6 Eylül'de "Yeni Adli Yıl"ın açılışına tanık olacağız. Yargı Yılı açılış törenleri düne ait örnekleri ile hafızamızda hiç de iyi yer tutmuyor...Bir süre önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin'le sohbet ediyorduk. Konu, yargının iç dinamiklerine geldiğinde Bakan Ergin, ilginç bir açıklama yaptı. Dedi ki..."Yargı organları başkanlarının son 50 yılda verdiği mesajları inceledik. Gazete manşetlerinde şu başlıklara rastladık: 'Yargıdan tokat gibi sözler!' Kime atıyor o tokadı? Parlamentoya ve yürütmeye. Siyaset kurumu ise şamaroğlanı. Bir dönem, medya yapımı yargı tokadı, sivil-asker bürokrasi eliyle atılıyordu!"
Sanırım ilk konu, "Yeni Anayasa'nın katılımcı anlayışla" hazırlanması olacak. Tabii ki kuvvetler ayrılığının korunması gereğine işaret edilecek.
Sonra sıra, "Adalet mekanizmasının iyi işlemesine" gelecek. Her gün kamuoyuna yansıyan ve kafalarda soru işaretleri oluşturan usule aykırılıklardan dem vurulacak. Özellikle Ergenekon ve Balyoz Davaları'nda yer yer esasın bile önüne geçen uygulama aksaklıkları bir kez daha gündeme taşınacak.
Muhtemelen bir diğer vurgu, iletişimin dinlenmesindeki yasaya aykırı işlemler, usulsüz ortam dinlemeleri, illegal yöntemlerle elde edilmiş özel hayata ilişkin görüntülerin servis edilmesine odaklanacak. İnternet üzerinden yayınlanan yasa dışı ses ve görüntü kayıtlarının faili meçhul kalmaması gerektiği anlatılacak.
Tutukluluk sürelerinin makul süreyi aşacak derecede uzaması, toplumdaki kuşku birikimi ve yargıya duyulan güvenin erozyona uğraması da rahatsızlık nedeni olarak dile getirilecek.
İhtimaldir ki mahkemelerin iş yüküne, birinci sınıfa ayrılmış hakim ve savcılar dışındaki yargı personelinin özlük haklarındaki yetersizliğe değinilecek. Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığına da dikkat çekilecek.
Yargıtay ve Danıştay'da kurulan yeni dairelerin işleyiş sorunları, istinaf mahkemelerinin zamanlaması, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı, bu hakkın kullanımının yüksek yargı kararlarının temyizine dönüşmemesi gereği de beyanlara yansıyacak.
Belki de özel yetkili mahkemelerin rolü ve gerekliliği de tartışmaya açılacak.
Yargı organlarının kritik bazı kararları ile yargıç ve savcı atamaları üzerinde başlatılan spekülasyonların, bir tür "yıpratma kampanyasına" dönüştüğü savunulacak.
Siyasi otoritenin hem yasa yaparak hem de devleti yöneterek kazandığı gücün mutlaka yargı eliyle denetlenmesi gerektiği söylenecek. Millete ait egemenliğin anayasal organlar tarafından paylaşıldığı ileri sürülecek.