Caz Festivali bahanesiyle, uzun yıllar sonra Afyon'u yeniden görebildim. Ve son yıllarda gezdiğim hemen tüm Anadolu kentleri gibi, buraya da âşık oldum! Aslında Afyon kendini hemen ele veren kentlerden değil. Hele gece varırsanız... Gerçi kente giriş rahat ve düzenli: Gecekondu veya tamirhaneler arasından değil, görkemli oteller ve alışveriş merkezleri arasından geçerek giriliyor. Üstelik caddeleri geniş, binaları düzenli, yeşilliği bol. Ama kişiliği hemen ortaya çıkmıyor. Onu daha sonra görüyorsunuz: Gündüz gözüyle... Önce 226 metre yükseklikte bir kartal yuvası gibi duran ve kente yukardan bakan Hitit kökenli tarihi kalesi... Biraz ötede, tümü yeşil alan ve piknik yeri olan, sadece tepede bir tesis bulunan Hıdırlık Tepesi. Ama özellikle kalenin çevresindeki eski semtleri gezince şaşkınlık başlıyor. O eski Afyon evleri, birerikişer değil, yüzlercesi art arda karşınıza geliyor. Hemen hepsi onarılmış olan, sadece bir sokak değil koca bir yaşam alanı oluşturan güzel, kişilikli eski Türk evleri. Sonradan Afyon valisi Haluk İmga'yla konuşurken, sayılar da ortaya çıktı: 420 kadar eski ev varmış, bunlardan 173'ü onarılmış, yakında bu sayı 200'e çıkacakmış. Önceki vali Muzaffer Dilek döneminde başlatılan onarım kampanyasını, sayın İmga da aynen sürdürmüş. Başvuranlara devlet yardım elini uzatıyor. Kimileri kamuya açılıyor, çoğu özel mülkiyette kalıyor. Devletin istediğinde neler yapabileceğine parlak bir örnek... Ayrıca, biri Selçuklu döneminden (13. yüzyıldan) kalma, 40 adet ahşap sütun ve sütun başlıklarıyla göz alıcı Ulu Cami olmak üzere birbirinden güzel camiler, hamamlar, müzeler, Afyon'u eski dönemlerin atmosferini yaşamak için ideal bir kent haline getiriyor. Gedikpaşa Cami-Külliyesi, Ot Pazarı Camii gibi büyüklerin yanında, Hisarpaşa semtini gezerseniz görebileceğiniz Keçe Pazarı, Arapdede Camileri gibi küçük, ama çok sempatik olanları da var. Bu semtte ayrıca atölyeler, özellikle ünlü Afyon bıçaklarını yapan işyerleri de göz atılmaya değer.