- Ramiz'e karşı hiç zaafı yok mu Kenan Birkan'ın?
- Olmaz mı? Saygısı, sevgisi var. Şimdi göreceksiniz, Ramiz'le karşılaşırken önce bir doğrulmadan merhaba diyemiyor Ramiz'e. Yani öyle aşağılayamaz onu. Ramiz de hâlâ Kenan'ı sever. Ama çok büyük ihanetler yaşanmış. İşte bütün bunlar çok ilginç kılıyor hikâyeyi. Bizim için de iyi, sizin için de iyi bu.
- Bir taraftan da Ramiz'i yok edince hayatta ne amacı kalacak?
- Hiçbir şey. Ramiz biterse o da bitti.
- Peki böyle zaaflarını da görebilecek miyiz hiç?
- Bence olacak. Bence görmeliyiz de. O daha da ilginç kılacak durumu. Öbür türlü çok düz olur. Duygusal bir tarafı da olması lazım, adam o çelişkiyi yaşasın ki biz de görelim. Biz de adamı anlamaya çalışalım. Burada asıl anahtar kelime galiba anlamaya çalışmak. Biz bir şeyi ortaya koymalıyız ve seyirci bir şeyi anlamalı. İnsan nasıl bir yaratıktır? Hangi durumlarda nasıl davranır? Birinin neresini kurcalarsan oradan bir şey fışkırır? Bütün bunlar insanı anlamak için çok iyi bir araç diye düşünüyorum.
- Tuncel Bey'le oynamak nasıl?
- Muhteşem. O da tiyatrocu tabii, şimdi biraz 'Yoruldum, artık tiyatro yapmayacağım,' diyor ama bilmiyorum, ben yarın öbür gün Tuncel Ağabey'i ikna edebilirim. Çünkü o delikanlı Tuncel Kurtiz, hiç yorulmaz. Yaş alır sadece, hiç yaşlanmaz. Tiyatro bizim gerçekten kendimizi bulduğumuz yer. Tiyatro olmasa ben sıyırırdım diye düşünüyorum.