Galatasaray'ın önemli eksiklerine son anda Hakan Şükür ve Lincoln de eklenince çıkan takım tertibinin alışılmış oyun modelini sahaya yansıtması mümkün değildi. Bu yüzden orta sahanın kenarlarındaki Barış ve Hakan Balta'nın gerektiğinde Linderoth'a yakınlaşmaları genelde de defans bloğunun kenarlarındaki arkadaşlarıyla bağlantı kurmaları Galatasaray'ı öncelikle rakibi oynatmaya sonra da preste kazandığı toplarla çabuk hücumu düşünen bir kimliğe büründürdü. Bu anlayış Ertuğrul Sağlam'ın da planlarını bozdu. Ofansif uygulamada düşündüğü geriden destekli Tello ve Serdar Özkan'ın icraatları rakip tarafından kesildi. Bobo'nun fizik olarak rakip markajcısını bozacak durumu yoktu. Çok çalışan Nobre de, bilindiği gibi adam eksiltme ve sprinter özelliğine sahip değil. Bu yüzden Beşiktaş'ın hücum gücü çok kısır kaldı. Bunların hepsi de ev sahibi adına şekillendi. Galatasaray bu arada skor avantajı da yakaladı. Tello'nun golünü hazırlayan sağ çizgide istediği ortamı bulamayan nihayet içe katetmeyi ilk defa düşünen Serdar Özkan oldu.
BİR TEK TELLO OYNADI
Sağlam, ikinci yarıya oyuncu ve görev yeri değişiklikleriyle başladı. Bu yarıda da tehlikeli pozisyonlar Galatasaray adına gelişti. Sağlam'ı en çok zora sokan ikinci yarıda oyuna aldığı Mehmet Yozgatlı'nın katkı sağlayamayışıydı. Bana göre Nobre'nin çıkartılması da yanlıştı. Arda kendi başlattığı sonra kendi olgunlaştırdığı atağın sonucunda yine kendisi penaltı kazandırdı. Bütün futbolcular iyi niyetle çalıştılar. Görevlerin paylaşıldığı bir takım görüntüsü verdiler. En çok Hakan Balta'yı beğendim. Hücuma seyrek de olsa dengeli katkılar verdi, gol attı. En önemlisi de Volkan'ın önünde yaptığı başarılı savunmayla her iki yarıda da Beşiktaş'ın sağ kulvarını pasifize etti. Gizli kahraman ise Linderoth'tu.
Beşiktaş ne oyun planı ne de futbolcuların performansı olarak beklenenin çok altındaydı. Bir tek Tello görevini yaptı.