak gerekiyor. Hillary Clinton ziyareti bu zor döneme rastladı. Washington'da Türkiye'deki seçimler öncesinde sık sık sorulan bir soru vardı.
Kimse AK Parti'nin açık ara farkla zafer kazanacağından şüphe etmiyordu. O nedenle asıl merak edilen Başbakan Erdoğan'ın elde edeceği seçim zaferinden sonra eline geçen siyasi sermayeyi ne yönde kullanacağı konusuydu.
Washington açısından gündemde sadece Suriye ve Libya değil aynı zamanda Ermenistan ile normalleşme, İsrail ile krizin aşılması ve İran konusunda ortak pozisyon gibi önemli konular da var.
Bütün bunlara bir de NATO füze kalkanı için yeşil ışık meselesi eklenebilir. Kürt meselesindeki bu beklenmedik zor viraj şimdi dış politika alanında da atılması gereken bazı adımları geciktirebilir.
ABD açısından bu hiç de olumlu bir gelişme değil. Washington öfke ve panik içinde bir Ankara yerine özgüveni yüksek ve dış politika alanında cesur adımlar atacak bir Türkiye tercih eder.
Başbakan ne kadar özgüvenli ve güçlü olursa Türkiye saydığımız konularda o kadar rahat adım atabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA