Müzik dünyasında farklı bir duruşu olan isimlerden biri Aydilge Sarp ya da hepimizin bildiği isimle Aydilge... 2006 yılında burslu okuduğu Başkent Üniversitesi'ni hem bölüm, hem de tüm üniversite çapında birinci olarak bitirdi. Ardından İstanbul Üniversitesi'nde Radyo-TV-Sinema alanında yüksek lisansını tamamladı. Sekiz yaşında TRT Ankara Radyosu Çocuk Korosu sınavlarını kazanan ve 15 yaşına kadar Türkiye'nin ilk Türk Sanat Müziği korosunda yer alan Aydilge, yaptığı sayısızı dizi yıllardır Türkiye'nin en sevilen müzisyenlerinden... Ünlü şarkıcı kısa süre önce Birol Namoğlu ile yayınladığı
Parmak İzlerin şarkısıyla yeniden gündemde... Biz de şarkıyı vesile ettik ve Aydilge ile başarılı akademik kariyerinden başlayıp müzikal yolculuğuna uzanan etkleyici yaşam öyküsünü konuştuk...
- Son şarkınız Parmak İzlerin gerçekten büyük bir başarı yakaladı. Şarkının hikayesini dinleyebilir miyiz biraz?
- Yaşama sevinci yara almış insanlara "Merak etme seni duyuyorum ve hissediyorum. Yalnız değilsin" diyebilmek arzusuyla besteledim bu şarkıyı. Bu besteyi en çok Birol'un sesine yakıştırdım. O da çok sevdi parçayı ve sözleri birlikte yazdık.
- Bu şarkı, aynı zamanda sizin geçmişinizden de izler taşıyor. Genç yaşta yaşadığınız bir şiddet eylemi ile ilgili içinizi döküyorsunuz şarkıda. Yıllar sonra bunu anlatmakla ilgili sizi tetikleyen neydi?
- Şiddetin her türlüsüne karşı olduğunu söyleyen çok. Ama bunu uygulayan neredeyse yok. Bu şarkı aracılığıyla kendi içime dönüp baktığımda 16 yaşımda yaşadığım korkunun izlerinin hala içimde olduğunu fark ettim.
-
Tam olarak ne yaşamıştınız?
- 16 yaşındaydım. Bir yaz tatili... 18 yaşında bir çocukla tanıtım. Arkadaşça konuşuyorduk. Ancak bir akşam kumsalda otururken bana farklı şekilde yaklaşmak istedi. Ben kendimi geri çektim ve tepki gösterdim. Ben tepki gösterince o sinirlendi. Bana "Sana kelebeğimi göstereyim o zaman" dedi. Ben de o kadar safım ki... Normal kelebek sanıyorum beni üzdüğü için gönlümü kazanmaya çalışıyor sanıyorum. Oysa o cebinden kelebek ismimli kesici aleti çıkardı. Bana doğru sallamaya başladı. Ödüm koptu tabii ki. Yerimden fırladım ve kaçmaya çalıştım oysa o beni bileğimden yakaladı. Düştüm. O an uzaktan yaklaşan insanların sesini duyduk. Beni bıraktı ve ben de koşarak uzaklaştım.
MÜZİK ŞİFAM OLDU
- Gerçekten zor anlar... Neler hissettirdi bu yaşadıklarınız sizde?
- Utandım, sanki suçlu benmişim gibi... Aileme bile söyleyemedim. Şikayette bulunmam gerekirdi aslında. Hep aklımdan ya başka birine daha kötü bir şey yaptıysa diye geçiyor. Sustuğumuz her şiddet olayında, aslında başka bir insanın zarar görme ihtimalini artırıyoruz. O yüzden İçişleri Bakanlığımızın çok değerli bir uygulaması var. Kadın Destek Uygulaması (KADES). Tehlike altında olan tüm kadınlar, uygulamayı indirerek, akıllı telefonları üzerinden yapacakları ihbarlarda hızlı bir şekilde bu iş için kurulan Kadın Acil Destek İhbar Sistemi'ne ulaşabiliyorlar. Bu uygulama sayesinde kolluk birimlerlerine ulaşarak yardım alabiliyoruz ve ortalama beş dakika içinde geliyorlar.
- Yalnız Değilsin adlı şarkınızı pandemi döneminde yeniden düzenleyip çok özel bir kliple tüm fedakar sağlık çalışanlarımıza armağan ettiniz. Bu süreci anlatır mısınız biraz?
- Ben çok hasta bir çocukluk geçirdim. Astım nöbetlerim, spastik bronşit ataklarım nedeniyle nefes alamazdım. O yüzden çok fazla oyun oynamak, dışarı çıkmak gibi bir şansım veya oyun arkadaşım da yoktu. Hatta en yakın arkadaşım bana sürekli su buharı ve oksijen üreten mavi makineydi. O yüzden bu virüsden dolayı nefes alamayan insanların ne yaşadığını çok iyi biliyorum. Nefes alamadığımda ben "hava hava" diye o makineye koşardım. Müzik, şifam olmuştu gerçekten. Plastik makinem, doktorlarım ve aşkla şarkı söyleyen çocuk kalbim, el ele verip ciğerlerimi iyileştirdiler. Ben onlara bir şarkı hediye etmişim, çok mu...
- Yalnız Değilsin şarkınızın sizde ayrı bir yeri daha var değil mi?
- Evet, ben ilk albümümü çıkadığımda yaptığım müzik çok alternatif bulunmuştu. Kimseye sesimi duyuramadığım için nasıl devam edeceğimi bilemiyordum. Tam depresyona girmek üzereyken kanser hastası bir genç kızdan bir e-mail geldi. Geceleri hastanede yatarken çok korktuğunu ama
Yalnız Değilsin şarkısının klibini izlediğinde çok rahatladığını söylüyordu. Şarkıyı dinlerken şarkıyı sanki ben ona söylüyormuşum gibi hissettiğini ve uykuya dalabildiğini ve bunun için çok teşekkür ettiğini yazmıştı. O anda yaşadığım duyguyu size anlatmam mükün değil. O kız, benim ona yardım ettiğimi sanıyordu. Ama asıl o bana yardım etti. O bir kişi için, bir kişi bile korkmadan uyuyabilsin diye müzik yapmaya hep devam edeceğim... Sonsuza dek.
MÜZİĞE TÜCCAR GİBİ BAKMIYORUM
- Üniversiteyi dört sene burslu okuyup, ardından İstanbul Üniversitesi'inde yüksek lisansınızı tamamladınız. Bu kadar kıymetli bir akademik kariyer, biraz müziğin arkasında mı kaldı sizce?
- Bence akademik kariyer müziğin düşmanı ya da zıttı değil, yoldaşı. Müzik camiyası ile ilgili ön yargılardan dolayı uzun süre "Müzik piyasasında ne işin var? Çok kirli bir camia" diyen çok oldu. Bence o kir her sektörde var. Ve müzik sektöründe var olan kire bulanmadan da müzik yapabilirsiniz. Ben yapabildiysem sizler de yapabilirsiniz.
- Pek çok diziye yaptığınız müzikler hep büyük başarı elde ettiniz. Bunun sırrı nedir?
- Hakiki, samimi bir müzik yapmaya çalışıyorum. Tüccar gibi bakmıyorum ben. Benim için müzik, müziktir. İster dizide, ister konserde, ister radyoda olsun. Yeter ki hakiki olsun...
PAHALI ÇİZMELER BİR ŞARKICIYI DEĞERLİ YAPMAZ
- Gençlere işinizle, kariyerinizle ve Yeşilay gibi kurumlarla yaptığınız çalışmalarla örnek oluyorsunuz. Zor mu gençlere örnek olmak?
- Ne yazık ki sanatçıların bağımlılık yapan maddeler kullandığı ve dejenere bir yaşam sürdüklerine dair sahte bir algı var. Hayatımda alkol kullanmadım, sigara içmedim. Bu şekilde yaşamayı seçmiş olmam beni daha az yaratıcı, daha az özgür kılmadı. Bizi yaratıcı kılan kalbimizdeki güçtür.
- Şarkılarınızda genel olarak maddiyat yerine manevi değerleri ön plana çıkarıyorsunuz. Z kuşağı bunlara önem veriyor mu?
- Yaşadığımız çağda bir insanın ne kadar çok takipçiye sahip olduğu, ne kadar ünlü ve zengin olduğu kişiliğinin önüne geçmiş durumda. İnsanın kendini değerli hissedebilmesinin koşulu satın aldıklarına göre ölçülüyor. Sanki bir pazardayız ve like'landıkça değeri artan bir metaya, eşyaya dönüşmüş durumdayız her birimiz. Bundan kendimizi korumamız gerekiyor.
- Peki gençlerin son dönemde sosyal medya fenomenlerini örnek aldıklarını görüyoruz. Bu konudaki fikriniz nedir?
- Tüm dünyada bazı değerler birbirine girdi. Değerli ve pahalı iki farklı kavram. Bir ürünün pahalı olması, onun değerli olduğuna gelmez. Bir şarkıcının pahalı çizmeler giyiyor, son model arabalar sürüyor olması da onun değerli bir insan olduğu anlamına gelmez. Bir insanın popüler olması, onun bir karakteri olduğu anlamına da gelmez.