Yılların Nur Koçak'ı Hoca Ressamlarımız sergisinde karşımıza Ayşe Nur Koçak olarak çıktı.
Hoca olunca göbek adına mı ihtiyaç duyuldu acaba? Görkemli olsun diyerek...
Hoca Ressamlarımız sergisi yapıp ressamlarımızın hocalıklarını vurgulamak yerine onların bağımsızlıklarını vurgulayan sergiler yapsak...
Sergide Mehmet Güleryüz de var. Mehmet Güleryüz, hep akademiye nasıl karşı olduğunu anlatmaz mı?
Onu da hoca ressam yapmak ona da haksızlık değil mi?
Hoca Ressamlarımız kulağa da hoş gelmiyor, insanın dersi, sergiyi kırası geliyor!
Urban kafede geçtiğimiz pazartesi günü tarihi bir gün yaşandı.
Necmi Sönmez'in girişimiyle büyük romancı Leyla Erbil'e bir masa ithaf edildi.
Masanın dekorasyonunu Necmi Sönmez elleriyle kendisi yaptı.
Erbil'le gittikleri Arkeoloji Müzesi biletinden, o gün yolda rastladıkları bir kuş tüyüne... Erbil'in fotoğraflarından kitap kapaklarına...
Leyla Erbil, bir hikâyesinde Urban olmadan önce Trianon Pastanesi olan mekânı anlatıyor.
Erbil, o gün ona ithaf edilen masasına oturarak kitaplarını imzaladı. Eski Trianon günlerini anlattı.
Erbil, Trianon'a bazen Sait Faik'le gelirmiş.
Leyla Erbil hep çikolatalı o pastadan yer, Sait Faik bir an önce içki içmeye gitsinler diye Erbil'in gözünün içine bakarmış.
Necmi Sönmez, Borusan'ın yeni adresinde küratörlüğünü yaptığı serginin katalogunda bir yazı da Leyla Erbil'den istemiş.
Necmi Sönmez'in edebiyata olan tutkusunu çağdaş sanat alanında başka kimsede göremiyorum. Keşke görsek...
Sema Moritz, Roxy'de 21 Nisan'da Tepe Tepe İstanbul'u söyleyecek. Biz de kendisini tepe tepe dinleyeceğiz.
Salı sabahı günün erken saatlerinde havalimanı sergi açılışı gibiydi. Londra'ya Sothebys müzayedesine gidenler sayesinde...
Türk koleksiyonerler Londra'dan Türk resmi almayı pek havalı buluyorlar sanırım...
Louis Vuitton'ı Nişantaşı'ndaki mağazasından almayı havalı bulmadıkları gibi mi?
Ezgi Başaran, geçen haftaki yazısında Ebru Özdemir'in koleksiyonuna yüklenmiş. Haksızlık etmiş.
Cer Modern'in açılışında sevinçten gözleri dolan bakan, o koleksiyon olmasaydı, müzenin boş duvarlarına bakıp üzüntüden ağlayacaktı çünkü.
1974'lü bir kadın koleksiyonerin genç koleksiyonundan bir sanatçının dünü, bugünü ve yarınını işaret etmesini beklemek son derece sıkıcı.
Genç bir koleksiyonerin koleksiyonu yerine bunu İstanbul Modern'den beklesek yeridir ama...
Ebru Özdemir'in o taze koleksiyonu, İstanbul Modern'in Avrupa'ya da götürdüğü son alımlarından oluşan koleksiyonuyla rahatlıkla da yarışır.