Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Yalnız gündüz kuşağı programlarına mı?..

Aydınlık'ta Sıla Kemahlı'nın haberini okudum, iç sayfada, altlarda bir yerde...
Haber doğru ise, sadece Aydınlık değil, tüm gazeteler manşetten vermeliydi... Veremezler ya... Çünkü hepsinin bir veya birkaç kanalı var gruplarında, yapmazlar. Tamam, kendi kanallarını eleştirse, değiştirtseler, haksız rekabet olur. Ama tüm kanallara ortak ve eşit kural gelirse, başta TRT, kanallar kökünü Anayasa'dan alan görevlerini yapmaya başlar...
Gündüz kuşaklarının nasıl rezil reyting oyunlarına sahne olduğunun örneğini bu sütun okurları iyi bilirler...
Seda Sayan nam, bıçak ve botoksun yarattığı ifadesiz suratlı, artık yüzlerine bakamadığım ünlü dostlarımın rol modeli bir kadın var...
Para ile tutulmuş bir iddiacı ve gene para ile tutulmuş yalancı şahitlerle, Hale Soygazi gibi, ununu yıllar önce elemiş ve köşesine çekilmiş bir Hanımefendi Sanatçı'ya haftalarca her gün saldırdı. Parayla tutulmuş sahtekar "Ben Hale Soygazi'nin doğurup sokağa bıraktığı gayri meşru oğluyum" dedi ve Seda, her gün güya o mahalleden, bakkalı, çakalı şahit diye getirtti.
Reyting iyi ya, uzattıkça uzattı... Hatırlarsınız. Hale mahkemeye verir vermez de susuverdi.
Gerçek ortaya çıktı. Çıktı da ne oldu?.. Seda şimdi, gene en önde gelen kanallardan birinde gündüz programı yapıyor...
Sıla, haberinde "Gündüz kuşağında cinayet çözen, kayıp bulan, yargıya müdahale eden, özel hayatın gizliliğini hiçe sayan televizyon programları mercek altına alındı.

Reyting ve reklam kaygısı ile sürdürülen yayınlar hakkında RTÜK'e şikayetler artıyor" diyor...
Haberde, "RTÜK programların içeriğine ilişkin düzenleme yapmaya hazırlanıyor" da deniyor ve bilgi veriliyor...
"Kamu yararına yapılacağı belirtilen düzenlemeye ilişkin de ayrıntılar netleşiyor.
RTÜK ilk olarak programların yayınlandığı televizyon kanallarına uyarı yazısı gönderecek. Uyarı yazısında, programların içeriklerinde 'Milli, manevi değerlere dikkat edilmesi' vurgusu öne çıkıyor.
Yazıda, 'Toplumun genel ahlak yapısıyla alakalı titizlik gösterilmesi' gerektiğine dikkat çekilecek" deniyor.
Ayrıca, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'in Ankara'da, televizyon kanalları yöneticileriyle bir toplantı yapıp, programların içeriklerine ilişkin görüş ve talepleri konuşacağı da kaydediliyor.
RTÜK aslında kamu yararına bu eylemi yapmakta geç bile kaldı. Ve eğer sadece "Gündüz Programları" günah keçisi ilan edilirse, eksik...
Ya gece programları?.. RTÜK'ün çok yanlış çıkardığı "Reklam Kuralları Yönetmeliği" yüzünden, her gece saat 20.00'den 01.00'a nerdeyse dört saat bir diziye mecbur olma ve geceyi tek programla kapatma durumunda kalan kanallar, nerdeyse tüm programcı kadrolarını da iptal ettiler.
Çünkü bu diziler, kurum dışı şirketlere ısmarlanıyor. O zaman da, ne vergi, ne sigorta, ne de tazminat sorunu olmuyor kanalın.
Personele ihtiyaç yok ki?.. Taşeron kullan, ucuz olsun...
Bir haber dairesi...
Gece programları tamam...
Bu mudur, RTÜK Başkanı Sayın Ebubekir Şahin?..
Dünyada bir tek örneği var mı, tüm geceyi tek dizi ile kapayan kanallar silsilesinin. Kamu Televizyonu TRT dahil...
Aslında konu RTÜK'ü ve Başkanı Ebubekir Şahin'i aşar...
Televizyonlar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a bağlı... Sayın Oktay önce kendi teşkilatını görevlendirmeli ve bu ekip, Avrupa'nın belli başlı ülkelerinde, İngiltere, İtalya, Almanya ve Fransa'da gündüz ve gece programları üzerinde bir rapor hazırlamalı, sonra bu ülkelerdeki kuralları örneklemeli.
Oktay, bu raporlar ve örnekleri ortaya koyarak RTÜK, Kanal Yönetimleri ve medya ve halk temsilcilerinin katılacağı bir "Çalışma" grubunda konuyu tartışmalı ve RTÜK bu toplantı sonunda yeni Reklam Yönetmeliği'ni ve Yayın Esasları'nı hazırlamalı.
Yazması kolay!.. Yapılması mümkün mü?.. Evet!..
Peki yaparlar mı?.
İşte bundan emin değilim.. Bugünkü dünyada örneği olmayan rezilliğe yıllardır göz yumanlar, şimdi, hem de hızla böyle işe niye girişsinler ki?..

***


HIRSIZ KOMŞU VE KARAR!..
Adana'da genç bir çift yeni bir eve taşınınca üst kat komşuları kadın ziyaretlerine gelmiş... Hoş beş... Komşu kadın, mahalledeki hırsızlıkları dile getirmiş. Yeni gelen genç kadına "Altın takıların vardır. Onları saklamak için en uygun yer yatak odan, kardeş" demiş. "Ama yastık altına değil, tahta asma tavan var ya. Onun iç kısmı. Oraya koy" demiş.
Bir hafta sonra, cep telefonu ile mesajlaşıp, genç kadının dışarıda olduğunu öğrenince, civardaki çilingiri, "Anahtarı içerde unuttum" deyip almış alt katın kapısını açtırmış. İçeri girip altınları eliyle koymuş gibi bulmuş. Kuyumcuda 71 bin liraya bozdurmuş. 19 bin liraya iki bilezik almış, 52 bin lirayı da bankaya yatırmış..
Bu harika planda gözünden kaçan bir şey var, yalnız... Güvenlik kameraları... Polis de hırsız kadını eliyle koymuş gibi yakalamış. Altın takıları kuyumcudan alıp genç kadına geri vermiş.
Hırsız kadın da, savcılığa, ordan mahkemeye sevk edilmiş...
Mutlu son değil mi?.. Öyle gibi...
"Gibi"si de ne mi?..
Mahkeme, hırsız kadını "Ev Hapsi"ne mahkum etmiş... Yani soyduğu dairenin üst katında yaşamaya...
O yaşar yaşamasına da, yeni taşınan alt kattaki genç çift, üst katlarında kendilerini soyan hırsızın oturduğunu bile bile o evde nasıl yaşarlar, hele bir onu düşünün?..

***


KLOOP'TAN "AŞI" TOKATI!.
"Aşı yalnızca kendini değil, başkalarını da korumak içindir" diyor, Liverpool hocası Jürgen Kloop.
"Aşı zorunluluğu özgürlüğe bir kısıtlama değildir" diyor..
"Aşısız dolaşmak, biraz içkili araba kullanmak gibidir" diyor.
"İki bira içtiğimizde araba kullanabileceğimizi düşünürüz ancak yasaya göre kullanmayız. Çünkü 'Alkollü araba kullanılmaz' yasası sadece beni korumak için değil, insanları korumak için vardır" diyor.
Örneğin güzelliğine bakar mısınız?..
İçkili araba kullanan "Benim özgürlüğüme müdahale edemezsiniz. Ölürsem ben ölürüm, size ne" diyebiliyor mu?..
İçkili araba kullanmakla, aşısız dolaşma, "Başka insanları ölüme götürme" söz konusu olunca, ayni suçlar değil mi?..
İnsanda "Başkalarını ölüme götürme özgürlüğü" olabilir mi?..
Bunları söyleyenin Liverpool Hocası olması ayrıca ilginç. Çünkü bu kulübün dünyaca ünlü taraftar kulübü Kop'un gene dünya ezberinde bir müzikli sloganı var...
"You will never walk alone!.. /Asla yalnız yürümeyeceksin!.." Liverpool takımının aşısız binlerce taraftarla beraber yürümesi mümkün mü, peki?..
Liverpool'un İngiliz takımı olması da ilginç.
Bugünlerde sinemaları kavuran İngiliz İstihbarat Ajanı James Bond'un devletteki kayıt kodu, 007!..
Baştaki 00, o ajanın "Öldürme izni" olduğunu gösteriyor.
"Aşı olmayanlar"ın göğsüne de "00" lu kod rozetleri takılmalı...
Dünyadaki aşısızların "00" taşıyan James Bond'dan farkı var mı?..

***


NEŞELENMEK İÇİN BİRE BİR!..
Eşi ölen yaşlı adamı, kızı yalnız bırakmak istemiyor. Onu kendi evlerine çağırıyor. Ama ev dar. 12 yaşındaki ortaokul öğrencisi oğlunun odasını, babasına veriyor. Oğlunu da temizlediği tavan arasına yerleştiriyor.
Oğlan odasına yerleşen dedesini "İstilacı" ilan ediyor. Öyle kalsa iyi... Bir de "Savaş" ilan ediyor.
Dede de bu savaşı kabul ediyor. İki kurallı savaş anlaşmasını imzalıyor, dede ile torun... "Evdekilere zarar vermek yok... Muhbirlik, müzevirlik yok..." İşte "En İyi Olan Kazansın/ The War with Grandpa" filmi bu savaşın öyküsü... Dede ile torun, ne numaralar çekiyorlar birbirlerine...
Hepsi o... Bütün film o... Ama oyuncular o kadar iyi, numaralar o kadar zekice ki, sinemadan çıkınca aklınızda pek bir şey kalmasa da çok hoş vakit geçirmiş oluyorsunuz...
Bir defa, dede, Robert de Niro dersem iş biter zaten. Torun da ilk defa izlediğim ama hatta de Niro'dan rol çalan küçük Oakes Fegley... İki müthiş oyuncu...
Ya ötekiler... Uma Thurman, Jane Seymour, hele de o harika Christopher Walken görülmeye değer...
Süresi de o bitmez tükenmez James Bond'un yarısı kadar. Çünkü boş sahnesi yok... Her sahnede gülüyor, ya da gülümsüyorsunuz...
Daha ne olsun?. .Varsa boş vaktiniz, koşun!..

***


VİCDAN VE GÜNAH DUYULARIMIZ!..
"Pandemi, işi gücü, evi barkı olanları bile zorlarken, bunların hiçbirine sahip olmayan, ama ev, çoluk çocuk sahibi olan ve onları okutanlar ne yapsın" diye düşündünüz mü?..
Bakın, arabama kurulmuş, klimam yazın soğuk, kışın sıcacık üfler, giderken hele dar sokaklarda eliyle çektiği o kağıt toplama arabasıyla bizi durduran ve iki dakika bekletenlere çok kızardım...
"Yahu bu kentte polis, belediye zabıtası yok mu" diye de söylenirdim. Belki yazdım da...
Ne zamanki Türker Ağabeyimin (İnanoğlu) yaptığı ve sevgili Nehir Erdoğan'ın oynadığı "İkizler/ Memo Can" dizisini izledim. O gün bugün, hele o buz gibi soğuk kış ve nefes alınmaz sıcak yaz günlerinde kenarda bir kağıt toplayıcı görünce durup bir şeyler vermek geçiyor içimden.
Trafik uygunsa yapıyorum da...
Çünkü o dizide Nehir, bir kağıt toplayıcısını canlandırıyordu. Büyükleri, küçükleri ile koca bir aile ve tek para getiren o sigortası, güvencesi olmayan, kağıt toplayıp aileyi bir arada tutan Nehir'i izlerken, tüm kağıt toplayıcılar geldi gözlerimin önüne...
Geçen hafta Ümraniye'de polis, vilayet emri ile kağıt toplayıcıların depo gibi kullandıkları barakaları basınca, olay çıkmış. Polis o zavallılara karşı biber gazı kullanmış... Tabanca patlatmış...
Gazetelerde okudum da, yüreğim nasıl sızladı...
Yahu bir yandan kış geliyor, hazırlık lazım. Bir yandan okullar açıldı, Defter, kitap, kırtasiye.. O da para...
İşsizlik rakamları da meydanda iken İstanbul Valisi'nin kağıt toplayıcılardan başka derdi kalmadı mı?..
Polislerin asıl olması gereken yerlerden bir kaçını Sayın Vali'ye göstereyim mi, lütfedip benimle gelirse... Hem de arabalı vicdansız ve saygısızların, uygar vatandaşların haklarını nasıl fütursuz çaldıklarını ve polisin buna zerre aldırış etmediğini kanıtlayayım mı?..
Tabii ya... O arabadan bir kafa uzanıp "Sen benim kim olduğumu biliyor musun" derse valinin bile başı derde girebilir. O zaman polisin gücü kağıt toplayanlara yetiyor. Çek silahını patlat.
Sık biber gazını zavallılara...
Bunun haberini okuyan, ya da ekranda izleyen vatandaş da "Vay be!.. Polisimiz çalışıyor" desin, öyle mi Sayın Valim!..

***


TEBESSÜM
Bugünkü Tebessüm, şaka değil, gerçek...
Yaz sona ererken, Alkent Sitesi kedileri "Özel" Zeynep/ Kamil'i bizim bahçede dört yeni bebek daha doğdu. Onlara aldığımız yuvadan çıkıp bahçede dolaşır hale gelince, Leylüş'ü aradım. Serpil'in torunu. Ben Büyük
Dayı oluyorum.
Bizim bahçede doğan kedilere isim takma işi Leylüş'ündür, yıllardır. Onu aradım, görüntülü.. Durumu anlattım... Caner yavruları birer birer tutacak, telefonunun önüne getirecek. Leylüş de bakıp isim takacak... Caner 'Arabacı' ya. İlk sırayı siyah beyaz renkli yavruya verdi. Leylüş baktı ve ismi taktı...
"Eskiş!.."
"Yahu neresi Eskiş?.. Daha 10 günlük bebek yahu" dedim. Leylüş bir cevap verdi ki?.. "Eski fotoğraflar gibi siyah beyaz değil mi?.."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
Gerçek dost nimetlerin en büyüğü, ama nedense elde etmeye ve elde tutmaya en az çalıştığımızdır. La Rochefoucauld

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA