Wes
Anderson'ın Amerikan sinemasının günümüzdeki en özgün yönetmenlerinden biri olduğu hep söylenegelir ki doğrudur da... Öyle ki kadrajından tanırsınız onun çektiklerini. Aslında 'masal' görselliği ile iyimserlik hissi veren ve insana dair filmler koyar önümüze. Karakterlerini bir baba şefkatiyle sever, onları oldukları gibi kabul eder, yargılamaz ve farklılıklarını önemser.
Büyük Budapeşte Oteli'inde de genel çizgisine aykırı bir hamlesi yok yönetmenin. Lakin bu film filmografisinin en gösterişli ve de en iyi filmi galiba... Anderson Orta Avrupa'daki Zubrowka ülkesindeki Luttz şehrindeki (ülke de şehir de hayali) bir otelin hikayesi çerçevesinde bir öykü anlatıyor bize. Ama aslında bize hem sinema türleri arasında hem de 20. yüzyıl içinde gezinme imkanı sunan bir film ortaya koyuyor. Filmin öyküsü 1980'lerden başlayarak 1960'lara sonra da 1930'lara doğru giderken filmin katmanları arasında geçip duruyoruz. Ki her katmanda (romantik, suç, gerilim, macera, savaş) farklı bir film türünün estetiğini ve anlatımını kullanıyor yönetmen. Ama bütün bunlar bir Anderson sineması içinde gerçekleşiyor. Filmin başarısı da burada, seyircinin dikkatini hiç dağıtmadan, attığı her adımı, kullandığı her enstrümanı kendi sineması içinde eritiyor yönetmen. Açıkçası bu yönetmenlik başarısına şapka çıkartılır. Kubrick gibi filmin en küçük detayına bile titizlendiği belli Anderson'ın. Filmde görünen gazeteden tutun da tabloya kadar her şeyin bir tasarım hikayesi var.
HOYRAT ZAMANLAR VE ZARAFET
Filmin en can alıcı noktası insanların mekanlarla kurduğu ilişkinin ne kadar güçlü olduğunun altının çizilmesi (Birileri anlamadı ama Emek Sineması da bizim için Büyük Budapeşte Oteli değil miydi?) ve zarafete yapılan övgü. Galiba Anderson da hoyrat zamanlardan pek bir musdarip. Ha oyuncular... İyi kategorisindeki birçok oyuncu kadroda. Ralph Fiennes, Tony Revolori, F. Murray Abraham, Mathieu Amalric, Adrien Brody, Willem Dafoe, Jeff Goldblum, Harvey Keitel, Jude Law, Bill Murray, Edward Norton, Saoirse Ronan, Jason Schwartzman, Lea Seydoux, Tilda Swinton, Tom Wilkinson, Owen Wilson. Yani rüya gibi bir kadro. Onlar oyuncunun yönetmenin birer enstrümanıdır savının yaşayan kanıtları. Rolüm büyük küçük demeden Anderson'ın kurduğu dünyada gayet verimli var oluyorlar. Ez cümle
Büyük Budapeşte Oteli'ne gidip koltuğa yaslanın ve sinema denen mefhumun tadını çıkarın.
İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDEN NOTLAR
Taksim'de Atlas ve Beyoğlu sinemaları yine festivalin yükünü taşıyor. Lakin festivalde bu yıl Rexx'in yıldızı parladı. Özellikle akşam seanslarına ilgi yoğun. Kapı önü karşılaşmaları, ayaküstü sinema muhabbetleri, çay kahve seanslarıyla festivalin Emek'li günlerini hatırlatıyor.
Emek demişken geçen cumartesi Emek'in yıkımı tekrar protesto edildi ve inşaat sinemasever protestocular tarafından 'mühürlendi.'
İlk haftanın ilgi gören filmlerinin başında bugün vizyona da giren
Büyük Budapeşte Oteli,
Humus'a Dönüş,
Bizden İyisi Yok,
Minik Ayaklar, Durgun Hayat ve
Ida yer alıyor. Hayal kırıklıkları ise
Sıfır Teorisi ile
Şeytan Düğümü.
Yavuz Turgul'un Şener Şen ve Uğur Yücel'li
Muhsin Bey'i pırıl pırıl izlemek gibisi yok. Sinemamızın en iyi filmlerinden olan yapım yıllar sonra bile tazeliğini koruyor.
Festivalin İstanbul Modern'deki 'Bu İkiliye Dikkat' bölümüne ilgi yoğun. Ayrıca yine bu mekanda gerçekleşen sinemamızla ilgili söyleşiler de yüksek katılımla gerçekleşiyor. 'Sanat Sinemamız Ne Durumda?' ve 'Politik Sinema' başlıklı söyleşiler en dinamik buluşmalar oldu.
İlk haftanın en hareketli günü çarşambaydı.
Neil Young'ın Bavulundan Şarkılar filminden sonra Hard Rock Cafe İstanbul'da bir parti vardı. Görgün Taner ile Yekta Kopan'ın DJ'lik yaptıkları gecede Aylin Aslım'ın Neil Young şarkılarını dinlemek tam bir sürprizdi.