Yönetmenliğini Michael Mann'in (
The Last of the Mohicans,- Son Mohikan, The Insider-Köstebek, Heat, Ali, Collateral ve Miami Vice) üstlendiği
Halk Düşmanları (
Public Enemies) Amerika'nın Büyük Bunalım yıllarında geçiyor ve FBI ajanı Melvin Purvis'in (Christian Bale) o dönemin en ünlü gangsterlerinden John Dillinger'ı (Johnny Depp) yakalamasının hikâyesini anlatıyor. John Dillinger'ın yakalanma hikâyesi aynı zamanda Amerikan tarihinin Büyük Bunalım dönemi ve J. Edgar Hoover'ın girişimleriyle FBI'ın kurulmasına da ışık tutuyor. Film, Dillinger ile kız arkadaşı Billie Freschette'in (Marion Cotillard) aşk hikâyesi etrafında gelişiyor. Ekonomik krize neden olan bankaları soyan Dillinger, centilmenliği ve şıklığıyla da nam salmıştı. Bu gangster, modern bir Robin Hood olarak bazılarınca kahraman olarak da kabul ediliyordu. Chicago'daki Biograph sinemasında başrollerini Clark Gable ve Mryna Loy'un paylaştığı
Manhattan Melodrama adlı gangster filmini görmeye giden John Dillinger, bir ihbar sonucu sinema çıkışı FBI tarafından kurşunlanarak öldürülmüştü.
Halk Düşmanları, bankaların ABD ve Avrupa'da başlayarak dünyaya yayılan yeni bir ekonomik krize sebep olduğu bir dönemde gösterime giriyor. Johnny Depp, John Dillinger'ı oynamaktan büyük zevk aldığını söylüyor.
- Şöhretle nasıl baş ediyorsunuz? Herhalde rahat rahat bir sinemaya bile gidemiyorsunuzdur...
- Sokaklarda tanınmadan dolaşmak, çocuklarımla bir restorana veya parka gidebilmek, bir yaratık gibi bütün bakışları üzerime çekmeden yaşamak isterdim. John Dillinger tanınmadan karakola girip çıkabilmiş, bir gün bir polise fotoğraf makinesini verip resmini çekmesini rica etmiş.
- Tanınmadan dolaşabildiğiniz hiçbir yer yok mu dünyada?
- Bahamalar'da küçük bir ada var.
- Rol aldığınız filmlerde sizi değil karakterlerinizi görüyoruz.
- Teşekkürler. Benim sorumluluğum bir karakteri en iyi şekilde canlandırmak. Seyirciyi sıkmamak için her seferinde değişik bir şey bulmaya çalışırım. Bir oyuncunun görevi bu.
- Porto Riko'da çektiğiniz ve aynı zamanda yapımcılığını da üstlendiğiniz filmden bahseder misiniz biraz...
- 12 yıl önce Hunter S. Thomson'ın 'savaş odası' dediği, çeşitli yazı ve müsvettelerinin bulunduğu odasındaydık. Üzerinde
Rum Diary yazan bir kutu buldum. İçindekileri okuyunca yayımlamaya ve birlikte filme almaya karar verdik. Hunter bu süreçte aramızdan ayrıldı. Bu proje benim için o yüzden özel.
- Halk Düşmanları için çocukluğunuzun geçtiği yerlere gidip araştırmalar yapmışsınız. Kendi geçmişiniz ve bölge hakkında neler öğrendiniz?
- John Dillinger filme çekilmemiş pek. Sesini hiç duymadım. Babasının ses kayıtlarını duydum. Dillinger, Indiana'da benim Kentucky'de büyüdüğüm yerden 100 kilometre uzaklıkta büyümüş. Nasıl konuştuğunu, nasıl yürüdüğünü hayal edebildim. Benim büyükbabam da fazla farklı olmamalıydı. Büyükbabam 1930'larda gündüzleri otobüs şoförlüğü yapmış, geceleri ise kaçak içki dağıtıcılığı. Bir servis sunmuş yani. Üvey babam da birkaç yıl hapishanede 'eğitim almış'.
- Müzik her rolünüze hazırlanırken yardımcı olur mu?
- Kesinlikle. Her gün, her konuşmada arka planda müzik vardır. Otomobil kornasından tutun, kâğıt hışırtılarına kadar. Bu senaryoya çalışırken hep Artie Shaw'un
Nightmare (
Kabus) parçasını dinledim. Her sahneye uyuyor.
- Filmde, aşk hikâyesi önemli mi?
Aşk hikâyesi en önemli unsur. Dillinger için bir noktada işi ikinci plana geçiyor, Billie bir numarada. Bir araya geldiklerinde kıvılcımlar çaktı. Birbirleri için mükemmeldiler. İkisi de davetsiz misafirdi. Marion kendini tümüyle rolüne adadı. Aylar öncesinden aksanı üzerinde çalışmaya başladı. Benim ona karşı sabırlı olduğumu söylemiş ama asıl o bana karşı sabırlıydı. Çok özel bir oyuncu, özel bir kadın.
- Dillinger'ın penisinin büyük olduğuna dair söylentiler var. Bu konuda araştırma yaptınız mı?
- Evet, yaptım!
- Doğru muymuş?
- İkimiz de tamamen aynı ölçülerdeyiz!
- Marion aşk sahnelerinde çekingenlik duymuş fakat siz ç
ok centilmenmişsiniz. Michael Mann ile konuşmuşsunuz, çıplak çekim yapılmamış.
- Duruma göre değişir, ama genellikle filmlerde çıplaklık seyirciyi karaktere değil de vücuda bakmaya yöneltir. Marion'u taviz vermeye zorlamamak, onun rahat olmasını sağlamak en önemli şeydi.
- Dillinger zamanında erkekler erkek adammış. Şimdiki erkekler değil mi?
- O zamanın modasına bakın. Erkekler şapka takıyormuş. Herkes takım elbiseli. Herkes birey gibi. Zamanla bunu kaybetmişiz. Herkes aynı giyiniyor şimdilerde. Herkes aynı şekilde konuşuyor. Teknoloji insanlığımızı etkiledi. Dijital bir duvara çarptık. Erkek adamdılar, çünkü bireydiler. Magazin yoktu, reality şovlar yoktu. Reality şovlar gözetlemenin son noktası. Televizyon inanılmaz hale geldi. John Dillinger geri gelse çılgına dönerdi.
- Sizi erkek yapan ne?
- Cinsiyet değişimi operasyonu! Kendimi övecek değilim, ama her şeyden önce iyi bir babayım. En önemlisi bu. Ve iyi bir insan olmak tabii.
- Peki sizi kadın yapan ne?
- Gelecek cinsiyet değişimi operasyonu!! Neden olmasın?
***
DİLLİNGER DEĞİL SİSTEM KÖTÜ
- John Dillinger ile nasıl adam olunduğu konusunda özdeşleştiğiniz oldu mu?
- Çok özdeşleştiğim oldu. Ne mutlu ki ben evden hep iki 45'likle çıkmıyorum. 1933'te bankaların yarattığı ekonomik krizi, canilerden cani J. Edgar Hoover'ı düşünürsek, Dillinger sokaktaki adamın kahramanı. 'Küçük bir suç için 10 yıl yattım, şimdi alabileceğimi alacağım,' diye düşündü. 'Kimseyi incitmeden yapabileceğimi yapacağım,' dedi. Ona hayranlık duyuyorum.
-
Filmdeki kötü adam, iyi adam paradoksu için ne düşünüyorsunuz?
- Bir odada arkam J. Edgar Hoover'a mı, Dillinger'a mı dönük dursun diye bir seçim yapmam istense, Dillinger'ı seçerim. Hoover gibi kötü ve zalim biri devlet kadrosunda yıllarca güçlü bir pozisyondaydı. Kötü adam tanımı değişir. Dillinger, Bonnie ve Clyde, Billie the Kid gibiler sisteme karşı çıktı. Bir yanda da Charles Manson gibi kötüler var. O da hayranlık uyandırabilir. İnsanlar otomobil kazalarına bakmak için yavaşlamazlar mı?