Ak Parti'ye FETÖ üzerinden saldırmak en kolayı.. Zira hareketin lideri bizzat kendisi özeleştiri yaptı.. Peki FETÖ'nün kaset tertibiyle koltuğa oturan..
Diyetini de her fırsatta ödemeye çalıştığını gördüğümüz Kemal Kılıçdaroğlu, hiç özeleştiri yaptı mı?..
Ahmet Hakan'ın programlarının gözde konuğu Faik Tünay, bir sene içinde dört kez Pensilvanya'ya gittiğini açıkladı.. İnsan bir senede dört kez memleketteki babasını ziyaret etmez.. Ama onun fotoğrafları çıkmıyor ortaya..
Birgül Ayman Güler, partisinin FETÖ ile ittifak içinde seçimlere gittiğini söylediği için uzaklaştırıldı. Partinin en tesirli ismi Şahin Mengü'nün "..CHP'nin içinde Gülen'e methiyeler düzen milletvekilleri var. Bunları hep Kılıçdaroğlu getirdi" dediğini eminim hatırlayacaksınız..
Fotoğraf servisleri ile ilgili de bir not vereyim..
Herkes, kimle ne zaman ve hangi koşullarda fotoğraf çektirdiğini biliyor.. Ak Partili bakan ve milletvekilleri de biliyor.. Bürokratlar, diplomatlar da biliyor..
Ve elbette..
Cumhuriyet gazetesi yazarları da, CHP'li milletvekilleri de.. Bugün servis edilmiyorsa, Kemal Kılıçdaroğlu'na dua edin..
'Kamuda mağduriyet' edebiyatını bıraktığı, FETÖ'nün canına okuyan KHK'lar üzerinden politika yapmayı reddettiği gün, bakın internete hangi fotoğraflar düşecek..
Ersoy Dede/Star
Clinton- Trump tartışması bu aşamada devreye girdi. Baştan başa izledim. Clinton, beklendiği üzere, açık ara ilerideydi. Hâkimiyet onundu. Zaten sonunda da kamuoyu yoklamaları Clinton'a % 65 onayla galibiyet verdi. İyi, güzel de işler bu noktaya nasıl geldi, sorulması gereken soru budur. Ve bu sorunun cevabı karmaşıktır, zordur. Gene de birkaç unsurdan bahsedelim.
Birincisi, Trump'un buraya kadar gelmesi bütün dünyada esen bir sağ- muhafazakârotoriter rüzgârın sonucudur. Kendiliğinden ortaya çıkmadı. 'Zamanın ruhu' ona da destek verdi.
İkincisi, ABD, 11 Eylül sonrasında aklın almayacağı hatalar yaptı. İslam düşmanlığını,yabancı düşmanlığını görülmedik düzeylere taşıdı. Üçüncüsü, ABD, OD'da savaştı. Yanlış savaşlara girdi. Büyük hatalar yaptı. İlk Körfezsavaşından bu yana hep o yanlışın içinde kaldı. Sonunda da hiçbir şey yapmaz oldu.
Ayrıca yazılanlara inanmayın. Obama başarısız bir Başkandı. Onu Clinton hanedanlığıyönetti. Clinton'un istifa edip Başkanlık yarışına girmesi, bir önceki seçimde çekilipObama'yı desteklemesi, onun da Clinton'a Bakanlık vermesi hep senaryonun birparçasıdır. İki, OD'da hiçbir şey yapmak istemedi Obama. Ama kendi derin devletine söz geçiremedi. Bugün OD'da olanlar ona rağmen cereyan ediyor. Mesela PYD- YPG işi tam bu söylediğim gibidir. Ve son husus: ABD, 'mutlu azınlık' tarafından yönetildi. Sol/liberal politikalar kitlelere elle tutulur bir şey sağlamadı. Halk, her benzeri durumda olduğu üzere sağa kaydı. Trump'ı kendisine yakın buldu. Hani, amiyane tabiriyle söylersek, soldur/ liberaldir ama HillaryClinton mu 'halk insanıdır'? Bir işadamının şimdi onu zorlaması üstünde düşünülmesi gereken bir husustur.
Hatta şunu da belirteyim: Bernie Sanders yeniden gerçek sol bir söylemi ortaya çıkarmasaydı, Clinton'un önerileri bu düzeyde bile olmayacaktı. Açık açık, şeksiz şüphesiz Clinton'u destekliyorum. Ama bu söylediklerim maalesef gerçektir. O yeni Amerika'ya bütün dünyanın ihtiyacı var...
Hasan Bülent Kahraman/Sabah
Moody's in Türk ekonomisiyle verdiği karar hem içeride hem de dışarıda tartışmalara sebep oldu. Tartışmacıların bir kısmı ekonomik değerlendirme kuruluşlarını eleştirmek yerine ekonomide reformlara ağırlık verilmesi gerektiği gibi alışılmış sıkça tekrar edilen şeyleri söylerken, bu kuruluşun yaptığı açıklamanın zımnen doğru olduğunu ifade etmiş oldular. Onlara göre Türkiye ekonomisi ihtiyaç duyulan 'reformları yapmadığı için' bu not indirimini hak etmiştir!
Yapısal reform denilen uygulamalar gelişi güzel kullanıldığında 'yapısalı' ifade etmeyen; sıradan düzenlemelere indirgenmiş olur. Oysa yapısal olan, bir ekonominin niteliği ile ilgili kurumsal ilişkiler formunu ifade eder. Türkiye'nin tarımsal bir ekonomiden çıkışı, endüstriyel bir ekonomiye dönüşümü ile ilgili yapısal değişim projesi Özal'a kadar uzanır. 2001 krizinin sebep olduğu sağlıksız yapı tasfiye edilmeden ilerleme kaydedilemeyeceği öngörülerek asıl dönüşümün Erdoğan hükümetleriyle başarıldığı, kapalı yapılardan açık ekonomiye geçiş ve piyasa mekanizmasının işlerlik kazanmasına dönük düzenlemeler konusunda son on beş yılda önemli mesafeler kat edildiği bilinen bir şeydir. Şunun altını çizmek istiyorum; "Türk ekonomisi başardığı yapısal dönüşüm sayesinde küresel krizden sonra 27 çeyrektir büyüyen bir ekonomidir, bugün bu çizgiyi ileriye taşıyacak olan yeni politikalar yeni projeler uygulamaya sokulmuştur."
Vedat Bilgin/Akşam
Getirilen kural, 17-25 Aralık'ı milat almak ve bu tarihten beri FETÖ'cülerle iş tutanları cezalandırırken önceki ilişkileri sorgu radarı dışındatutmak.
Yöntem gerekli idi, bulabildiğimiz bu oldu fakat ortada "FETÖ'cülerle iş tutmanın" niteliğine dair sorunlar var. Bu da kurunun yanında yaşın yanmasına yol açıyor. Amaç,FETÖ çetesini besleyen işadamlarını teşhis etmek ve millete sıkılan hain kurşunun finansörlerini cezalandırmak olduğuna göre yöntemimizi daha işe yarar (kullanışlı) ve daha adil hale getirmek zorundayız.
Milat, "17-25 Aralık boşanma celseleri" ise, en kavgalı eşler dahi, çocukları için arada bir,bir araya gelmek zorunda kalır. Zira okulları, nafakaları, maişet söz konusudur. 17-25 Aralık sonrası FETÖ'cü olduğu anlaşılan ortağınla bağını koparsan dahi ortada çocuklar (şirketler) var. Burada üretim, istihdam, yatırım söz konusudur ve hayat devam ediyordur.
Bana göre yapılması gereken, 17-25 Aralık sonrasındaki ortaklıkları toptancı zihniyetledeğerlendirmek yerine, "büyük veri" tabanı içinde "FETÖ'ye kaynak aktarıcı işlemleri" bulup, yargı sürecinde "delil" diye kullanmaktır.
Darbeci askeri, güvenlik mensubu, yargıç ve benzeri FETÖ'cüleri teşhis, nispeten kolaydır. Zor olan cebinde TÜSİAD ve MÜSİAD kartı yanı sıra TUSKON kartı da taşıyan işadamlarının, "çıkarına göre hareket edebilme" yeteneğinden dolayı gerçek FETÖ'cüyü ortaya çıkarabilmektir.
Şeref Oğuz/Sabah
Dün Ertuğrul Özkök bu konu üzerine bir yazı yazmış ve 'Nagehan, Rasim'e solcu bir serseriyken mi âşık olmuş?' diye sormuş. Yazıda Rasim solcu, ben de muhafazakâr olmuşum! Hiçbir zaman muhafazakâr olmadım. Bilindiği gibi, kendimi liberal ve demokrat olarak tanımlarım. Ama neyse, şimdi konu ben değilim...
Hele Rasim hiçbir zaman solcu bir yazar olmadı. Tutkulu ve ikonoklast bir liberal-demokrat olarak çıkış yaptı. Hatta ilk kez Türkiye gündemine solcuların putlarını yıkarak girdi ve yazdıkları büyük yankı yarattı. Türk 68 hareketinin liderlerinin evrensel 68 ruhuyla ve enternasyonal solculukla da hiçbir ilgisinin olmadığını öyle bir ispatladı ki bu isimleri kutsal sayan tüm silahlı radikal sol örgütler Rasim'e ölüm tehditleri yağdırdılar. Öte yandan, Alevilere yönelik 80 öncesi korkunç katliamların Türk sağ hareketiyle organik bağını ortaya koyduğu için de 12 Nisan 2009'da bir yayın çıkışı faşizan bir saldırıya uğrayan ve hastanelik edilen de oydu. Bu faşist saldırıya solcuların nasıl sevindiğini iyi hatırlıyorum... Zaten ister sol, ister sağ maskeye bürünsün, totaliter ve militarist zihniyete hiç korkmadan hatta bağıra çağıra meydan okuduğu için Rasim kısa zamanda parladı.
Bizimle ilgili kısma gelince: Benim de inandığım bir davası olan ve bunun uğruna savaşma cesareti gösteren erkek bence âşık olunacak erkektir. Yani karnından konuşan, uy diyenin uyuntusu olan değil, tavır koymaktan çekinmeyen ama aynı zamanda eğlenceli ve komplekssiz bir erkek. Demokratik yolla seçilmiş siyasi lideri ve siyaset kurumunu ister Kemalizm ister Gülenizm adına her türlü vesayetçiye ve darbeciye karşı kanının son damlasına kadar savunan demokrat bir duruş. Rasim'e de tüm bunlardan ötürü ve hayatta durduğu yeri tutkulu bir şekilde ifade etme yeteneği nedeniyle âşık oldum herhalde...
Nagehan Alçı/Milliyet