Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Esas olan turizmi kurtarmak!..

Başkan Erdoğan'ın pazartesi akşamı açıkladığı yeni gevşeme kararları, ben dahil genelde bir tatminsizlik yarattı. En başta restoran, gece kulübü ve barların saat 24.00'e kadar açılacağı sanılıyordu. Tahminin de ötesinde, isteniyor ve bekleniyordu. Çünkü saat 21.00'e dek açık kalma, bu mekânların tam kapasiteyle çalışmasına izin vermezdi. Oysa neredeyse bir yıldır kapalı sektörün nefes almaya, bahşişlerle geçinen garson, komi, yamak gibi işçilerin özellikle akşam çalışmalarına şiddetle ihtiyaçları vardı. Karar öncesi bir hafta boyu, hemen her yayın gurubu "gece yarısı" çağrısı yapmakta birleşmişti.
"21.00'e kadar"ı duyanlar hem şaşırdılar, hem üzüldüler.. Dedim ya ben dahil.. Haberi aldığımda Türkiye- Gine maçını izliyordum. Fazla düşünme fırsatı bulamadım. Maç bitti. Bir iki dost vardı, gittiler..
Tek başına kaldım ve düşündüm..
"Neden?" dedim.. "Başkan Erdoğan kendisine oy kaybettireceğini bile bile bu genel arzuya, beklentiye uymadı?." Daha evvel de yazdım.
Kovid'le ilgili yasak kararlarının 2 boyutu var.
Sağlık açısından bilimsel yanı.. Bunu Bilim Kurulu belirliyor ve Başkan'a "tavsiye kararı" olarak bildiriyor. Sonra Başkan konuyu bakanları ile görüşüyor ve son kararı veriyor.

Neden?. Çünkü konu sadece sağlık ve bilimle ilgili değil. Alınan kararların bir de sosyal ve ekonomik sonuçları var ki, Bilim Kurulu işin bu yanına bakmıyor. Orası "yürütmeden sorumlu Başkan"ın işi.. İşin hem sağlık, hem ekonomik ve sosyal yanını düşünecek kişi o..
Tabii, restoranların saat 24.00'e dek açık olmaları önemli bir sosyal-ekonomik karar ve herkesin, hemen herkesin beklentisi..
"Bundan daha önemli ne olabilir?" dedim kendi kendime ve cevabı anında buldum..
"Turizm!." Bu ülkenin gerçekten "bacasız sanayi"si, milyonların iş bulma sebebi, hazinenin ihtiyacı dövizleri sağlayan kaynak turizm!.
Bugüne dek bir bakın..
Ege sahillerine İngilizler yağıyor, genelde..
Akdeniz sahillerinin gedikli müşterileri ise Ruslar ve Almanlar..
Peki turizm sezonu başlarken durum ne?.
Ruslar uçak seferi bile koymadılar Türkiye'ye.. Oysa vizesiz gelebiliyorlardı. Almanlar neredeyse yerleşik halkı gibiydiler Akdeniz'in..
Bir de İsrailliler vardı. Onlar genelde kumara geliyorlardı. Tansu Çiller tak diye kumarhaneleri yasaklayınca, uğramaz oldular.
Almanlar ve İngilizler, Kovid dolayısı ile Türkiye'ye en sert önlem alan ülkelerin başında geliyor.
Yani Rusları, Almanları ve İngilizleri getiremezsek, o dünya çapındaki tatil köyleri, oteller değil sadece, pansiyonlar bile batar. Asıl o zaman ülke aşılması çok ama çok zor bir ekonomik kayba uğrar ve krize girer..
Dolmaları ancak, Rusları, Almanları ve İngilizleri tatmin edecek Kovid istatistikleri ile mümkün ve bugünkü rakamlar yeterli değil. Çok daha aşağılara indirmemiz gerek. O zaman işi bir ay daha sıkı tutmamız, temmuz başı rakamlarını bu üçlüyü, Rus, İngiliz ve Alman'ı tatmin edecek düzeye indirmemiz gerek.
Konuya bu açıdan bakınca tam tersini düşünmeye başladım..
"Acaba bir ay daha sıkı tedbirlerle mi gitseydik?." Çünkü her şey yasakken bile her yerin açık olduğunu biliyor, duyuyordum.
Sokakların hali meydanda.. Yasak saatlerde köprüler ve trafik tıkanıyorsa İstanbul'da, gevşemede ne olur, varın hesaplayın..
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya defalarca yazdım. Açık mektuba kadar..
Uygulayamayacağınız yasakları almayın. Kuralları koymayın. Çünkü uygulayamayacağınızı herkes biliyor.
İmam bildiğini okur, her yer lebalep dolarken, uygar, kurallara bağımlı vatandaşlar cezalandırılmış oluyorlar..
İşte ben mesela.. Gazeteci olarak yasaklardan muaf sınıftanım. Ama evden yazı yazma imkânım olduğu için, bu hakkımı hiç kullanmayı "kötüye kullanma" saydım. Doktor ziyaretleri dışında evimden çıkmadım.
O zaman söyleyin.. Bu yasaklar ve düzenlemeler yüzde kaç uygulandı ve beklenen faydanın yüzde kaçını sağladı?.
Ben ve benim gibi kurala uyanlar adeta "cezalı" duruma düşerken..
Şimdi haziran da böyle olursa, durum daha da kötüye giderse, temmuzda beklenen rahatlıklar da olmaz..
O zaman yeme, içme sektörüyle birlikte turizm de çöker..
İnanın bu çökmeyi bekleyenler var ülkede..
"Ülke isterse batsın, yeter ki bu iktidar gitsin" diyenler..
Çevrenize bakın.. En yakınınıza..
Kaç tanesini göreceksiniz..
Yani..
Haziranın en kritik adamı İçişleri Bakanı..
..Ve de benim hep değişmez fikrim..
"Ceza, bedel ödetme değildir. Ceza önleyici olmalı.."
Bugünkü cezalar, Kovid yasaklarını önlemiyor. Herkesin başına da bir polis dikemiyorsunuz.. O zaman belki de bir Kanun Hükmünde Kararname ile para cezaları, ürkütecek yüksekliğe getirilmeli..
Yetmez. Anında, yakalandığı anda, otomatik "zorlama hapsi" cezaları uygulanmalı.. 5 gün, 10 gün!.
Görelim bakalım o zaman cesaret edebilir, evlerde, mekânlarda lebalep dolu partiler verebilir, sahil yollarına yığılabilirler mi?.
Haziran ayı, hem ulusun, hem de yönetimin sınavı olacak.
Türkiye'nin geleceği açısından bu sınavı geçmemiz gerek!.

***


SPORDA YOĞUN BAŞARILAR... BAŞARILAR...
"Pandemi dönemi ve seyircisizlik işe mi yaradı yoksa" diyesim geliyor..
Efes basketbolda Avrupa Şampiyonu oluyor. Kız ve erkek voleybol milli takımlarımız önlerine geleni yeniyorlar.. Cimnastikte zafer haberlerinin arkası kesilmiyor. Güreş ve halterde kadınlı erkekli alışık olduğumuz madalyalara devam.. Hem de bunların hepsi Olimpiyat yılında..
Milyarlar akıttığımız futbol dışında hemen her sporda başarılıyız.
Ne güzel değil mi?.
"Futbol" deyince Milli Takım'ı ayırmak lazım.. Şenol Hoca, bu yıla kalan 2020 Avrupa Şampiyonası finalleri için hazırlık maçları sürecini bitirmek üzere..
İlk iki maçımızı Azerbaycan ve Kovid yüzünden gelmeyen İrlanda yerine Gine ile oynadık. Bu iki maça ait gözlemim şu oldu..
30 kişilik bir kadro seçen ve bunları 26'ya indirmek zorunda olan Şenol Hoca, bu iki maçı öncelikle kimleri eleyeceğine karar vermek için oynadı. Bu yüzden ilk 11 ihtimalleri düşük olanlara daha çok yer verdi.
Birini 30 kişilik kadroya alır da hiç oynatmadan tasfiye edersen adama "O zaman niye çağırdın" demezler mi?.
Hele Gine maçı tam da bunun içindi. Gidecek 4 kişi de bence bu maçta belli oldu. İsim yazmıyorum, dedikodu yaratmasın diye..
Basketbolda Ergin Ataman kadar, yıllardır, hem de ne yıllardır bu büyük yatırımı yapan Anadolu Holding'i, yani Yazıcı ve Özilhan ailelerini kutlamak lazım.. Futboldaki gibi aptal transferlere ve menecerlerle kimbilir kimleri zengin eden çöp transferlere değil, Ataman'ın elinde Avrupa Kupası'nı alabilecek bir kadroya verdiler paralarını.
Bu ülkede cimnastik adını, yarışırken aldığı madalyalarla ve kendi bulduğu, adını taşıyan hareketlerle dünya cimnastik tarihine yazan Suat Çelen şimdi federasyon başkanı ve bu başarılar sürpriz değil..
Voleybolda zaferi, başta Vakıfbank ve Eczacıbaşı olmak üzere müessese kulüpleri kadar son yıllarda eski günlere dönen Fener-Galatasaray rekabeti getirdi. Ama Galatasaray piyasadan adeta çekildi. Yazık etti.
Bu ezeli rekabet eksikliğini hissedeceğiz gibi geliyor bana..
Giro bitti. İtalya Turu yani.. Bayılarak izledim.
Şimdi Fransa Turu başlıyor..
1957'de ben mesleğe başlarken, geleceği çok parlak görülen bir bisiklet sporumuz vardı.
Stadyumlarında velodram olan Konya ve Balıkesir kaynaklı.. Talat Tunçalp gibi de harika bir başkan..
Yeni Gün gazetemizde Fransa Turu'nu gün gün yazarken hayal kurardım..
"Bir gün, bu turda bir Türk de koşacak" diye.. Yıl 2021..
Adı bile yok.. Kendi ülkemizdeki beşinci sınıf turda bile adını duyuran Türk çıkmadı. Futbol için velodramları da yıkıp tribün yaptık.
Yazıklar olsun?.
Peki niye olmadı?.
Bu sorunun cevabını Spor Bakanı'mız araştırmalı..

***


SEDA VE ÖTESİ...
Demet Akalın'ın bir TV şovu varmış.
Bitirmiş. Bitirir bitirmez de Seda Sayan nam hatun atlamış, kapmış işi..
Demet sitem etmiş.. Kim olsa eder.. İnsan arkadaşının bıraktığı işe, hiç değilse onunla konuşup "Ne oldu?" demeden, zahiren de olsa iznini almadan atlar mı?.
Seda Sayan (Ne saydığını en iyi bilenlerdenim..
Para sayar..) "Ben kimsenin ekmek parası ile oynamadım hayatımda" demiş.. Sadece ekmek parası değil, onuru, şerefi, gururu ile de oynadın sen, para için..
Mehmet Tuna kalp krizi sonrası hastanede yatarken ve çalışanları seninle hazirana dek Şamdan'ı açık tutmak için anlaşma yapmışken, kapıya kamyon getirip, bütün çanak çömleğe haciz koyduran ve alıp götüren sen değil misin?. Neyle yemek pişirecek, neyle servis yapacak o zavallı çalışanlar.. İmzana sadık kalman bu mu?.
Tuna üzüntüsünden öldü, hastanede.
Çalışanlar perişan oldular. Bunun tefrikası benim köşemde var. Arşivde duruyor.
Para ile tuttuğun bir adamı TV şovuna çıkardın.
Adam "Ben Hale Soygazi'nin gayri meşru doğurup sokağa attığı oğluyum" dedi. Hale bu ülkenin en saygın insanlarından biri.. Yıllardır kenara çekilmiş. Sessiz sedasız oturuyor. Sen, "para sevda"n yüzünden haftalarca, yalancı şahitlerle sürdürdün bir hemcinsin ve meslektaşının haysiyet katilliğini.. O da köşemde tefrika edildi. Arşivlerde duruyor.
Yetmedi.. Üç kuruş için ruhsatsız sahte bir Kovid ilacının reklamlarına çıkıp rezil olmadın mı?.
Ama sende yüz yok Seda!. Çok iyi bildiğin numaralarla sağladığın reytingin peşinde koşanlarda da..
Otur oturduğun yerde. Yap şovunu, al paranı.. Ona buna da sataşma e mi?.

***


TRT MÜZİK VE PANDEMİ...
İnsanlar eve kapanmış. Belki de hayatlarının en yoğun ekran günlerini yaşıyorlar.
Özel TV'lerle sidik yarışına girmesin diye bütçesini benden, halktan, kamudan alan TRT'ye özel görev düşmüyor mu böyle günlerde...
Özellikle de TRT Müzik'e..
Yahu ellerinde bu ülkenin en büyük televizyon arşivi de varken, "Arşiv'den" programı bile milletle alay eder gibi "Bininci tekrar" olur mu?.
Ayıptır beyler!. Yuhtur beyler!.. Yazıktır beyler!..
Aylar önce yazdım.
"15 gün bana verin, göstereyim millete neler yapılabileceğini" dedim.. Palavra değil.. 20 sene evvel ispatladım..
Her pazar 3.5 saat canlı, kültür, sanat, spor ve eğlence programı yaptım TRT'ye.. Reyting rekorları kırdı.
Biliyorum. TRT imkânlarıyla atla deve değil. İstemek yeterli..
Ama isteyen yok TRT'de..
Oturdukları yerde maaş alıyorlar. Benim paramla maaş alıp bana hizmet etmiyorlar.
Karışan, soran da yok. Bu TRT bir bakana bağlı.. O bakan da, Başkan Yardımcısı'na..
Nerde onlar?. Niye hesap sormazlar, niye denetlemezler ve "Niye mesela bu yazıya cevap vermezler?."

***


TEBESSÜM
Baba, oğluna nasihat ediyordu.. "Sakın kimsenin kalbini kırma" dedi. "Çünkü her insanın bir tek kalbi var.." Bir nefes aldı ve devam etti.. "Ama kemiklerini kırabilirsin. Onlardan 206 tane var.."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Hiçbir şey insanı mutluluktan daha fazla sağlıklı kılamaz ve başka bir insanı mutlu etmekten daha yüce bir mutluluk da olamaz." Stefan Zweig

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA