Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

İstanbul'un iflasının resmidir!..

Bu resme dikkat edin.. Geçen cuma günü saat 19.46'da çekildi.. Adam tam da "Çapraz kırmızı" işaretinin altına çekmiş seyyar manavını, domates, biber, patlıcan satıyor.. Sakın ola "Park etmek değil, duraklamak bile yasak" anlamına gelen işaretin altına yerleşip mesleğini icra ettiği için "İstanbul'un iflasının resmi" dediğimi sanmayın..
"Park edilmez ve "Durmak duraklamak yasaktır" işaretlerinin sadece yol kenarı süsü ve kendilerine verilen kontenjanı doldurmak zorundaki polislerin kırk yılda bir bahanesi olarak kullanıldığını bilmeyen yok..
O işareti geçin. Resmin çekildiği yeri söyleyeceğim, inanmayacaksınız..
Zincirlikuyu'dan Balmumcu'ya inerken, Barbaros Bulvarı'nda, tam da E-5 çıkışının önü burası.. Ki ben, o E-5 çıkışını almak için tam 30 dakikadır, şeridimde bekliyorum.. Zincirlikuyu Mezarlığı kapısının önünden, yürüsem, ne kadar ağır yürürsem yürüyeyim 5 dakikada alacağım mesafeyi tam 37 dakikada aldım. Öyle bir saatte, öyle bir sıkışık trafikte, İstanbul'un en kilit, en bela kavşağının içinde, adam sağ şeride kamyonu çekmiş, elma, armut, patlıcan satıyor.. Adamdaki pervasızlığa bakar mısınız?. Neden pervasız?. Çünkü bu kentte devlet olmadığını biliyor.. İstanbul'da devlet yok..
Var da yok, yani... O resimde yok. Manavın tam karşısında, üçüncü şeridin içine park etmiş, o şeridi de kapatmış bir araba daha var.. 34 A 5652.. Yani ister inanın, ister inanmayın, Trafik ekip arabası.. Kendisi yol kapayan ekip arabası, tabii, iki metre ötesinde, tam da "Çapraz" işaretinin altında duran manava ses çıkarır mı?. Mesaisi biterken, bir kaç kese kağıdı da o doldurmuştur artık..
Amma velakin, Sevgili okurlar, "İflas etmiş" İstanbul'da, o saatte o kavşağı işlemez hale getiren, o seyyar manav değil.. O bir "İflas" simgesi.. İkon..
Çünkü, en sağ şerit zaten iptal.. Metrobüsü bekleyen hususiler ve ticariler orayı otopark diye kullanıyorlar, polisin gözü önünde. Öyle olunca, metrobüse yolcu indirenler, ikinci şeritte duruyorlar. Minibüsler de öyle.. O şerit de felç.. Belediye otobüslerinin "Fiili" durağı üçüncü şeritte.. O iğrenç trafiğin içinde üçüncü şeritte inenler, kendilerini sağdan soldan akan (Lafın gelişi) trafiğin içinde buluyorlar. Otobüse binmek isteyenler de, duraktan üçüncü şeride koşmak zorundalar, herhangi bir arabanın altında kalmamaya dikkat ederek, ki aralarında 5 yaşında çocuklar, 80 yaşında ihtiyarlar ve engelliler var..
34 A 5652 ekip arabası ne yapıyor peki?.
Seyrediyor.. Sadece seyrediyor.. Bir de.. Haa.. Tam köprü sapağının içinde trafik iki şeride iniyor ve akmaya başlıyor, sorun çözülüyor ya, orda durup zaten giden arabalara düdük çalıp elleriyle işaret yapıyorlar, "Git" diye.. 35 dakikadır, 35 saniyelik yolda bekleyen bağlasan durmaz zaten memur bey.. Ama dostlar alışverişte görmeli.. Bakın memur bey işinin (!) başında, düdük çalıyor işte, ey ahali..
Şimdi trafik niye duruyor..
a) Memurlar işi bilmiyorlar. Sorunun kaynağını da öğrenmiyorlar. Umurlarında değil, ondan.
b) Bal gibi biliyorlar. Ama halk arasında dolaşan söylenti doğru.. İkinci maaşları servislerden geldiği için onların tarafında görünmüyorlar bile..
Bakın, Zincirlikuyu'daki Tatlıcı kulelerinin önünden, Köprü çıkışına, yani sorunun doğal olarak çözüldüğü, bittiği noktaya kadar ortada tek trafik polisi görünmüyor.. Neden?. Servisler bildikleri gibi at oynatsın diye.. Servis arabasını kullanan "Yaratık" (Onlara, tabii hepsine değil) "İnsan" demem mümkün değil, o yolu kullanan tüm insanların haklarını hiçe sayarak, trafik kurallarının "T"sini takmayarak en tehlikeli ve en acımasız araba kullanırken, orda bir polis olsa, vatandaş polise saldırır "Buna nasıl göz yumuyorsun" diye..
O zaman, erkekliğin ondaları var ya.. Kaçmak ve hiç görünmemek.. Onu uyguluyor polis..
Tatlıcı Kulelerinin önünden, E-5 Edirne çıkışına kadar arayı, üzerinde üstelik okullar tatilken "Okul Taşıtı" yazan servis arabaları "Bekleme yeri" olarak kullanıyorlar. Hem de duble park.. Büyükdere Caddesi'nin iki şeridi orda iptal.. Oysa en sağ şerit, İstanbul yakasının bu tek ana arterinde deprem şeridi.. Duramazsınız.. Cart duramazsın.. Bizdeki devlet yasağı sürer mi?.
Şimdi bu en kritik yeri, park diye kullanan servisçi Köprü'den geçip Anadolu yakasına gidecek.. Yani benim uygar vatandaş, ya da hıyar gibi beklediğim şeride girecek.. Girer mi?. Bekler mi?. Kurallar insanlar için.. Onlarsa polisten izinli yaratık.. En sağa dalıyorlar.. Büyükdere Caddesi çıkışına sapacak gibi. Oraya çıkan araba üç beş çünkü ve boş.. Uyanık yaratık, çıkmıyor tabii.. Sola saldırıyor.. Sıkıysa yol verme.. Zorla içeri giriyor.. Gene en sağda kalıyor. Çünkü o şerit de Edirne istikameti çıkışına ayrılmış. Oraya çıkan da, o saatte üç beş. Boş.. Oradan gidiyor. Edirne çıkışını almıyor tabii.. Gene sola saldırıyor.. Yasal şeridinde giden gene duruyor ve "Mahluk"a yol veriyor, üzerine gelen servis minibüsü arabasına zarar vermesin diye..
En sağdan Büyükdere ve Edirne çıkışlarını alacakmış gibi yapıp çıkmayan ve en uçta sola bastıran bu yaratıklar yüzünden, benim Köprü çıkışına giden yasal şeridim bir türlü hareket etmiyor. Bu yüzden 35 saniyelik yolu 35 dakikada alıyorum..
En sağdan dalan uyanıklar, ilk şeritte park eden hususi, ticari ve manavlar yüzünden Köprü sapağı tam bir huni oluyor. Altı şeritten (ki dördü yasal değil, uyanıkların) ikiye düşerken, yasal şeritten gidenler ilerleyemiyorlar.
İş bu kadar basit. Kavşaktaki Büyükdere Caddesi ve Edirne çıkışlarına birer polis dikilse, bunlar ceza falan yazmak değil, sadece "Sapma şeridi"ni kullanan uyanıklara "Hadi sap o zaman" deseler ve saptırsalar, bu rezillik olmaz..
Bu kadar basit. İnanın bu kadar basit.. İki iş bilen polis muma çevirir orayı.. Ama yok.. Haftalardır, aylardır, yıllardır yok..
Çünkü İstanbul'un sahibi yok..
Cumhurbaşkanına yazdım.. "Trafik polisleri ile trafiği katleden servis araçları arasında çirkin ilişkiler olduğuna dair yoğun dedikodular var, halk arasında" dedim. "Görüntü bu dedikoduları doğruluyor" dedim..
"Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu'na talimat verdi. 'Araştırın, bu iş sizin alanınıza girer mi' dedi. Gelişmeleri bildiririz" dediler aylar önce. Sonra tık çıkmadı. O korkuyla üç gün işler düzeldi. Ama şimdi gene dağ başı..
Son 10 günde tam da akşam saatlerinde üç kez karşıya gittim. Üçünde de gördüğüm manzara aynen anlattığım gibi..
Değişen tek şey yok.. Servis katliamı sürerken, görünürde tek polis yok.. İşin bittiği yerde, karpuzcunun orda, üç polis var, gidenin ardından düdük çalıyor..
Bu şehir iflas etmemişse, hangi şehir etmiştir?
Bu sorum bu defa, Sevgili Dostum Muammer Güler'e.. İstanbul'da valilik yaptı. Yazdıklarımı çok iyi anlar..
Sevgili Güler.. Şu anda İç İşleri Bakanısınız.. Bu manzaraya bakıp "İstanbul'da vali var. İstanbul'da Emniyet Müdürü var" diyebilir misiniz?.
Bu kent servislere teslim edilmiş Sayın Bakan..
Belediye teslim olmuş.. Vilayet teslim olmuş.. Biz İstanbullular da teslim olmuşuz, çaresiz.. Hıyar gibi bekleyip duruyoruz..
Valimiz de servisçiler, Belediye Başkanımız da..
Bu kenti servisler yönetiyor..
Arabamı satıp, servisleri mi kullanmaya başlasam..
Hiç değilse çıldırmam!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA