Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Tüm kabahat sende!. Doğru!. O zaman?.

Real Madrid- Galatasaray maçını bir yandan ekrandan, bir yandan UEFA resmi sitesinden izliyorum.
UEFA yorumcusu ilk yarı biterken, "Sanırsınız ki, Real Madrid, nefis bir yaz akşamında, hazırlık maçı oynuyor.
O kadar rahatlar" diye yazdı.
Maç biterkenki satırları da şöyleydi:
"Maç boyu Galatasaray'da olumlu bir, tek bir şey bulabilmek için uğraştım. Ama yok. Bulamadım.." Haklıydı UEFA yorumcusu.. Rezil olan, feci olan, facia olan, Galatasaray'ın 6 Kasım'da, ikinci kez 6-0 hezimetine uğraması değil, bir Şampiyonlar Ligi maçında, bu kadar kalitesiz, bu kadar ruhsuz, bu kadar anlamsız ve amaçsız futbol oynamasıydı.
Takım Şampiyonlar Ligi'ni geçtik, UEFA Ligi'ne kalabilmek, üçüncü olabilmek için puan maçına değil, sanki Real'e antrenman vermek için sahaya çıkmış, ama onu bile becerememişti.
Maçtan sonra Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim de hemen ayni şeyleri ifade etti..
"Oyunla ve yenilgi ile ilgili söylenecek tek şey var.. Yazık, utandık. Yenilgi olabilir ama ne mücadele ettik ne de gayret gösterdik.
Söylenecek fazla bir şey de yok. Sorunları benim çözmem gerekiyor. Herhalde problemleri halledemediğim için sorumlu benim, kabahat bende.
Çocuklarda bir şey yok." Fatih Hocam bu lafları, inanarak, gerçek düşünceleri öyle olduğu için mi söylüyor, yoksa, "Çocuklar" diye hala sempatisini ifade ettiği o yüz karası, o utanmayı da unutmuş yabancılar lejyonunu, ruhsuz paralı askerlerini, Galatasaray camiası önünde hala savunmak ve de "Bakın ben adamım?. Bütün suçu üstleniyorum, yeter ki takıma (Hangi takıma, hocam) zarar gelmesin" şovu mu yapıyor, bilemiyorum.
Çünkü artık 40 yıllık dostumu tanıyamaz, neyi niçin yaptığını da, neyi niçin söylediğini de anlayamaz oldum.
Bunu anlamanın tek yolu var, Sevgili Hocam ve Sevgili Okurlar!.
Fatih Terim "Bütün suç bende, çocuklarda bir şey yok" derken samimiyse, bunu şov değil, öyle inandığı için söylüyorsa, gereğini de yapar..
Hem içerde, hem dışarda rezil, perişan, darmadağın olan o ruhsuz takımın, rezil futbolun tek sorumlusu olarak gereğini yapar ve..
Şov için bile olsa..
Dikkat buyurun "Şov için" bile olsa..
İS-Tİ-FA E-DER!
Bu rezil takımı kuran Fatih Terim'dir.
Bu rezil takımı kurmak için Galatasaray'ın Türk pasaportlu yıldızlarını, öldüren, satan yok eden Fatih Terim'dir.
Bu rezil yana geriye paslaşma taktiğini icat ederek, Galatasaray'la beraber futbolu da öldüren Fatih Terim'dir.
Artık o takımda, vazgeçemediği ruhsuzları, başta Belhanda'sı ve Feghouli'si dışında, ona güvenen inanan hele Türk pasaportlu tek futbolcu yoktur.
Güvenin olmadığı yerde başarı olmaz.
Sana takım da güvenmiyor artık camia da Hocam!.
Medyada, "En hızlı Terimciler"in desteğini bile kaybettin.
Mustafa Cengiz mi?.Onu da adım gibi tanıyorum. Zaten mahkeme kararıyla tutunduğu başkanlıkta üç gün daha kalabilmek için, tribünlere bakıp, seni anında satabilir.
Yani Fatih Hocam, "Çocukların" gerçekten kabahati yoksa, bütün suçu, şov değil de yürekten yükleniyorsan, kovulmayı bekleme!. Bu defa sen..
İstifa et!.
..ve Hocam bunu hem senin, hem de Terim ailesinin bir dostu olarak söylediğime de inan!.

***


Yarış Utanç!. Yayın Utanç!. Vefa Sıfır!..

1980 Moskova Oyunları'nı Türkiye, tek sporcu göndermediği halde (Amerika boykot edince, bizim Milli Olimpiyat Komitesi de artık ne yalakalığı ise, boykota katılmıştı) medyamız hayli kalabalık bir muhabir, yazar ve foto muhabiri kadrosu ile ordaydı. Cüneyt Ağbi (Koryürek) Hürriyet, ben Cumhuriyet adına izliyorduk.
Orada, iki önemli spor adamı ile tanıştık.
Biri o zaman dünyanın uluslararası tek maraton dergisinin genel yayın müdürü Andy Etchelis, öteki, daha sonra Londra Maratonu'nu kuracak, eski uzun mesafe koşucusu, Chris Brusher.. Tabii, bu iki Maraton uzmanı ile bir arada olunca ne konuşulur..
Chris bize, Andy'nin desteğiyle bir Uluslararası Londra Maratonu kuracağını anlattı. Türkiye'nin o sırada hele Avrupa'da yaygın bir Maraton geleneği de vardı.
Bizden Türk maratoncuların da katılması için destek istediler.
Bu arada, İstanbul'un konumu sohbete girdi. "Asya'dan başlayıp, Avrupa'da sona erecek dünyanın ilk Kıtalararası Maratonu" fikrimize, ikisi de bayıldılar.
Andy, "Ben dünyaya duyururum, harika" dedi. Chris, "Ben tanıdığım en ünlü atletlerle gelirim" sözü verdi. İkisi de sözlerini hem de nasıl tuttular.
Sonrasını Cüneyt Ağbim anlatsın..
23.10.2001 tarihli Radikal'deki yazısından.

*

"1982 yılında, o zamanlar Spor Bakanlığı Müsteşarı olan İsmail Hakkı Güngör, Hıncal'ı ve beni arayarak, birkaç yıldır yapılmakta olan 'Boğaziçi Maratonu'nu uluslararası bir yarışa çevirmemizi istemişti.
Hıncal'la birlikte, New York ve Londra maratonlarını organize eden dostlarımızla konuşmuş ve 1983'te, yarışın adını 'Kıtalararası Avrasya Maratonu' olarak değiştirmiştik. O zamana kadar birkaç yüz kişinin katıldığı bu yarış, basının da desteği ile tanıtılmış ve 3 bin kadar atletizmseverin koşması sağlanmıştı.
O yıl, birkaç sporsever sponsorla bu işi finanse etmeye çalışmış ve sonunda, o zamanın parasıyla 2 milyon liranın da benim cebimden çıkmasıyla başarılı bir organizasyon yapmıştık.
............
Bu arada, katılım sayısı da 12 bine ulaşmıştı.
Bir süre sonra, Belediye Başkanlığına gelen Nurettin Sözen maraton organizasyonunu benim üstlenmem için ısrar etti. O gün para bulabileceğini söylemesine rağmen, sonunda yine iş bana düştü ve askerlik arkadaşım Erol Sabancı sağ olsun, gereken parayı temin ettim. Bir sonraki organizasyonu da Erol Sabancı finanse etti..
............
Sonunda, Büyükşehir Belediye Başkanı Gürtuna, olimpiyatların İstanbul'da yapılacağına inanmadığından olacak, bu organizasyondan desteğini tamamen çekti. Şu anda, kimin sahipleneceği belli olmayan bu yarışma ortalarda kalmış durumda.
İşte size, atletizm dünyasında bir kıtadan diğerine koşularak tamamlanan tek maratonun kısa ve hazin hikayesi... Oysa iyi bir parkur, güçlü sponsorlar ve kaliteli atletlerle dünyanın en prestijli atletizm organizasyonlarından biri yaratılabilir ve muazzam bir gelenek oluşturulabilirdi.."

*

Dünyada ilk ve tek, benzerinin yapılması imkansız Kıtalararası Avrasya Maratonu, Uluslararası adıyla Transcontinental Eurasia Marathon'a niçin "Benim" diye sahiplendiğimi anladınız herhalde. Sadece bir Türk, bir İstanbullu olarak değil, projenin daha düşünce aşamasından başlayıp, kuruluş ve gerçekleşme sürecine kadar bilfiil içinde olduğum için..
Kıtalararası Avrasya Maratonu'nun çöküşünde bütün suç bugüne ait değil tabii.. Cüneyt ağbimin yazdıkları her şeyi içeriyor.
Şimdi nihayet geldik, TRT'nin o utanç verici yayınına..
Haftaya yazacağım.. Çünkü asıl o konuda çok dertli ve öfkeliyim!.

***


İki neşeli konser!.

Arka arkaya iki neşeli konser izledim. Biri CRR'de.. Öteki Üsküdar Amerikan Lisesi'nde..
İkinciden başlayayım. Kuleli Askeri Lisesi öğrencisi babamın hayallerini süsleyip giremediği o zamanın Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'ne ben 80 yaşımda girebildim. Şimdi artık "Kız" değil. Karma Lise..
Babamlar hafta sonu en şık harici kıyafetlerini giyer, lisenin hemen altındaki İcadiye Caddesine tur atmaya gelirlermiş.
Yakışıklı Kuleli delikanlıların peşindeki Amerikan kızları da ayni caddede promenad.. Bazı talihli Kuleliler, Amerikan'ın temsillerindeki erkek rolleri için, kızlara destek olarak yollanırlarmış.
Babam hiç onlardan olamamış işte..
Sevgili Sedefhan Hocam (Oğuz) davet etti de, gittik, onun ilkokuldan lise mezunu olana dek, yatılı okuduğu okula ve Atılgan Gümüş ve Cenk Bıyık dostlarımın "İki Tenor" şovlarını..
Aslında gözde tenorlarımız Cenk ve Atılgan'ın "Opera asık surat değil. Güldürür de" demek ve de sevdirmek için düzenledikleri harika bir müzikal oyun bu. İlk defa ekim 2016 da Pera Palas'ta (O zaman ne güzel pazar konserleri yaparlardı, Atatürküm'ün dans ettiği balo salonunda) izlemiştim ikiliyi de nasıl bayıldığımı yazmıştım. Şimdi gene öyle.. Ünlü Opera aryaları, ünlü müzikallerden seçmeler.. Türk popundan, Türkü dünyamızdan efsaneleri neşeli, eğlenceli, güldüren sunumlarla seslendirdiler.
Bu güzel şov, niye İstanbul gecelerinde devamlı yer almaz, bilemiyorum.
İkincisine "Bukalemun Şov" adını takmış, kurucularından Hakan Şensoy.
Hakan orkestra şefi. Öbür kurucu Çağ Erçağ. Dünya çapında çelistimiz.
Hakan'ın orkestrası ile Çağ bir konser verecek. Çağ "Bu defa değişik bir şey yapalım" demiş, ordan doğmuş fikir..
2015 yılı aralık ayında, Sevgili dostum ve akrabam Hasan Subaşı'nın daveti ile Göktürk Hisar Okulları'na gitmiş ve orada bu şovu izlemiştim.
Aralarına rockçı gitarist Nurkan Renda ve üçlüsünü de almışlar. Hakan, oda orkestrası ve solo çello için düzenlemiş..
Neler düzenlemiş neler.. Orhan Gencebay'dan Mazhar Fuat Özkan'a her tür müzikten, her daldan düzenlemeler..
"Bu konser CRR'de tekrarlanmalı" diye yazmışım.
Tekrarlandı.. Milli Reasürans'ta da tekrarlandı. Bu dördüncüsü, gene CRR'de..
Gene tıklım salon. Gene ayakta alkışlar, coşku.. Gene harika..
..Ve gene ayni soru..
"Niye senede bir?." Kültür Bakanlığı bu şovu turneye çıkarmalı..

*

Geçen hafta Uluç ailesi Kilis kanadının ağabeyi, Dr.
Alaeddin Yavaşça'nın şarkıları vardı, Klasik Sabahlar Kahve Konserleri'nde. Maratona kurban olduk, karşıya geçemedik.
Müjdeli haber geldi. O kadar beğenilmiş ki, tekrarlanacakmış.
Bu pazar, yani 10 Kasım Pazar Kadıköy/ Karaköy iskelesi ikinci katında, İstanbul Kitapevi'nde, 11.30 da "Atatürk'ün Sevdiği Şarkı ve Türküler" var. Tabii orda olacağız.
İTÜ Konservatuvarı öğrencileri..
Rabia Saklı (Soprano), Berke Meyman (Tenor), Mustafa Dedeoğlu (Kanun), Ömer Aşçıoğlu (Kemençe.)

***


TEBESSÜM
Oğul- Baba!. Çok üşüyorum.. Baba- Git köşede dur!. Oğul- Niye?. Baba- Köşe 90 derecedir.

SEVDİĞİM LAFLAR
Asla pişman olmayın! Eğer sonucu iyiyse, mükemmel, Sonucu kötüyse bu bir tecrübedir. Victoria Holt

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA