Daha önce Ara ve O.. Çocukları gibi filmlerde izlediğimiz ödüllü oyuncu Selen Uçer, iki kadın canlı bombanın hikâyesini anlatan Büyük Oyun'daki performansıyla da beğeni topluyor. Yönetmenliğini Atıl İnaç'ın yaptığı ve Avni Özgürel tarafından kaleme alınan filmi bizzat kendisinden dinledik.
Uçer, filmin çekimleri sırasında birçok canlı bomba hikayesi dinlediğini, yoğun bir araştırma yaptığını söylüyor. Ayrıca ekip çekimlerde de büyük zorluklarla karşılaşmış.
FİLMİN FRAGMAN VE FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
RÖPORTAJ: SABAH.COM.TR / KÜLTÜR SANAT
-Daha önceki sinema deneyimleriniz de zorlayıcı rollerdi, bu tip işlerde yer alman bir tercih mi? Yoksa sinemacılar sizi özellikle böyle roller için mi tercih ediyor?
Umarım öyledir Oynadığım rollerde ne olursa olsun gerçek olmasına çalışıyorum.Bir oyuncu için farklı roller oynamak,bir rolün, bir sonrakine hiç benzememesi hep arzulanan bir şeydir. Yurtdışında bunun örnekleri çok, kadın oyuncuların da fiziksel olarak da değişik yerlere giderek çıkardıkları roller var,zor belki bu, ama oyunculuk bu demek benim bildiğim. Ara'daki rol yurtdışından geldikten sonra yaptığım Ümit Ünal gibi bir usta ile çalıştığım,daha bildiğim bir yaşam kesitinden bahseden bir filmdi. Benim başlangıç noktamdı belki, çok öğrendiğim, kendimi şanslı hissettiğim bir süreçti. Büyük Oyunda'da Atıl İnaç'ın fikrine yönetmenliğiyle kendimde cesaret buldum ancak açıkçası. Bu iki rol birbirine oldukça zıt rollerdi. Kendimi şanslı hissediyorum ama zordu evet. Belki zor sorulardan sınava başlamayı tercih etmişimdi, diğer sorulara bundan sonra geçeceğimdir bilmem ki...
-Büyük Oyun'a nasıl dahil oldunuz, nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
Atıl İnaç hem arkadaşım, hem de güvendiğim genç bir yönetmen, o yapabileceğime inandırdı beni,ben de ona güvendim. Ve bu kadar benim gündeliğimden uzak bir rolü oynama fırsatını bir şans olarak gördüm.Ama çok korktum da.Uzun bir ön çalışma yaptım. Şive, o bölgedeki rutinler, dini rutinleri öğrenmem ve en gerçek haliyle kullanabilmem gerekiyordu. Sınır bölgesinde doğmuş büyümüş, Irak'taki bombalamalarda ailesini çocuğunu, kocasını kaybetmiş bir kadın Amira, eğitimli bir kadın değil, her şeyini kaybettikten sonra, kendi tercihiyle bu örgüte girmiş bir köylü kadını.
-Büyük Oyun filminden bize biraz bahseder misiniz? Nasıl bir altyapısı var filmin? Gerçek hikayeye mi dayanıyor?
Bir çok terör saldırısı oldu, oluyor. Dünyada ve Türkiye'de. Ve terör insan türünün içindeki en vahşi tarafından beslenen bir oluşum, ne inanış ve amaç için olursa olsun. Bir tür karşı çıkma ama yok ederek. Bir tür sesini duyurma ama yıkarak, bir tür hak arama ama insanı insan haklarını yok sayarak. Hem terörü oluşturanlar, hem maruz kalanlar, sadece kaybediyorlar bence, hareketin çıkış noktası haklı bile olsa.
-Filmdeki karakterinden bahseder misiniz?
Oynadığım kadın, geleneksel olan ve içsel bir öfkeden hareketle bu işi yapmaya karar veren biri, çaresiz ve yokluk, açlık çeken biri. Bir yandan bu olayların içinde olan kişilerin nasıl bu noktalara geldikleri ve gündelik kaygıları, kadın olarak zorunlulukları, Filmin siyasi göndermesi yok, öyle bir tercih yapılmadı. Ama biz kendi içimizde bu kadının kökenini saptamıştık,ve bunun bu hikayede önemi yok. Cennet Türkmen mahallesinden biri Amira o bölgeden başka bir kadın. Ve diyoruz ki kökeninin önemi yok. Hele kadın olarak o şartların, savaş koşullarının, toprak ve gelenekten gelen yaptırımların içinde kadın iyice çaresiz. Her şeyini kaybetmiş biriyseniz siz de kalmamışsınızdır ve bu öfke ortaya çıkarır. O şartlarda bu hale bile gelebilir. Farklı canlı bomba hikâyeleri var, Büyük Oyun'daki hikaye bu.
-Filmdeki ana karakter bir intihar eylemcisine dönüşme yolunda ilerliyor. Bu karakterin kesiştiği kavşaklardan biri de senin karakterin oluyor. Bu gibi meselelere karışmış insanlarla tanıştınız görüştünüz mü?
Birebir böyle biriyle görüşmedim. Ama bir çok intihar bombacısı kadın hikayesi okudum. Güneydoğu ve Irak, Filistin, Lübnan bölgesinde bulunmuş gazeteci arkadaşımla görüştüm. İntihar bombası olan kadınların çok eğitimli olanları ve bu seçimi çok küçükken yapanları da var. Hamileyken bu yola giren kadınlar var. Düşünsenize bu nasıl bir psikolojidir? Ama benim oynadığım karakter, Amira Güneydoğu'daki olaylardan dolayı bütün ailesini kaybetmiş ve sürüklenerek örgüte girmiş bir köy kadını. Filmdeki iki kadının hikâyesi benzer. Orada birçok böyle kadın var; kadınların sesini çıkaramıyor, daha çok sürükleniyor oluşu var, sadece eylemler ve savaş içinde değil, gündelik yaşamda da. Ben şehirli bir kadınım, İstanbulluyum. Babam Antepli ama çok bilerek yetişmedim o kökeni. Keşke daha çok gidip gelseydim dedim. Dolayısıyla benim şehirli gündeliğimden çok farklı bir roldü bu. Gerçek olması için çok uğraştım. Kürtçe ve şive çalıştım, çekimlerden önce Urfa'ya giderek bir süre kaldım. O örelerin müziklerini dinledim. İslami rutinleri öğrenmeye anlamaya çalıştım. Sol görüşlü aileden geliyorum,ve eğilimim de o yönde. Dolayısıyla bu dünyadan ve rutinden birini oynamak yaptığım en farklı ve zorlayıcı iş oldu diyebilirim. Önyargılı tavırlar da gördüm bu filme başlarken, tüm işlerimi, hayatımı durdurup bu rolle ilgilendim, zordu.
Nasıl deneyimleriniz oldu hazırlanırken?
Harran ovasında 30 kişilik bir köye gittik. Çok soğuktu ve bir adam sağ olsun bize çay getirdi, çekim süresince dinlenebilmemiz için evini açtı. 3 tane karısı, 19 tane çocuğu varmış bu adamın. Birincisi ölmüş, ikincisi ordaydı. Ben de beklerken 'bacıma sorduydum' kaç çocuğun var diye. Çok diri, güçlü kuvvetli bir kadındı, merak ettim kaç tanesi ondan diye. Dedi ki '5 çocuğum var, 4 tane de kız'. Bence bu her şeyi açıklıyor. Ben Avusturya kız lisesinde okudum ve hep bir şehirli kadın yaşantım oldu. Lisede çok sistemli ve iyi bir eğitim almamıza rağmen, Türkiye gerçeklerinden biraz kopuk yetiştiğimizi anladım daha erişkin yaşlara gelince. Kadın olarak toplum içinde var olmak, eli kalem tutan, sesini çıkarabildiği eşit insani şartlar daha bu ülkede yok, olmaya çalışıyor. Çünkü şehirde Doğu'daki insanın, kadının çaresizliğinin mirası ile yaşıyoruz...
-Filmde sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
Dağlardaki yürüyüş ve sınır geçme sahneleri zordu, tehlikeliydi. Ben bir de sakarımdır, oralarda nasıl başıma bir şey gelmedi şaşıyorum. Herkes sette hasta oldu, ben çekimler bitene kadar sıkmışım kendimi İstanbul'a geldim 1 hafta hastalıktan yataktan çıkamadım.Ama benim oyuncu olarak en heyecan duyduğum sahne iki kadının, eylemlerinden, yani patlamadan bir gün önce yatak odalarında yaptıkları konuşma.