Mualla Özbek, Türkiye'de ilk butiği açan, ilk defileyi yapan, devlet yöneticilerinin eşlerinden ünlü sanatçılara kadar birçok kişiye elbise dikmiş bir terzi. Türkiye'ye "haute couture" anlayışını getiren Terzi Mualla'nın kızı Canan Yaka da annesinin yolunda ilerlemiş, terziliği kadar tasarımcılık konusunda da ön plana çıkmış. Canan Yaka'yla geçmişten bugüne moda endüstrisini konuştuk.
Türk markalarının artık yurt dışında da bilinirliği arttı, Türk modacılar koleksiyonlarını dünyanın önemli moda merkezlerinde sergiler hale geldi… Türk modasının gelişimine büyük katkısı olan, köşe taşı sayılabilecek noktalarda imzaları olan bir anne ve kızından bahsetmek istiyoruz.
"Ailece Türkiye'de modadaki değişime, ekonomik gelişmelerin modaya etkilerine yakından şahit olduk. Annem Adnan Menderes'in eşinden Latife Hanım'a, dönemin bütün devlet yöneticilerinin eşlerine ve sanatçılarına elbise dikmiş biri. Ben de çocukluğumdan itibaren kumaşların içinde, terzi atölyesinde yetiştim. Ancak o günden bugüne çok şey değişti, farklı bir çağ yaşanıyor. İpliğe, kumaşa ulaşmak daha kolay olsa bile artık buna önem verenlerin sayısı az. Küreselleşme, göçler, şehirleşme, her şey modayı etkiledi…"
Canan Yaka bunları derken, 1940'lı yıllarda kumaşların Türkiye'de dokunduğunu, bugün ise kumaşların Çin, Japonya, Endonezya, Tayland gibi ülkelerde çok ucuza üretildiğini belirtiyor. "1950'li yıllarda ise modada rüzgarın yönü Avrupa'dan Amerika'ya döndü. Kadınlar, Hollywood filmlerindeki kadınlardan etkilendi. Şık olmaya özen gösterirlerdi. Annemin atölyesinde palto ve tayyörde kuyruk olurdu. Atölyenin kapısından girdiğimde içerisi buram buram parfüm kokardı" diye anlatırken, 60'lı yıllara geçiyor ve "1960'larda ise defile dönemleri başladı. Annem Mualla Özbek, çok önemli defileleri imza attı. Ajda Pekkan, Gönül Yazar, Behiye Aksoy, Müzeyyen Senar gibi çok büyük isimlerin sahne kıyafetlerini de dikmiştir. Atölyesinde ünlü sanatçıları ve devlet erkanını ağırlardı. Ancak bir yandan da ihtilal sonrasında ülke genelinde ekonomik kriz yaşanıyordu. Annem de bir ilki gerçekleştirip İstanbul Harbiye'de bir hazır giyim dükkanı olan Mualla Butik'i açtı" diye sözlerine ekliyor.
Yerli kumaş üretimi sona erdi
Ancak tüm dünyayı etkileyen ekonomik krizlerin, savaşların, sanayinin ve teknolojinin gelişiminin modayı çok etkilediğini özellikle belirten Yaka sözlerini şöyle sürdürüyor: "1980'lerde Özal dönemiyle birlikte ithalat ihracat başlayana kadar kumaş bulmak zordu. Bursa ve Adana'da kumaş üreten İpeker, Altınyıldız, Kula Kumaş gibi fabrikalar vardı. Beyoğlu'nda üç-dört mağaza vardı kumaş satan. Bunlar da Bursa'dan alırlardı kumaşlarını. Her istediğimiz kumaşı da bulamazdık. Avrupa'ya giden müşterilerimiz kumaşlarını getirirlerdi. Çok çeşitli kumaş yoktu ama o dönemde el işçiliği yapan usta çoktu."
Ünlü modacı, bir zamanlar düğmecilerin, vatkacıların, şapkacıların olduğunu ve şimdi kumaşın var olduğunu ama el işçiliği yapan usta bulunmadığından yakınıyor.
Ekonomik kriz arttıkça gösteriş artar
Sporda, sanatta ve modada bizi temsil eden isimler ülkemizin yüz akı. İşte bu nedenle Mualla Özbek ile başlayan "Houte Couture" algısını, günümüze kadar yaşatan ve başarıyla sürdüren Canan Yaka; "Bildiğiniz üzere ben ve ailem Türkiye'de çok uzun bir dönemde modanın, dikişin içerisinde yaşadık ve ekonomik süreçlere tanıklık ettik. Dolayısıyla annemin dönemindeki moda ekonomisini ve günümüze gelene değin, yaşanan değişimleri de iyi analiz etme fırsatı buldum" diyor.
Canan Yaka konu 80'li yıllara gelince şöyle anlatıyor; "1980'lerle birlikte tişörtler taytlar girdi hayatımıza… Tarih boyunca da moda ekonomik gidişattan ters orantılı olarak etkilenmiş. Tarih boyunca kıyafetleri analiz ettiğimizde 1600'lerde Avrupa'da kıyafetlerin çok gösterişli olduğunu görürüz. Bu bir şekilde giysilerin gücüyle yaşanan ekonomik zafiyetin kamufle edilmesi şeklinde yorumlanabilir. Kabarık etekler, korseler, uzun zaman harcanan dış görünüm, yaşanan olumsuz döneme karşın, içgüdüsel olarak modacıların yarattığı bir iyi hâl dengesi şeklinde algılanıyor."
Ardından şöyle bir örnek veriyor; " Mesela ABD'de "kırmızı ruj"un yaygınlaşması ekonomik buhranın işareti olarak görülüyor. İşin ilginci; kırmızı ruj, bu dönemlerde daha da kalın bir tabaka halinde sürülüyor dudağa. 11 Eylül saldırılarının ardından tüm dünyada özellikle de Amerika'da kırmızı ruja ilginin arttığı yönünde araştırmalar bulunuyor. Özetle, toplumsal olarak yaşanan her değişim modayı ve tasarımcıyı da derinden etkiliyor ve çizgileri belirliyor. Türkiye'de de 1980'lerdeki zor günlerde kadınlar daha gösterişliği giyinmeye başladı."
1990'larda ise özel televizyonlar arttıkça, insanlar farklı dünyalara daha kolay ulaşabilir hale geldiğini anlatan Canan Yaka; "Uluslararası tekstil markaları da Türkiye pazarına akın ettiler. Bugün ise devir internet devri… Herkes her şeye ulaşabilir halde. Bu bizim gibi haute couture çalışanlar için dezavantaj olarak görülse bile herkesin artık kendi tarzını yaratmak istemesi bir avantaj" diye sözlerini sürdürürken, önceden bir elbiseden sadece bir kişide olduğunu, şimdi çok daha ucuz fiyatlara bu tür giysilere ulaşmak son derece kolay olduğunu vurguluyor.
Konu genç modacı ve tasarımcılara gelince Yaka; "Türk modacılar da bu süreci çok iyi değerlendirdiler. Zaman zaman genç arkadaşların defilelerini izliyorum. Genç tasarımcılar kendilerini yetiştirdiler, ufukları çok geniş. Pek çok tasarımcımızın adının dünyada yer bulacağı kanaatindeyim" diyor.
SİNAN ÖZEDİNCİK