"55 yıllık beraberlikten sonra o sona hazırlanmak çok ağır"
Türk pop müziğinin en iyi bestecilerinden ve müzik eleştirmenlerinden biridir, Selmi Andak. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Erol Evgin, Neco, Nil Burak, Nükhet Duru gibi sanatçıların popüler şarkılarının arkasında onun da ismi vardır. Altı ay öncesine kadar hiçbir müzik festivalini kaçırmadı, Cumhuriyet’teki köşesini hiç yazısız bırakmadı. En iyi arkadaşı Atilla Dorsay beni aramasaydı, tüm bunlardan belki haberim bile olmayacaktı. “Kendine geldiği saatler kısıtlı. 55 yıllık hayat yoldaşı, aşkı Nermin Hanım hep yanında... Konuşmak ister misin?” deyince, kendimi hastanenin Geriyatri Bölümü’nde buldum. Nermin Hanım ve kızı Gülen Andak’la bahçede buluştuk. Selmi Bey yanımızda, şapkası yine başındaydı. Ama ne kıpırdayabiliyor ne de konuşabiliyordu. Sadece tek bir noktaya bakıyordu. Sohbetimizi onun yanında yaptık. Kahkahalar, anılar, gözyaşları onun yanında aktı, gitti. Bir an Nermin Hanım’a baktı sanki. Aşk gibi, ölümden de kaçılamayacağını düşünüyordu belki. Elini Nermin Hanım’a doğru uzattı ve ona dokundu.
TULUHAN TEKELİOĞLU/SABAH
SELMİ ANDAK’IN KIZI GÜLEN ANDAK
Alzheimer hastaları da var. Parkinson’la arasındaki farkı çok iyi görebiliyorum. Onlar daha düzgün hareket ediyorlar ama mesela, kızını oğlu zannedebiliyor, karısına ‘Siz kimsiniz?’ diyebiliyor. Babam iyi ki öyle değil. Bu beni daha çok üzerdi.
Babam sevgisini gözleriyle belli ederdi. Vıcık vıcık değildi ilişkimiz. Belki de bu hastalık buna vesile oldu. Babamı beş dakikada bir öpüyorum. Allah korusun, babam bir anda gitseydi, bu benim hep içimde kalacaktı.
- Selmi Andak’la kaç yıldır evlisiniz Nermin Hanım?
- N.A: 55 yıl oldu. Onu tanıdığımda 21 yaşımdaydım. Evliliğe karşı olan bir insanmış, bunu tanıdıktan sonra öğrendim. Selmi benden 14 yaş büyüktür. Taksim’de Abdülhak Hamit Caddesi’nde, yanımızdaki apartmanda oturuyormuş. Uzun bir zaman yurtdışında, Fransa’da yaşamış. Ailenin tek evladı. Müzikle küçüklükten beri ilgileniyormuş. Tesadüfen beni görmüş ve ondan sonra yıldırım aşk. Kafasındaki her şeyi yıkmış ve benimle evlenme kararını almış. Bilmiyordum. Bir gün tesadüfen kapıda karşılaştık. Bana gülümseyerek ‘Merhaba,’ dedi. O merhaba, bizi 55 yıllık evliliğe götürdü. Ailesi önce istemedi. Çünkü benim ikinci evliliğimdi. Kucağımda sekiz aylık oğlum vardı. Ama Selmi onu belki benden daha çok sevdi. Beraber söz yazdılar, bestelerine. Hep çok iyi anlaştılar.
- G.A: Ağabeyimin babasının başka biri olduğunu ben 10 yaşımda öğrendim. Ama beni bu hiç etkilememiştir. Babam, ikimizi hep eşit sevdi. Müthiş neşeli, konuşkan bir insandı. Mesela yakın arkadaşlarından Atilla (Dorsay) ağabey onun için şöyle derdi, ‘Bir tarafta Halit Kıvanç, bir tarafta Selmi Andak. Bir sohbette biz ancak ‘Merhaba,’ diyebiliriz.’
- N.A: Altı ay öncesine kadar Cumhuriyet’teki yazılarına devam ediyordu, 24 saat müzik konuşulan bir ortamda çalıştı, yazdı.
- G.A: Aslında annem olmasaydı babam zaten asla evlenmezdi, asla bir aile kurmazdı. Her akşam bir yerlerdeydiler. Festival, konserler, davetler... Korkunç bir yoğunluk yaşandı ve babam hep böyle bekâr kalırdı.
- N.A: Selmi dünyanın en güzel adamıydı. Çok renkli. Evlilik müessesine aykırı olduğunu baştan kafasına koymuş. Zaman zaman hayatımızda zorluklarımız oldu.
- G.A: Ben de ondan etkilendim, evlenmedim. Her zaman derdi ki ‘Mesleğini, kariyerini, işini önemse.’ Yıllarca dans ettim balerin olarak, sonra da koreograflık yaptım. 25 yıldır Gülen Andak-Ahmet Güvenç Sanat Merkezi’ni yönetiyorum.
(Selmi Andak Asu Maralman ile de çalışmıştı)
- Sizi evlilik konusunda korkutan neydi peki?
- G.A: Genetik olarak babamdan miras geçmiş olabilir. Hep ‘Biraz daha bekleyeyim,’ hali oluyor. 35’inden sonra ilişkilerinizde daha da seçici oluyorsunuz. Her insanda bir şeyler buluyorsunuz. Kendi kendime muhasebe etmeye başladım. Sanıyorum bu bana babamdan geçti.
- Selmi Andak, bir anda mı yürüyemez hale geldi? ‘Zaman zaman içine kapanıyor ve çok uzun saatler sürüyor,’ diyorsunuz.
- N.A: Bazen beş saat hiç gözlerini açmıyor. Sekiz yıl evvel Amerikan Hastanesi’nde benim kontrollerim vardı, ilaçlar yazılırken doktor hanım birden dedi ki, ‘Selmi Bey’in el titremesi ne zamandır var?’ Parkinson olduğunu o zaman fark ettik. Hemen tedaviye başlandı. Geçen yıla kadar İstanbul Festivali’nin açılışına dahi katılıyorduk. Maalesef son altı aydır Cumhuriyet’teki yazılarını da yazamaz hale geldi. Parkinson yavaş yavaş ilerliyor. ‘Aman,’ dediler, ‘yazısını yazacak ve sosyal etkinliğini hiçbir zaman aksatmayacak.’
- Ne zamandır hastanedesiniz?
- N.A: Altı ay oldu. Ne evreler geçirdiğimizi anlatamam. Eklem yerleri açıldığı zaman yetişemiyordum yürümesine. Ama kapandığı zaman, tamamen içeride böyle duruyor. Altı aydır böyle.
- Kaç yaşında?
- N.A: 89. Son derece hayat doluydu, bir gece evimizde oturamazdık. Şu anda mesela ‘Seni konuşuyoruz,’ dedim, ‘Evet,’ diye başını onayladı. Gördünüz mü?
- Parkinson’da sizi en çok rahatsız eden şey nedir?
- N.A: Bir kere harekette çok zorlanıyor. Bacağının çok ağrıdığını söylüyor. Fizik tedavi yapılıyor, ama sadece acıyı alması için. Her an değişebiliyor. Böyle gel-gitler yaşıyoruz. Doktorları zaten söyledi. ‘Hiçbir zaman ‘Bugün çok iyiydi, yarın daha iyi olacak,’ demeyeceksiniz, bunu aklınıza koyun,’ dediler.
- G.A: Ama insanları tanımakta sorunu yok.
- N.A: Uyuyor ama gözleri açık.
- Mesela birazdan konuşabilir mi?
- G.A: Her an konuşmaya başlayabilir. Ben Parkinson’u ilk defa babam vasıtasıyla çok iyi tanıdım. Burada Alzheimer hastaları da var ve aradaki farkı çok iyi görebiliyorum. Onlar daha düzgün hareket edebiliyor ama mesela kendini hemşire zannediyor, kızını oğlu zannedebiliyor. İyi ki babam o şekilde değil. Bu bizi çok daha fazla üzerdi.
(Nil Burak albümlerinde Selmi Andak bestelerine yer vermişti)
NERMİN ANDAK
Eski Selmi Andak, espriler yapan, etrafına takılan, dost canlısı, dünyanın en güzel adamıydı. Şimdi böyle gel-gitler yaşıyoruz. Doktor ‘Artık daha iyi olmayacak, buna alışın,’ dedi.
Eve gelen bütün davetiyeleri buraya getiriyorum. Okuyorum. Selmi’yi devamlı hayatın içine sokmaya çalışıyorum.
Taksim’de yanımızdaki apartmanda oturuyormuş. Bir gün tesadüfen kapıda karşılaştık. Bana gülümseyerek ‘Merhaba,’ dedi. O merhaba, bizi 55 yıllık evliliğe götürdü.
Sekiz yıl evveldi. Hastanede benim kontrollerim yapılırken, doktor hanım birden, ‘Selmi Bey’in el titremesi ne zamandır var?’ diye sordu. Parkinson olduğunu o zaman fark ettik. Hemen tedaviye başlandı. Geçen yıla kadar İstanbul Festivali’nin açılışına dahi katılıyorduk. Maalesef son altı aydır Cumhuriyet’teki yazılarını da yazamaz hale geldi.
Ben onun çocuğuydum artık babam benim çocuğum
- Doktor size aşamalarını anlattı mı?
- Gülen Andak: O bizim artık bir çocuğumuz gibi. Ben onun çocuğuydum, o benim çocuğum oldu. Babam sağlığında sevgisini gözleriyle belli ederdi. Vıcık vıcık değildi ilişkimiz. Belki bu hastalık da buna vesile oldu. Babamı beş dakikada bir öpüyorum. Allah korusun, babam bir anda gitseydi, bu benim hep içimde hep kalacaktı. Çocukken, genç kızken her zaman birbirimize çok düşkündük ama kişiliği böyleydi babamın. Bir mesafe vardı aramızda. Fakat şimdi inanılmaz. Babam da kendine geldiğinde benim yanaklarımı okşuyor, ‘Geldin mi sen?’ diyor. ‘Burada mıydın?’ diyor. Ben onu öpüyorum, o beni öpüyor. Geçmişe baktığımız zaman birbirimizi çok iyi anladık. İki yıl önce doğum günümde bana öyle bir mektup yazmış ki, ‘Canım kızım,’ diye başlıyor, ‘biricik kızım,’ diye bitiriyor.
Birlikte çok güzel bir hayat yaşadık
- Geçmişle ilgili pişmanlıklarınız var mı Nermin Hanım?
- N.A: Ben hayatımı üç kişiye verdim. Oğlum, kızım ve eşim. Selmi eve kaçta gelirse gelsin, muhakkak ona yemeğini vereceğim: İster gece 24.00, ister sabah 03.00 olsun. Biliyorsunuz, sanatçının dönüşü belli olmaz. Hiçbir pişmanlığım yok.
- G.A: Parkinson hastalığını babamla tanıdım. En son götürdüğümüz doktorda babam ‘Nermin sertlik yapıyor, ama müthiş bir aşkla bağlıyım, hâlâ onu seviyorum,’ demişti.
- Parkinson hastalığı ailenizde var mıydı?
- N.A: Selmi’nin ailesinde, mesela halasında vardı. Teyzesinin oğlu Alzheimer hastası, genetik olabilir. Ailede var ama annesinde babasında yoktu.
(Ajda Pekkan da albümlerinde Selim Andak bestelerine yer vermişti)
SOĞUKKANLIYIM AMA BİR YERE KADAR
-Siz psikolojik bir destek alıyor musunuz?
- N.A: Hayır, istemiyorum. Haliç’e bakan bir hastane burası. Hastalarla çok iyi ilgileniyorlar. Müzik, tiyatro sanatçıları geliyor, öğlene kadar her gün bütün hastalara terapi yapıyorlar.
- Vasiyetini söyledi mi size?
- N.A: Hayır. Zaten ölümden korkan bir kişiydi aynı zamanda, ‘Ölmeyeceğim,’ derdi.
- Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
- N.A: Çok zor Tuluhan anlatmak, aslında bir yandan mutlu hissediyorum. Çünkü birlikte çok güzel bir hayat yaşadık. Ama tabii şu yaşadıklarımız şimdi... Son derece karışık bir kafa. Kabul etmeye başlıyorum. Kalbim atarak geliyorum her gün. Çekinerek kapısını açıyorum. Hatta bir gün ‘Girmeyin,’ diyecekler diye korkuyorum. Soğukkanlıyım ama tabii ki bir yere kadar. Her gün bir sona hazırlayarak geliyorum kendimi. Bu duyguyu tarif etmem çok zor. 55 yıllık beraberlikten sonra o sona hazırlanmak çok ağır geliyor.
(POPSAV Akatlar Mustafa Kemal Kültür Merkezinde gerçekleştirilen POPSAV 1. Başarı Ödülleri töreninde Selmi Andak ve Aysel Gürel yaşam boyu başarı onut ödülü almışlardı.)
Onun bu halini görmek beni her an öldürüyor
- Her gün hastanedesiniz, zor olmuyor mu sizin için?
- N.A: Son derece iyi bakılıyor, ama mutlaka onu görmem gerek. Kafamdan geçeni yapmalıyım, ancak o zaman rahat ediyorum. O kadar dolu bir hayat yaşadım ki Selmi ile kendimi her gün o sona hazırlamak çok feci.
-Kendine geldiğinde yazı yazmak istiyor mu?
- N.A: Evet, ‘Benim bugün yazı yazmam lazım,’ diyor ama biraz sonra aklı yine uykuya dalıyor. Eve gelen bütün davetiyeleri buraya getiriyorum. Onları okuyorum. Devamlı hayatın içine sokmaya çalışıyorum. Aslında son iki yıl konserlere de gitmemiz bir mucizeydi. Ne kadar geç olursa bu olay, o kadar iyi olur, diye hep Selmi’yi konserlere taşıdım. Arkadaşlarımız da şaşırıyordu.
(İstanbul'da yaşayan İzmirliler ve İzmir dostları Feriye Lokantasında biraraya gelmişlerdi. Geceye Hıncal Uluç, Selmi Andak, Ali Kocatepe, Aziz Kocaoğlu, Ege ve Osman Gencer katılmıştı.)
- 55 yıl omuz omuza birlikte yol aldınız. Son derece coşkulu, hayat enerjisiyle dolu kocanız, şimdi karşınızda duruyor nefes alıyor ama yaşamıyor gibi... İçinizdeki fırtınaları merek ediyorum.
- N.A: Tabii ki doğanın kanunu. İnsan doğuyor, büyüyor, ölüyor. Ama hiçbir zaman kendinizi bu halini görmeye alıştıramıyorsunuz. Onun bu halini görmek beni her an öldürüyor.
- Bundan sonrasına kendinizi hazırladınız mı?
- N.A: Mesela oğlum teklif etti, ‘Ben haftanın iki-üç günü geleyim, sende kalayım,’ dedi. Kızıma da ben söyledim, ‘Müsait evimiz,’ dedim. Gülen ‘Anne, benim için yapıyorsan hayır, ama kendin için beni istiyorsan, gelirim,’ dedi. Aslında yalnızlığa alışığım. Çoğu zaman yalnızdım. Gülen, Devlet Tiyatroları’nın turnesine giderdi. Selmi sürekli yurtdışına seyahat ederdi.
- G.A: Geçtiğimiz gün Ara (Güler) ağabeyi Saray Muhallebicisi’nde gördük. Yalnızdı. Aslında etrafı bu kadar kalabalık. İşte Nebil Özgentürk, Coşkun Aral hepsi onun çok yakınıdırlar. Onu hiç yalnız bırakmadılar. Ama Ahmet’le şöyle baktık, uzaktan. Çok yoğun ilişki yaşayan karı kocalarda, biri öldüğünde geride kalan o kadar acı çekiyor. Annem bu ağırlığı kaldıramaz diye korkuyorum.
(Yeliz, Selmi Andak, Zerrin Özer, Garo Mafyan, Ali Rıza Türker)