Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÜLEYMAN YAŞAR

IMF'ye borç tamamen ödenince bazıları niye sinirlendi?

Geçen hafta Türkiye IMF'ye borcunun son taksitini ödeyince bazıları bu işe çok sinirlendi. IMF'ye borçsuz bir Türkiye işlerine gelmedi. Çünkü onlar sürekli IMF hastanesinde yatan ve IMF'ye borçlu kalan bir Türkiye istiyor. Ve bu sayede "devlet IMF'den borçlansın bize versin, biz de bu parayı kullanalım, borcun geri ödemesini de vatandaş yapsın" düşüncesindeler.
Hatırlayın 2008'de ABD'de konut piyasasında çıkıp bütün dünyaya yayılınca İstanbul sermayesi ve onun medyadaki adamları sanki kriz Türkiye'de çıkmış gibi gürültü çıkardı. Başbakan Erdoğan'a "IMF'den 35 milyar dolar borç al bize ver aksi takdirde borçlarımızı ödeyemeyiz, biz borcumuzu ödeyemezsek Türkiye batar" dediler. Hatta Krugman gibi bazı ünlü ekonomistlerin söylemedikleri sözleri söylemiş gibi yaparak Türkiye ekonomisinin iflas edeceğini ileri süren manşetler attırdılar. Commerzbank ve Deutsche bank ekonomistleri o dönemde kendi bankalarından mevduat çekilmesini önlemek için "Türkiye 2009'da 120 milyar dolar bulamazsa batar" dediler.
Oysa Türkiye'de devletin borcu azdı ve bütçesi de açık değildi. Dolayısıyla iki yüz yıldır Türkiye ekonomisinin krize girmesine neden olan kamu maliyesinden gelen riskler yoktu. İstanbul sermayesi ve onun medyadaki adamlarının amacı kendi borçlarını eskiden olduğu gibi devlete ödetmekti. Hatırlayacaksınız, onlar "biz bu toplumun elitleriyiz" diyerek, İstanbul yaklaşımı, Boğaziçi buluşması, Yeniköy zirvesi gibi isimler bularak kendi borçlarını hep dar gelirli vatandaşın sırtına yüklemişlerdi. Onların borçlarını vatandaş yüksek vergilerle ödedi. İşte Başbakan Erdoğan bu oyuna son verdi ve IMF'den yeni borç almayarak 10 Mayıs 2008'de biten stand-by anlaşmasını yenilemedi. Böylece vatandaşı yeni bir borç altına sokmadı. Son beş yılda da iddiaların aksine popülizmden uzak durarak bütçe harcamalarını sağlık ve eğitim ağırlıklı olarak fakirlerden yana çoğalttı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa sağlık ve eğitim harcamalarını, askeri harcamaların üzerine çıkarttı. Bütün bunlar yapılırken bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 24'ten yüzde 1.5'e, kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde 94'ten yüzde 36'ya geriledi. Böylece kamu maliyesi iç ve dış şoklara dayanıklı hale geldi.
Gelelim IMF'ye borç kalmadığı için sinirlenenlere... Şimdi bu sinirli kesim diyor ki; "IMF'ye borç bitti ama Türkiye'nin dış borcu çoğaldı." Bu kocaman bir yalan. Çünkü 2002'de Türkiye'nin toplam dış borçları129.6 milyar dolardı. Ve bu borcun yüzde 66.7'si devletin borcuydu. Toplam dış borçların milli gelire oranı ise yüzde 56.2 düzeyindeydi. Oysa 2012 sonunda toplam dış borç 336.8 milyar dolar oldu, devlet dış borçlarının toplam içindeki payı yüzde 32.9'a geriledi. Toplam dış borçların milli gelire oranı ise 13.4 puan azalarak yüzde 42.8 oldu. Böylece, "ben elitim ayrıcalıklıyım" diyerek devlet üzerinden İstanbul sermayesinin dış borç kullanıp kendi borcunu vatandaşın sırtına yükleme dönemi kapandı. "Borçlanacaksan git kendi teminatını ver borçlan" dönemi başladı.
İşte bu sinirle kendilerini kaybedip, borçlanmada milli gelire oran yerine nominal değerle ölçme yapıp bilgi kirliliği yaratıyorlar.
Anlayacağınız IMF'ye son taksitin ödenmesi bir dönemi bitirdi bazıları "biz elitiz" diyerek artık bütçeyi soyamayacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA