Eski Mısırlılar, duvarlara çizdikleri sanat eserlerini ve mezar taşlarındaki resimleri için, realgar olarak bilinen turuncu bir minerali kullanmışlardır. Bu renkli mineral, aynı zamanda bir zehir olmasıyla dikkat çekmiş ve tehlikeli kabul edilmiştir. Çinliler realgar denilen bu maddeden, tıp alanında ve ilaç yapımında yararlanmışlardır. Eski Romalı ressamlar, altın tonlarında pigment veren ve sarı-turuncumsu bir renk almayı sağlayan orpiment isimli başka bir toksik minerali resimlerinde kullanmışlardır. Bu canlı ve sıcak renk, yüzyıllar boyunca sarı-kırmızı olarak bilinmiştir. Rönesans ile birlikte Avrupa'da,1500'lü yıllarda, "turuncu" olarak isimlendirilmiştir.
Turuncu rengi, çeşitli boyalarla yapmak için uygulanması gereken yöntem çok basittir. Ana renkler arasında değil, ikincil renkler arasında yer alır. Bu rengi elde etmek için yapılan karışımda olması gerekenler sarı ve kırmızıdır.
Söz konusu iki ana renk birleştirilerek güzel ve canlı bir turuncu ortaya çıkar. Kırmızı ve sarının eşit miktarlarda olması, orta koyulukta bir renge ulaşmayı sağlar. Fakat bazı durumlarda, sadece sarı ve kırmızıyı karıştırmak istenilen sonucu vermeyebilir. Çünkü renklerin her birisi çeşitli derecelerde sıcaklığa sahiptir, bu da turuncunun tonu üzerinde söz sahibi olmayı sağlar.
Sıcak kırmızılar zengin ve yoğun olmalarının yanı sıra, turuncumsu görünme eğilimindedir. Soğuk tonlu sarılar ise yeşili anımsatırlar. Eğer özel bir turuncu tonu isteniyorsa, karıştırılan kırmızı ve sarının göz önünde bulundurulması önemlidir.
Turuncu rengin karışımını yaparken kullanılan kırmızı ve sarı çeşidi değiştirilerek farklı tonlar yaratılabilir. Örneğin kadmiyum sarısı ile alizarin kırmızısı güzel bir turuncu meydana getirir. Bu turuncu kadmiyum kırmızısı ile karıştırılmış bir renge kıyasla daha az parlak ve sıcak tonludur.
Kadmiyum kırmızısı ve alizarin kırmızısı, birbirinden ton bakımından farklı iki kırmızıdır. Bu nedenle turuncuya, alizarin kırmızısı eklenmesi daha soğuk bir renk almayı sağlar.