Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Benim gazetem “Mükemmel” olmalı...

Bu gazeteyi sık sık eleştiriyorum.. İçerden anlamayan, hatta Mevlüt Kardeşim (Tezel) gibi "Hürriyet'in reklamını yapıyor ama.." diyenler var.. Dışarıdan "Hıncal gene gazetesine saldırdı" diye alıntı yapıp, kendi sitelerine tık alma yolunda kullananlar da gani..
Valla pek aldırmıyor, işimi yapıyorum.
Benim işim, düşündüğümü yazmak. 1 Kasım 1957'den bu yana hep düşündüğümü yazdım.. Hele bugün eski yazılarıma bakınca, çok da yanlış şeyler yazmışım. Ama gururla ifade edeyim. Tüm yanlışlarım, kendi yanlışlarım. Ben yaptım. Kimsenin isteği, emriyle olmadı onlar..
Buna rağmen en çok muhatap olduğum itham, bazı yazıları bana başkalarının yazdırdığı, oluyor..
Özellikle eleştirdiğim kurumların başındakiler hemen arama başlatırlar, "Hıncal'a bunları kim yazdırıyor" diye..
En sonuncusu Murat Karahan!.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü oldu ve dağıttı. Selman Ada'dan beter oldu. "Rabbena, hep bana..
Devlet Opera ve Balesi demek ben demek" kesildi başımıza.. Oysa, ailemden biri saydığım, ağabeyimle öz tuttuğum İsmet Ağbim (Sezgin) bana emanet ettiğinden beri sahiplenmiştim Murat'a..
Ama meğer içinde bir başka Murat varmış..
Bilmediğim bir bencil, hırs küpü ve muhteris Murat..
Eleştirmeye başlayınca ben, o da önüne gelene "Sen mi yazdırıyorsun" demeye başlamış iyi mi?.
Yahu Murat, devletin koskoca bütçesi ve onca sanatçısı elinde. Üstelik İsmet Ağabeyimin yeğenisin, sen yazdıramıyorsun da, kusura bakmasın arkadaşlar ama gerçek böyle, nefesi kokan operacı ve baleciler mi yazdırıyor bana.. Mantığı var mı bunun?.
Neyse konu bu değil, laf açıldı da..
SABAH'ı "Daha mükemmel olsun" diye eleştiriyorum. 65 yıllık bir gazeteci olarak, kıdemim ve deneyimlerim bana bu hakkı vermekle kalmıyor, bir SABAH mensubu olarak görevlendiriyor da..
Çünkü ben bu gazetenin en eskisiyim..
Ne zor günler geçirdik. Ne teklifler aldık.. Kimler anında kalktı gitti.. Ben hep tekkeyi bekledim. Bu kadar eski, bu kadar kıdemli ve deneyimli olunca, görevlendiriyor işte..
Bu gazete mükemmel olmalı..
Mükemmellik yolunda konuşması gereken de ben..
Gazetecilikte ilke şudur..
"Haber bağımsız, yorum hürdür!" Bu gazetenin yorumcuları hakkında bir şey yazdım mı?. Onlar fikirlerini yazıyorlar.
Ben de..
Benim eleştirilerim haberlerimize..
Dünyadaki hemen tüm gazetelerin siyasal ve soysal eğilimleri vardır ve doğaldır.
Bu gazete iktidar eğilimli.. Olması da doğal.. Mesele o değil.. Mesele, gazetenin temeli, esas işi haberciliğe gelince, taraf tutulması. Haberin eksik, hatta yanlış yapılması..
Haberde bu kadar açık taraf tuttun mu, gazete inandırıcılığını yitirir.
Saygınlığına gölge düşer. Benim uğraşım "İnandırıcılık ve Saygınlık" için, sevgili dostlar.
Günlerdir adeta kampanya açtık..
Bir muhalif gazeteci, Beşiktaş ilçesindeki evine kaçak eklemeler yapmış. Evi genişletmiş.
Tabanı kazdırıp bir de bodrum eklemiş.. Ayni haberde, eski kullanım alanı da yazılı. Bugün elde edilen de..
Salon büyütme+ Bodrum eki..
Toplam 13 metre kare iyi mi?. Bu haberi bir de editör okuyor üstelik..
Yahu bizim Alkent sitesinde (O da Beşiktaş) tonla kapatılan balkon var.. Al sana ekleme..
Bir de haber yazış tarzımız var.
"Bodrum Belediyesi Yılmaz Özdil'in villasındaki kaçak veranda gölgeliğini yıkma kararı aldı." "CHPli Bodrum Belediyesi okaliptüsleri yanlış budadı.." Yani yaptığınız şeyi alkışlıyorsak, Bodrum Belediye'nin Başkanı oluyorsunuz.
Haberimiz ağır eleştiriyorsa, Bodrum'un CHP'li Belediye Başkanı..
Sinek ufak ama mide bulandırıcı.
Değer mi, muhabir kardeşlerim?. Değer mi?. Editörler?.
Magazin haberlerinde bile particilik olur mu?. Dünya üzerinde tüm komedyenler muhaliftir. Öyle olmazsanız, güldüremezsiniz ki?.
Bizde Cem Yılmaz'ın sadece olumsuz haberleri giriyor mesela..
Son yıllar da tek olumlu Cem haberi okudunuz mu?.
Şimdi bizde geçen hafta okudunuz..
Cem Yılmaz, kız arkadaşı Serenay Sarıkaya ile bahçesinde çekilen resimlerin internette yayınlanmasına "Özel yaşam" gerekçesiyle itiraz etmiş yargıda ve "Ulaşım engellemesi" istemiş.
Bu haberi "Mahkeme Cem'in talebini reddetti" diye birinci sayfanın en tepesinden resimle anons ettik. Günaydın'ın ön sayfasına da "Kapak Hikayesi" yaptık. Haberin içinde Cem'in, telefonda bir tıkla ulaşılabilecek Cem'in söylediği tek satır yoktu.
Cumartesi günü, cebime bir haber ve bir mahkeme kararı fotokopisi düştü.
Yargı Cem Yılmaz'ın talebini kabul etmişti. İşte karar fotokopisi de ekli olarak.
Bu sabah bizim gazeteye baktım, satır yok!.
Şimdi benim yerimde olun ve de rahatsız olmayın..
Üstelik haberi yapan, benim sık sık "Haber tek taraflı yazılmaz, öbür taraftan da soruşturulur" diye eleştirdiğim arkadaş..
Bu gazetede, okumaya doyamadığım bir Okur Temsilcisi/ Ombudsman vardı.
İbrahim Altay.. Ayrıldı.
Yerine başkasını koymadık.
Hürriyet de Faruk'un (Bildirici) yerine kimseyi koymadı.
Peki o yüz binlerle okuru kim temsil edecek bu büyük gazetelerde?.
İşte ben, bu sebeple kendi kendimi görevlendirdim, Sevgili Okurlar ve meslektaşlarım!

***


11.00 kahvesinde...

"Karantina günlerimde sabah rutinlerim bittikten sonra, günün geri kalanında yapmak istediğim/ gereken şeylere başlamadan önce bir kahve içtiğimi ve bunun 11.00 civarına denk geldiğini farkettim. Bu 11.00 kahvelerinden yazılarımda da bahsedince Instagram'da #onbirkahvesi diye bir hashtag açtım. 11.00 kahvesi aslında bir ruh hali, bir hayata bakış şekli, şöyle bir fişi çekip arkana yaslandığın bir an. Bazen 15 dakika, bazen 1 saat. Ben 11.00'de yaparım, başkası 17.00'de. İşte bu yazıda o ruh halini anlatıyorum. Keyifle okumanız dileği ile" diye yollamış Zeynep (Özyılmazel) yazısını bana.. Gerçekten öyle keyifle okudum ki, sizinle paylaşmak istedim ben de..

*

Sadece bana ait olan, kendimle baş başa kalabileceğim, hayatın getirdiği endişelerden sıyrılıp güzel taraflarının tadına varabileceğim, yaşamla bağ kurup, belki de bana söylemek istediklerini fark edebileceğim anlar yaratmayı seviyorum...
Ya da şöyle söyleyeyim: Artık daha çok seviyorum!
Bulutların ardından kısacık bir an da olsa gözüktüğünde tenimi ısıtan, içimi ısıtan, beni güçlendiren güneş...
Ya da kapalı bir havada ve şakır şakır yağan yağmurun arındıran sesi...
Uzaklardan bana doğru gelip, tam üzerimden süzülen, bana kendimi hem de nasıl özgür hissettiren martı...
Tophane-i Amire'nin gündüz fenerlerinin birbirlerine karışan gölgeleri...
Karmaşıklığımın, kararsızlıklarımın, kaygı ve umutlarımın güzelliğini gösteren gölgeleri onlar...
Dinlediğim şarkıdaki beni benden alan, kim bilir nerelere götüren o notaları biraraya getiren, umut veren bestecinin varlığı...
Şairin, duygu dünyamı onaylayan, anlaşıldığımı, yalnız olmadığımı hissettiren büyülü dizeleri...
Belki de aldığı güzel bir haberle yokuşu sekerek inişini izlediğim genç kızın içimde yarattığı neşe...
...Ve o gün iyi bir haber alma ihtimalinin heyecanı...
Uzun zamandır görmediğim ve çok sevdiğim birine kavuşma hayali... Hayal kurabilmenin güzelliği... Hayal kurabilmekteki yaşama sevinci...
Biraz durunca... Biraz görünce... Biraz fark edince...
Fark edebildiğim her şeyin aslında bana söylediği ne çok şey var... Ve ne çok şey aslında farketmem için var, Onbirkahvesi'nde...
zeynepozyilmazel.com

***


7 tenor varmış!..

Devlet Operamızda meğer 7 tenor varmış.. Biz, bir tek tenor var sanıyorduk. Genel Müdür olduğundan bu yana, her yerde ve her şeyde "Murat Karahan" oluyordu da ondan..
TRT Müzik ve TRT2 yi de ele geçirmişti. Durmadan Murat ekrana geliyordu. Aspendos'ta Murat..
Denizli'de Murat.. Bolşoy da Murat..
Hatta Moskova uçağında çekilen magazin haberinde bile sunucu Murat.. Opera saatinde Murat. Opera yayınında Murat..
Turandot galalarında Murat..
Troya, baştan aşağı Murat..
Haber cebime düşünce şaşırdım.
20 Haziran'da Aspendos'ta bir opera akşamı düzenlenmiş.. 7 tenor olacakmış..
Aydın Uştuk, Hakan Aysev, Bülent Bezdüz, Şenol Talınlı, Hüseyin Likos, Efe Kışlalı..
...Ve yedinci..
Tabii Murat Karahan!.
Murat olmasa kim gider ki, Aspendos'a.. Fedakarlığına bakın, genel müdürün.. Öbür tenorlar da dinlensin diye bu fedakarlık..
Ne desem bilmem ki!..

***

Ali Koç'un hali...

Yani "Allah kimseyi Ali Koç'un durumuna düşürmesin" diyesim geliyor..
Yani o kadar zavallı halde ki, şimdi başta kalabilmek için, hem de statta, 25 bin üyeyle yapılan kongrede devirdiği Aziz Yıldırım'ın bile himmetine muhtaç hale düştü.
Hiçbir dediğini gerçekleştiremeyen, kulübü maddi manevi iflasa sürükleyen Ali Koç, kendisini fena halde yıpratan gündemi değiştirmek için, Futbol Federasyonu Başkanı ve Ali Koç'tan en az on defa daha Fenerli Nihat Özdemir'e saldırdı.
İşte o saldırıda Aziz Yıldırım'a sığındı.
"Bu konuda Aziz Yıldırım da bir şeyler söyler" dedi, gazete manşetlerinde.
Yıldırım girmedi bile o konuya.. Bir cümle etti.. Anlamı açık..
"Ali Koç saçmalıyor.."
Ah Vehbi Bey ah!.. Ne kadar haklıydın, Koç soyadını taşıyanların, sporla ilgili bir kurumda "Baş" olmalarını yasaklarken..

***


TEBESSÜM
İri yarı cüsselli adam rahibin evine gitti. Kapıyı çaldı. Rahibin hanımını sordu. Rahibin eşi çevredeki yardımseverliği ve iyilikleriyle ünlüydü.
"Madam" dedi, kadına, kırık bir sesle.. "Kasabamızın en fakirlerinin oturduğu mahalledeki bir durumu size anlatmak isterim. Babaları öldü. Anneleri çalışamayacak kadar hasta.
9 çocuk açlıktan ölmek üzereler. Üstüne üstlük birisi 400 dolar birikmiş kiralarını ödemezse, sokağa atılacaklar."
"Ne feci" dedi, Rahibin karısı.. "Peki siz neleri oluyorsunuz, beyefendi?."
"Ev sahipleri oluyorum, Madam" dedi, adam...

SEVDİĞİM LAFLAR
"Sevgi ve merhamet lüks değil ihtiyaçtır. Onlar olmadan insanlık ayakta kalamaz."
Dalai Lama

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA