Kim başlattı, nasıl oldu, bunlar bizim başımıza nasıl geldi bilmiyorum ama bir yerde ayarlarımız bozuldu ve erkek vücudunu metalaştırdık...
Önce dizilerde soyunmaya başladılar. Olur olmaz sahnede ya o tişört çıkarıldı ya da gömlek değiştirme sahneleri ağır çekimde 10 dakika boyunca izlettirildi ekran başındakilere...
Denklem basitti aslında, izleyici istiyor, o sahnelerde reyting fırlıyordu... Alan memnun, veren memnundu yani!
Bu durumu Furkan Palalı, kendisiyle yaptığım bir söyleşide detaylı bir şekilde ifade etmişti. Demişti ki Furkan, "Gömleğimi çıkarmak için 54 gün kampa girdim..." Evet yanlış okumadınız bir sahnede gömlek çıkaracak ve kaslarını gösterecek diyeydi bu çaba... 'Ne diyeyim emeğine sağlık Furkan' diye kalakalmıştım... 'Gömlek çıkarma kampı' dediği şeyi detaylı anlatmaya başlayınca, benim şaşkınlığım daha da artmıştı. Şöyle açıklamıştı süreci:
"Günü gününe, çok detaylı ve zor bir antrenman programıydı. Sabah, akşam yatacağım saat belliydi, beslenme düzenim netti. Kusursuz ilerlemesi gerekiyordu. Çünkü dizi başladıktan birkaç bölüm sonra hikayenin içinde üstümü çıkarmam gerekiyordu. Buna hazırlanmak zorundaydım. Tatlı, alkol yok. Ara öğünde yiyeceğim bademin sayısı bile belli, bir fazla olamaz. Son dört günde de su orucu yaptım o sahnenin çekimine kadar. Çekim günü sabahı karbonhidratla patlattım vücudu..."
Sanırsın big bang! Öyle detaylı bir çaba. O gün bana bir aydınlanma geldi, fark ettim ki erkekler metalaştırılmaktan gayet memnun. Biz kadınlar gibi bunu dert edinmiyorlar... Bu tezim son bir haftada magazin basınını meşgul eden biri Türk, diğeri İtalyan iki oyuncunun yaşadıklarıyla doğrulandı.
Önce Michele Morrone ülkemize giriş yaptı. Kendisi İtalyan model, aktör ve şarkıcı. Kağıt üstünde yok yok adamda! Ama icraat olarak imza attığı yegane iş 365 Days isimli erotik filmden hallice bir yapımın başrol oyunculuğu...
Adam bir klinikle reklam anlaşması yapmış, tamamen 'duygusal' nedenlerle İstanbul'a gelmiş. Oysa bizim ona şehir olarak bir evlenme teklif etmediğimiz kaldı. İstanbul'da havaalanında karşılanmasından, akşam lüks bir teknede Boğaz turu eşliğinde yemeğe kadar Türk misafirperverliğinin binbir çeşidi gösterildi kendisine. En son Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne adı lazer ışıklarla yansıtıldı ki bunun bir sonraki aşaması tektaş bir yüzükle evlenme teklifi! Şimdi bu adam gömlek ve diğer aksesuvarlarını çıkarmak için 365 gün kampa girse yeridir. Oscar alsa sittin sene bu ilgiyi göremez!
Gelelim metalaştırılmaktan gayet memnun Türk oyuncumuza. Şükrü Özyıldız... Oyunculuk eğitimi olan, birçok tiyatro, film ve dizide rol almış biri Şükrü. Başarılarıyla parlayan bir isim. Ama izleyiciyi kesmiyor, onlar kas görmek istiyor! Şükrü de bu oyuna geliyor anlaşılan. Her şey Şükrü'nün yaz tatili için plaja inmesiyle başladı. Son olarak rol aldığı Akıncı dizisi gereği gayet fit görünen Şükrü, her adımıyla haber oldu. Şükrü plajda, Şükrü iskelede, Şükrü denizde temalı haberlerin ana konusu elbette kaslarıydı...
Sonunda galiba o da dayanamadı bu haberlere, 'Alın size kas' deyip fotoğrafını paylaştı. Yanında koca göbeğiyle bir Buda heykeliyle... Ama Şükrü bu da olmadı sanki.
ŞU ŞAMPANYALARDAN BİZE DE GÖNDERİN DE YIKANALIM
Günaydın'ın kıvrak zekası ve keskin kalemiyle her köşe yazında merak uyandıran ismi Ömer Karahan, Bodrum'da lüks teknelere şampanya yetiştirilemediğini yazmış. Çok özendim bu duruma. Ama içmek için değil! Gümbet'teki evimize önceki gün geldim bir baktım ki su akmıyor, 'Olabilir birkaç saate gelir' diye rahatlattım kendimi. Yok gelmedi arkadaşlar. Tam olarak 48 saattir damla su yok! Belediye burada bitmiş okeye dönüyor. Ömer senden ricam, şu tekneklere su gibi şampanya akıtan işletmecilere söyle de Gümbet'e de yollasınlar o şampanyalardan. Biz de su niyetine yıkanalım onlarla...
FOTOĞRAF VAR YORUM YOK
Hayatı sosyal medyada yaşananlar ve gerçekler diye ayırmaya karar verdim, özellikle Marmaris ve Manavgat'taki yangınlar sonrası. Çünkü sosyal medyada gösterilenler ve onlara verilen tepkilerle, gerçekler arasında dağlar kadar fark var. Çok yakın bir aile dostum Muğlalı. Biz de onun sayesinde, Marmaris ve koylarını tanıdık, sevdik. Bizi ailesinin içine soktu, babasıyla, kuzenleriyle akraba gibi olduk. Ve bu sırada onun sayesinde sadece yerel halkın bildiği rotaları tanıdık ama tek bir şartla, bu rotaları yazmayacaktım, gazeteciliği bir kenara bırakacaktım. Saygı duydum bu duruma ve SABAH Tatil Eki için Marmaris rehberi yaparken bile, özellikle isimlerinin yazılmasını istemeyen aile işletmelerini 'adı bende saklı' diye anlattım.
Bu kadar yakınım yani şehre. Yangınların ardından bu güzel aileyle, aile büyükleri Taner Amcamın bizi ağırladığı Muğla Karabağlar Yaylası Keyf Oturağı'nda bir araya geldik. Söz yangınlardan ve elbette Şahan Gökbakar'dan açıldı.
Anladım ki, sosyal medyada bir halk kahramanı olan Şahan, Muğlalıların gözünde sadece kendi derdine düşmüş biri. Bunda yanlış bir şey elbette yok, herkes malını korumak ister. Ama sözde kahramanlık taslamak biraz oralılara ayıp oluyor sanki. Hatta benimle bir fotoğraf paylaştılar, fotoğrafta Şahan Gökbakar'ın evinin olduğu koy var. Koyun dört bir yanını dev alevler sarmış ve tek bir sahil güvenlik gemisi. Bilin bakalım o gemi kimin evinin üstündeki yangını söndürmeye çalışıyor? Tabii ki en çok bağıranın! Fotoğraf ortada yorum sizin!