Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Divan'ın “Lezzet”e dönüşü!..

Ankara'da yaşadığım 1970'li yıllarda her İstanbul'a gelişimde bir "Mutlak" vardı. Elmadağ'daki Divan Pup.. Oradaki bar, restoran, pastane de çok ünlüydü ama, onlar pahalı ve sosyetik yerlerdi. Divan Pup ise, cıvıl cıvıl gençlerle dolu, bir lezzet cenneti.. Fiyatlar da makul..
Çorbadan, zeytin yağlılara.. Sonra sıcaklar ve tatlılara öyle bir keyif yaşardık ki, döndüğümüzde "Yediğin içtiğin senin olsun. Gördüklerini anlat" diyene "Boş versene sen. Asıl anlatacak şey, yediklerim" derdim.
1980 yılı sonunda, hala yanımda hissettiğim can dostum Ercan Arıklı, İstanbul'a gelmeme sebep oldu. Erkekçe'yi çıkardık. Derginin başında "Bir Tavsiye" başlıklı sayfalar var. Film, kitap, tiyatro, kültür, sanat, restoran, kafe ne varsa, züppelik, ukalalık etmeden yazıyoruz, geniş okura hitap ederek..
Gazetemizde her yazısını bir şeyler öğrenerek okuduğumuz, şimdinin Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Prof. Hasan Bülent Kahraman o zaman gencecik bir delikanlı.. Attila İlhan ağabeyime "Bana kitap yazacak birini bul" demiştim. "Harika bir genç var, yanımda" dedi. Hasan Bülent'ti işte..
Bir gün Mehmet Yılmaz (Genel Yayın Müdürü Yardımcımız), Ali Kocatepe (Yazı Müdürümüz) kalktık Divan Pub'a gittik.. Rezalet.. O lezzet cenneti gitmiş, şişirme bir fast food dükkanı ortaya çıkmış. Bir yığın şube açmışlar. Divan Pub'un mutfağı kapanmış. Her yere, yemek fabrikasından servis araçları karavana taşıyor..
Divan Pub'daki bu çöküşü anlattım, o ay çıkan derginin restoranlara ayrılmış "Bir Tavsiye" sayfasında.. Giydirdim tabii..
Ertesi sabah telefonum çaldı, Gelişim'deki odamda.. Yasemin (Taa o yıllardan beri Yasemin ya!..) "Semahat Hanım sizinle görüşmek istiyor" dedi. "Semahat Hanım kim" dedim.. "Koç Holding'ten, Semahat Arsel" dedi..
Çok sevdiğim, beni de çok sevdiğini bildiğim Vehbi Bey'in kızı yani..
"Buyrun efendim" dedim, tüm sıcaklığımla.. Buz gibi bir yanıt geldi..
"Yazınızı okudum Hıncal Bey.. Böyle şeyleri yazarken bize danışmanız gerekirdi."
"Anlamadım" dedim.. "Biz Ankaralıyız. İstanbul'da böyle bir adet varsa bilmem ama, biz fikir yazısı yazarken kimseden izin, onay almayız.. Yanıtınız varsa yollayın, onu da koyarız.."
Semahat Hanım, meğer Holding'in Otel, Restoran işlerinin sorumlusu imiş. Cevap falan gelmedi. Ben de o tarihten itibaren adı Divan olan hiçbir yere mecbur kalmadıkça adımımı atmadım.
Geçen gün, sevgili Türker Ağabeyim "Gel sana bizim müzedeki sergiyi gezdireyim. Hemen orda bir de yemek yeriz" deyince, koştum gittim. Sergi harika. Yemek için iki adım ötede Beyoğlu'na çıktık. Yürüdük, yürüdük.. Divan'a gelmez miyiz?.
Yapacak bir şey yok.. Asansörle teras katına çıktık.. Bir panoramik manzara ki bu kadar olur.. Tam Yedi Tepe'ye karşı..
Çorbalarla başladık. Atıştırmalıklar.. Zeytinyağlılar.. Ara sıcaklar..
Ana yemekler.. Tatlılar..
İnanılmaz bir lezzet.. Baktım, başımızda, bembeyazlar içinde bir genç.. Mutfağın başında o varmış. Şef Serdar Usta!.. Sımsıkı sıktım ellerini kutlamak için..
Kutladım yürekten, Divan'ı çeyrek asır sonra yeniden Divan yaptığı için!..
(..ve tabii bu yazıyı yazarken Semahat Hanımı arayıp izin, onay falan da almadım!..)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA