Son
yıllarda Avrupalıların cinsellik üzerine neler yaşadığına hiç tanık oldunuz mu? Aslında Avrupalılar artık sevişmekle ilgilenmiyor. Hele belli bir yaşın altında olanlar... Onlar cinselliği tüketti ve son dönemde iki uca yönelmeye başladı. Bir kısmı uyuşturucu almak ve uçmaya çalışmakla meşgul. Diğerleri tek eşli olup erken yaşta evlenip, en az üç-dört çocuk doğurarak bir aile kurma peşindeler... Ya biz? Biz Türkler ise Avrupalı kadın ve erkeklerden birkaç adım gerideyiz. Cinselliğimizi hâlâ yeni keşfetme aşamasındayız. Bu uğurda adeta kendimizi kaybettik. Genç kızlarımız henüz 15-16, hatta belki daha erken yaşlarda erkekleri cinsellikleri, bedenleri, seksi oyunlarıyla elde etmeye çalışıyor. Bu kadar erken yaşta yaşanan cinsellik oyunları, elbette ki hem kafalarına hem de bilinçaltlarına hatalı bilgi ve inanç kalıplarını yerleştiriyor. Erkeklerse böylesine büyük bir bolluğun içinde, herhangi bir kadınla derinlik kurmadan, sorumluluk almadan, tek eşli olmak için bir zorunluluk hissetmeden, evlilik kurumundan uzak durarak yaşamaya devam ediyor. Tıpkı Avrupalıların bir süre önce yaptığı gibi... Onların hükümeti, nesillerinin devamını sağlayamadıkları için gençlerin evlenip çocuk doğurmasını teşvik etmek amacıyla vergi indirimine bile gidiyordu.
SINIRLARA DOĞRU GİDİYORUZ
Neyse ki bizde çocuk sıkıntısı yok... Sadece genç nesil kadın ve erkekler deliler gibi cinselliklerini yaşayıp kendi sınırlarını keşfediyor. Nasıl keşfetmesinler ki? Öylesine uzun süreler kız çocukları bastırıldı ki... Onları bir dolu ayıp ve günahlarla büyüttük. Sokakta gülmelerine, dekolte giymelerine, masum flörtler etmelerine, dişi olmalarına izin vermedik. Erkeklerin dikkatini nasıl çekerler, onları nasıl etkilerler, keşfettirmedik. Erkekler ile yatağa girmenin 'vermek' olarak adlandırıldığı ender toplumlardan biri olduk. Erkekler ise bunu almak için çok fazla nazla, gerçekdışı, doğal olmayan itirazlarla, yasaklarla savaşmak zorunda kaldı. Sonunda ip inceldiği yerden koptu. Artık sokakta yürürken gördüğünüz pek çok genç kızın parayla yaşlı erkeklerin elinde oyuncak olabileceğini; kerli ferli, kıllı, bıyıklı erkeklerin gay olabileceğini; küçücük kızların elindeki erkeği tavlamak için yatağa kolayca girdiğini ve seksi oyunlar oynayarak onu elinde tutabileceğini sandığını biliyoruz. İnternetten tanışıp bir gecede yatağa girilebildiğini ve pek çok genç kızın ailesinin bundan haberdar bile olmadığını da... Siirt'te çocuklarımız arasında yaşanan son olaylar, bu işin ne kadar korkunç boyutlara ulaştığını gösteriyor. Avrupa'nın yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Sevişmek ayıp değil, ama biz sevişmeleri tüketmeye başladık. Ne erkekler ne de kadınlar, cinselliğin aslında derinleşmek ve tanrıya varmak için yapıldığını artık hatırlamıyor. Belki bunu hiç öğrenmemiştik. Çünkü onu hep yargılıyorduk. Kötü ve yasak olarak algılıyorduk. İşte bu kadar bastırılan bir toplumun internet gibi serbest ve gizli bir ortamda neler yapabileceğini şimdi görüyoruz. O baskı ve kontrolü kaybettiğimiz ilk dakika, aşırı uçlara, sınırlara doğru gidiyoruz.
SEVİŞMEK DERİNLİK GEREKTİRİR
Sevişmek, sadece bedenlerin birleşmesi demek değildir. Derinlik gerektirir. Sadece şehvet değil, tutku, sevgi, şefkat, aşk, güven, teslimiyet de gerektirir. Aynı frekansta olan kişiyle yaşanması gerekir. Çift birbirini sadece bedensel değil, duygusal, zihinsel ve ruhsal olarak da doyurmak ister. Birbirindeki en güzel yanlara odaklanır ve onları vurgular. Tıpkı Tantra uygulamalarında yapıldığını anlattığım gibi... Ve bunlar yapılırsa, öylesine büyük bir haz oluşur ki, günübirlik ve sorumluluk almadan yapılan, sadece şehvet ve tutkuyla yapılan sevişmelerden çok ama çok daha yüksek bir orgazma ulaşılır. Hatta bu öylesine büyük ve derin bir bağ kurar ki, hem kadın hem de erkek asla başka birine bakmayı istemez. Kendiliğinden ve doğal olarak, isteye dileye sadakat duygusu oluşur. Herhangi bir zorlamayla değil, kendiliğinden ve isteyerek sadakat oluşur... Oysa derinleşmeden yapılan sevişmeler, ne erkekleri kadına bağlayabilir ne de çifti uçurabilir.... Onun yerine şu fantezi senin, bu sınır benim deneme tahtasına dönersiniz. Kısa, anlık ama daha sonra kendinizi kötü hissettirebilecek deneyimlerle kalırsınız. Hadi diyelim bu deneyimlerden hoşlandınız, sonu olmayan, beklentilerinizin karşılanmadığı, hep bir boşluk ve yarım kalmışlık duygusuyla yaşadığınız bir partneriniz olur. Adını ilişki bile koyamazsınız. Hazlar küçülür... Boşluklar büyür... Bir gün bir bakarsınız, biz de Avrupa gibi, sevişmeleri tüketmişiz...