Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Ulusça başımız sağ olsun!..

1 Kasım, doğum günüm, pazara denk geliyordu.. 81 yaşımı doldurup 82'ye basacağım günü, pandemiye rağmen, ama pandemiyi dikkate alarak iyi kutlamaya karar vermiştik.. Ankara'dan kardeşim Kemaller, Ahmet'imin (Kışlalı) yani benim kızım Nilhan'ı da alıp geleceklerdi.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Kadere bakar mısınız?. Meğer neler bekliyormuş bizi o hafta sonu..
Önce İzmir sallandı.. 6.6 gibi felaket bir deprem.. Türkiye ilk defa tsunami de yaşadı..
Hepimiz ekran başında toplandık.. Gerisini herkes biliyor zaten..
Derken "artçı" haberler gelmeye başladı..
Tanışmazdım ama, gıyabında sevdiğim siyaset adamlarındandı..
Burhan Kuzu'yu kaybettik.. Ardından Mesut Yılmaz.. O da az tanıdığım ama çok sevdiğim bir siyaset adamıydı.
Sevgi bağlarım, kardeşi Turgut ve eşi Berna Hanım üzerinden kuruluydu.
İkisiyle de ilişkim siyasi değil, sosyaldi.
Hayır!. Sahte "sosyal medya" değil..
Toplumun kendisi.. Canlısı.. Gerçeği.. Yaşayanı..
Önce Turgut.. "Giyim sanayimizin dünyaya ihraç ettiği düğmede Turgut'un çabası, beyni, idealizmi vardır" dersem inanın.
Bir zamanlar, başta Merter, dış dünyanın markalarına sadece taşeronluk yapan giyim sanayimizi yücelten, markalaştıranların başında gelir, Sevgili Turgut.. Son yıllarda kim kimi görüyor ki?. Turgut da "Orda bir dost var uzakta" işte..
Giyim sanayicilerini, giyim ihracatçılarını kurumsallaştıran, hatta bankalaştıranların lideriydi..
Genç tasarımcılardan, tüm ihracatçılara her kademede destek olan kurumların yani..
Yarışmalar, sunumlar, defilelerle nasıl teşvik eder, nasıl öne çıkarırdı, hepsini.
Berna Hanım, dünya zarafeti içinde bir "Kadın Öncü" idi.. Evde oturan değil, görünen, çalışan ve üreten kadını temsil ederdi.
Ben o yıllar çok daha hareketli, her türlü sosyal faaliyetin içinde olur ve pek çoğunda Berna Hanım'ı da görürdüm.
Sadece bana değil, herkese karşı ne kadar zarif, ne kadar yakındı.. Başbakan eşi olduğu günlerde, onu tanımayan biri ülkenin 1 numarasının eşi olduğunu asla fark edemezdi.
Başımız sağ olsun Turgut Kardeşim..
Başımız sağ olsun, Berna Hanım!.
..Ve bu sabah.. Yazmak için alt kata inerken aldım haberi..
Türk, Fransız ve Dünya Basketbolunun unutulmazları arasına adını altın harflerle çakan Yalçın Ağabeyimi, Yalçın Granit'i de kaybetmişiz..
"Ne haftaymış be" diye bağırmak geldi içimden..
Gidenler içinde en yakından tanıdığım, dostluk kardeşlik ettiğimdi Yalçın Ağabey.. Son yıllarda pek iyi değildi ama, oğlu Ali, o harika Ali çok iyi bakıyordu babasına.. O zor yılları en kolay, en rahat geçirmesi için ne lazımsa yapıyordu.
Allah sana da uzun ömürler versin Ali..
Başımız sağ olsun!.
Türk Ulusunun başı sağ olsun, bir kere daha..
Dost komşu, Yunan Milleti'nin de..

***


Kötü oynarken kazanırsan...

"Bir takım kötü oynarken kazanıyorsa, şampiyon olur!."
Bu laf benim değil.. Eski okurlar bilir, birkaç kez yazdım.. Bu ülkenin genelde futbolu, özelde maçı, önceden en iyi okuyan hocası Mustafa Denizli söyler hep..
Galatasaray, geçen hafta sonu, benim çıplak gözle izlemeye başladığım 1955'ten bu yana gördüğüm en kötü maçını oynadı ve Ankaragücü'nü 1-0 yendi.
Koskoca ilk 45 dakikada 2, yazı ile iki kombine akın yapabildi, biri gol oldu.
Tüm maç boyu ikisi kaleyi bulan altı şut atabildi. Birini kaleci kurtardı.
Ötesini söylemeye gerek var mı?. Anlayan anladı..
Ertesi gün gazetelere baktım.. En hızlı Terimciler bile artık söyleyecek laf bulamamışlar ve nihayet, eleştirilerinde yergilere de yer vermek zorunda kalmışlardı.
Maç.. Ardından yazılı ve sözlü medya kabus gibiydi, Galatasaray camiası için..
Ben Fatih Terim'i dinledim.
"Kötü oynayarak kazandık" dedi.
"Taraftarın istediği Galatasaray bu değil" dedi.
"Taraftar 3 puanın yanında iyi oyun da ister" dedi.
...Ve..
...Ve "Kaçan puanların telafisi olmaz ama güzel oynanmayan oyunların telafisi olur" dedi..
Bu son Fatih Terim cümlesi ile, başlıktaki Mustafa Denizli cümlesi ayni anlama gelmiyor mu, sizin için de..

*

Bak Sevgili Hocam, Bu sözlerinde çok samimi olduğunu düşünüyor ve bu düşünce ile diyorum ki...
O "Çok kötü oynadık" dediğin maçta ben "Umut ışıkları" gördüm..
Hele senin gibi yeteneklerini dünyaya kabul ettirmiş bir Hoca için kısa zamanda bir Zafer Meşalesi'ne dönüşebilecek Umut Işıkları gördüm.
İşte, eğrisi, doğrusu ile benim en içten eleştirilerim..

*

Sahaya uzun zamandır, yerlisi, yabancısı ile takıntılı olmadığın bir takım çıkardın. Belhanda'dan sonra Feghouli'yi de kaptan yapma söylentilerini çöpe attın, nihayet bir Türk'e, uzun zamandır oynatmaya oynatmaya nerdeyse futbolu unutturduğun Ömer'e kaptanlık verdin. Ömer bu takımda en sevdiğim adamlardandı.
Şimdi değil. Futbol oynamak değil, kendini yere atmak, duran top kazanmak ve rakibi kartlarla eksiltmek için sahaya çıkanlardan nefret ediyorum ben.
Ben ekran başına bir "Seyir oyunu" olan "Futbol" izlemeye çıkıyorum.
Gördüklerim sahtekarlıklar, bunlara kanıp oyunu durduran, hemen her yüz tutmaya kart çıkararak ödül veren, yani sahtekarlığı resmen kutsayan hakemler oluyor. Bu kadar çok duran, bu kadar sık soğuyan futbolda oyun kurulur mu?.
Oyun kurulmazsa, seyir zevki kalır mı?.
Kaptanın yerde.. Kalecin yerde..
Ligin tek puanlı sonuncusuna karşı Ali Sami Yen'de oynadığın maçta kalecin topu bloke edince 30 saniye yerde yatıyor.
Topu elinden çıkarmak için bir 30 saniye de ayakta dolanıyor, bekliyor. 6 saniye kuralı nerden baksan 5 kez ihlal..
Hakem düdük çalıp çift vuruş da vermiyor, sarı kartını da çıkarmıyor.
Futbol katillerini öldüllendiren hakemleri, MHK seyrediyor..
Federasyon seyrediyor.. Medya seyrediyor.. ve millet maç seyretmekten nefret eder hale geliyor. Yayıncı kuruluş da "Bu maçlar on para etmez. Kimse izlemiyor, indirim isterim" diyor ve haklı oluyor.
Neyse..
Kaptanını yıllara göre seçme Fatih Hocam.. Layık olmaya göre seç..
Gündüz Kılıç, hem de tam sahaya çıkarlarken, kolundaki kaptanlık bandını çıkardı ve arkasından gelen 19 yaşındaki genç kaleciye verdi..
"Sen bu takımda 20 yıl oynarsın.
Hadi sen öne geç, ben arkandan gururla gelirim" dedi.
O genç kaleci, Turgay Şeren'di Fatih Hocam..
Bilmem anlatabildim mi?.
Kendini yere atıp hakemi kandırmak, rakipten adam attırmak isteyen adam, Galatasaray'a oyuncu olarak yakışmaz, nerde ki kaptan olsun.
Seçtiğin kaptanlar, Ali Sami Yen'e ihanettir.. Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını seven Mustafa Kemal'e ihanettir!. Galatasaray tarihine ve camiasına ihanettir. O pazubandı yıllarca onurla taşımış Fatih Terim'e ihanettir.
Kaptanlık koldaki bezde değil, yürekte ve beyindedir hocam.. Herkes futbolcu, hatta çok büyük futbolcu olabilir ama, lider olmak kolay değil..
Selçuk'tan bu yana bu takımın lideri yok.
Kadronda iki lider adayı var, benim için.. En eski, en iyi Galatasaraylı Arda Turan ve sakatlıkları geride bırakıp dönen Emre Akbaba..
Bu ikisi de oyuna haklı ve doğru kararınla sonradan girdiler ama ikisi de çok iyi ışıklar verdiler.. Fenerli medya yerin dibine soktu, kanma.. Onların korkusu, Arda ve Emre'nin yerleştiği 11'in nasıl durdurulmaz bir hücum gücüne sahip olacağını hissetmelerinden geliyor..
Bu ikisine güven.. Güvendiğini göster..
İlk 11'de hangisi varsa, pazubandı ona ver. Aslında ikisini de ilk 11'e al ve de ki, "Bu yıl Galatasaray şampiyon olacaksa, sizinle olacak.."

*

Ayrıntılı yazıyorum Hocam.. Galatasaray hakkında saçma sapan ve maksatlı şeyler yazanlara karşı tek başımayım, ondan uzun.. Ondan ayrıntılı..
Onun için, yarın devam edeceğiz!.

***


Nerde "Senin Jürin" Ahmet Hakan?

Ahmet Hakan'ın "Sosyal Medya Jürisi" tarafından tutuklu yargılanmasına karar verilen Halil Sezai "Silahla tehdit, silahla kasten yaralama, alenen hakaret, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme" suçlarından 1 yıl 11 ay hapse mahkûm oldu ve tahliye edildi.
Adli Tıbbın "Savcının silah kabul ettiği odun parçası ile bir darbe görülmemiştir.
Şikayetçinin vücudundaki izler, doktora ihtiyaç göstermeyen basit şeylerdir" raporuna rağmen, Ahmet Hakan jürisinin baskısı ile Halil Sezai, tutuklu yargılanmış, ilk duruşmasında dahi "Tutukluluğun devamına" karar verilmiş ama karar aşamasında yargıcın artık yapacağı şey kalmamıştı.
Türk Ceza ve Ceza Muhakemeleri Usul Yasalarına uymaz, verdiği karar Yargıtay'dan döner de sicili bozulacağından ancak 1 yıl 11 ay mahkûmiyete ve mecburen tahliyeye karar verdi.
Abartıyor muyum?.
O zaman Halil Sezai kararıyla ayni gazetelere düşen iki haberi oku, Ahmet ve söyle bakalım, Jürin nerde?.
- İzmir'de Sedat A., kullandığı kamyonetle, karşıya geçen polis memuru Buket Keleş'e çarpıp öldürdü. Kanında uyuşturucu olduğu ve aracı onun etkisinde kullandığı tespit edilen Sedat, 2 yıldır tutuksuz yargılanıyordu.
Mahkeme "İyi hal" indirimi ile 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası verdi.
- Motorlu kurye Mehmet Ali İbin'i, siparişi veren Tayfun Ş., "Neden pizzamı geç getirdin" diye sokak ortasında yumrukla dövdü. Beyin kanaması geçiren kurye ameliyata alınırken, döven Tayfun, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. M.A. İbin iki gün sonra ölünce, Tayfun tutuklanabildi..
Sen sustun Ahmet!. Ama yazarın konuştu..
Orkun Ün "Halil Sezai, insan içine çıkamazsın.
Sahneye hiç.. Saklan evine.. Otur şarkı yaz" diye nasihat veriyor, hâlâ!.
Benim de sana bir sözüm var Orkun.. Herkes bilir. Ben 19 Ekim 2017'de özetlemiştim..
İsa mabede girince, Kudüslü Yahudiler kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler. Aralarında dediler:
"Eğer onu kurtarırsa, bu Musa'nın kanununa aykırıdır ve böylece onu suçlarız; eğer mahkûm ederse, bu kendi yaydığı inancına aykırıdır, çünkü o merhameti tebliğ etmektedir." İsa'ya dediler ki..
"Muallim, bu kadını zina ederken bulduk.
Musa, böylesinin taşlanarak öldürülmesini emreder.
Ne dersin?" İsa eğildi, kumlara parmağıyla bir ayna çizdi. Bu ayna, bakan herkesin günahlarını bir bir gösteriyordu. Dedi ki..
"Aranızda günahsız olan ilk taşı atsın." Gelenler, en yaşlısından başlayarak bir bir çıktılar, çünkü kendi kirli işlerinden utanıyorlardı.
İsa, etrafta kadından başka kimseyi göremeyince dedi ki..
"Kadın, seni ayıplayanlar nerede?"

***


Trump kazanır!..

Bugün Amerika'da Başkanlık Seçimi günü.. Aslında pandemi dolayısıyla bu yıl posta ile oy verme de kabul edildi ve oylar postaya iki hafta önce verilmeye başladı. Şu ana dek verilen posta oyları 100 milyonu aştı.
Amerika'da özellikle dış siyaseti derin devlet yönetir. Oy için her türlü lobiye yaranmak, bu yüzden Türkiye aleyhine konuşmak zorunda kalanlar bile, başkan olup önlerine "Hanya ve Konya" dosyaları konunca gerçeği anlarlar..
Bu yüzden, favori gösterilen Biden kazansa bile farklı bir şey beklemeyin.
Ama ben Amerikalıyı biraz tanıyorsam, Trump kazanacak.
Hemen tüm medyanın eleştirdiği, dalga geçtiği, alay, hatta resmen, alenen hakaret ettiği Trump kazanacak.
Bizim için de o daha iyi..
Çünkü onlar da, biz de başkanlık sistemi ile yönetiliyoruz ve 1 numaralarımız, her an birbirlerine telefon edecek kadar yakınlar, kişisel olarak.
Bu da bizim çok lehimize..

***


TEBESSÜM
Doktor, muayene ettiği hastasına "Sizde yüksek tansiyon olmalı" dedi.. "Tahliller yapmamız lazım.."
"Şaşırmadım" dedi, hastası.. "Ailedendir.." "Hangi taraftan" diye sordu doktor, "Baba tarafı mı, anne mi?."
"Karımın tarafı" dedi, hasta..
"Eş tarafından insana yüksek tansiyon geçmez" dedi, doktor. "Mümkün değil!."
Gülümsedi hasta..
"Hele onları bir tanıyın da.."

SEVDIĞIM LAFLAR
"Her şey, neye layıksa ona dönüşür."
Mevlana

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA