Efendim, yazdıklarımı yakından takip eden okur dostlarımın bir kısmı, beni okurken, sanki 'Bir tosun adım adım nasıl delirir' temalı bir Kafka hikâyesini okuyormuş gibi hissettiklerini belirtiyorlar, muzip edalarla. Entelektüel bir ambiyans, değil mi? Ama hayır efendim, ben sadece bir milletin nasıl delirdiğini kayıt altına alıyorum, arada ben de deliriyormuş gibi görünüyorum. 'Almanya yenildi, biz de yenilmiş sayıldık' gibi bir şey. Evet, bildiğiniz delirme... Misal, Yemekteyiz başladığı günden beri bunca tuhaf insanı bulmakta hiç zorluk çekmiyorlar, onları her gün iki vakit kapıştırabiliyor ve gün sonunda karşılıklı göbek attırabiliyorlar. Böyle bir memleket ancak Arif Verimli açısından verimli bir memlekettir.
HİS ŞAMPİYONU TUNA KİREMİTÇİ
Sonra, daha düne kadar birbirlerine kutu açtıran, 20'den, 30'dan geri sayan, el ele tutuşup telepatik ve romantik kutu olaylarına giren sevgi yumağı Acun cemaati, şimdi birbirlerine rakip oldukları ıssız ada yarışmasının ilk haftasında birbirlerini doğrayacak hale geldi. Issız adanın büyük ödülü 500 bin lira ve bir kişi kazanacak ya, haliyle herkes birbirine dalıyor. Bu arada Acun Bey hakikaten, entegre tesis gibi bir yapım şirketi kurmuş, aynı yarışmacılardan birkaç program çıkarabiliyor. Kendi rızasıyla 'İbrahim Truman'lar haline gelen bir topluluk! Kameralar önünde yiyorlar, içiyorlar, balık tutuyorlar, hatta çift oluşturuyorlar. Böylelikle, Acun Laboratuarı denekleri olarak, istendiği taktirde, bir sonraki Dharma projesi için kendi aralarında izdivaç formatına da uydurulabilirler pekâlâ... Sonra hep beraber bir Ayşegül serisi olarak, 'Acungiller İlişkide' programına geçiş yaparız, olur biter. Mis gibi... Tabii bizim memleketimizin 'ilişki'yle kurmuş olduğu ilişki de başlı başına bir sorunlar yumağı. Hayır, iki haftadır süre giden acayip haberleri anıp tatsız anılarınızı canlandırmak niyetinde değilim. Hop kültürümüzün ünlü simalarının takıldığı oltalar acayibime gitti de, müsaadenizle kamuya açık şaşıracağım. Evet kıymetli okur, geçen hafta İstanbul polisinin, üç yabancı kadının yönettiği fuhuş çetesini Fatih'ten Etiler'e 61 adrese yapılan baskınla çökerttiği haberleri çıktı medyada. Mehmet Ali Erbil, Tuna Kiremitçi ve Kenan ile Ozan Doğulu biraderlerin isimleri 'müşteri' olarak geçmeseydi, çok da önemsemezdim açıkçası. Neticede, fuhuş deyince, giderek büyüyen bir 'sektör'den söz ediyoruz artık. Tabii ben böyle şeylere asla inanmıyorum ama bilhassa Tuna Kiremitçi'nin adı hep çok acayip haberlerde geçmiyor mu? Hani, kendisini tanımam, sadece söyleşilerdeki o derin, his şampiyonu hallerinin hayranıyım ama magazin medyaya yansıma biçimi itibarıyla Tolga Karel'le rekabet edebicek bir performans sergiliyor ve biz hayranları sürekli hayal kırıklığına uğruyoruz. Hakikaten, yeni bir yarışma programı formatı ve ismi aklıma geldi: 'Behlülüm Olur musun?' İşte zaten diyorum, bu medya çok fena bir medya. Bakın, her biri son derece saygın sanatkârlarımız olan Mehmet Ali Erbil, Kenan ve Ozan Doğulu biraderler ile Tuna Kiremitçi için ortaya atılan 'müşteri velinimetimizdir' iddialarının bir benzeri de, 'Behlülüm Olur musun'un onursal genel başkanı Kıvanç Tatlıtuğ -ya da biraderi- için ortaya atıldı. Neymiş, arkadaşın o pahalı cipi, Pangaltı'da travesti pazarlığı yaparken görülmüş! Ağabey Cem Tatlıtuğ o müthiş cipi o sırada kendisinin kullandığını ilan etti ve ekledi: "Kardeşimin arabasını kullanamayacak mıyım? Araba benim ofisimin 7-8 metre önünde park halinde... Bulunduğum sokakta bar da var, travestiler de var. Arabadan inerken bir travestiyi çekseler ya da beni bir travesti ile yakalasalar anlayacağım. Yüzde 100 o travesti caddede polis görünce kaçıp oraya gelmiştir. O sırada kareye girmiş." Bu 'kare'ye girme işi benim de başıma gelir hep. Kareme olur olmaz girerler. Halbuki ben tek başıma kareme gitmek istiyorum. Lütfen karemi siz açın Acun Bey...
İMALI, KLASİK SAHNE
Hayır, tarih boyunca olur olmaz haberlerle tam bir 'mağdur'a dönüşen Aziz Mehmet Ali Erbil'in durumu ne olacak, ben onu düşünüyorum. Baksanıza, oğlu Ali Sadi ileride olumsuz etkilenmesin diye, hakkında çıkan haberleri Google'dan kazıttırmak üzere harekete geçmiş onca iş-güç arasında. Yani pek akıl sır erdiremedim ama şöyle söyleyeyim, kanaatimce beyhude bir çaba bu. O kadar çok tuhaf haber var ki hakkında, bu kazıttırma çabasına Türkiye'de mahkeme yetişmez. Naçizane tavsiyem, Mehmet Ali Bey'in, Telekom grevi sırasında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın internet kablolarını koparan kepçe operatörüyle anlaşmasıdır. O iş ancak öyle hallolur... Ya, biliyorum, ayıp ama şimdi yazmazsam çatlarım. Bakınız, bunca para karşılığı cinsi münasebet mevzuu geçiyor, aklıma ister istemez takılıyor. Aşk ve Ceza'da Savaş Baldar, Yasemin'in 500 bin dolarını Bora'dan tahsil etti sonra da Yasemin'e evlilik teklif etti. Aynı akşam, bir öpüşme sahnesinin ardından, o güne dek Savaş'a yanaşmayan Yasemin'in üzerindeki elbiseyi ve ayakkabılarını halının üzerinde gördük. Malum imalı klasik sahne... Sizce 500 bin dolarlık tahsilat, o malum süreci hızlandırdı mı? Vallahi hiç beni fesatlıkla suçlamayın, bu senaryo ekibi daha evvel de Şehrazat'a 150 bin dolar karşılığı siyah bir gece yaşatmıştı. Hayır, rayiç giderek yükseliyor, ben Tuna Bey'e üzülüyorum. Karmaşık duygular içindeyim...