Her seçimin kendine özgü hikâyesi oluyor. Zamanın ruhu, hayatın gerçekliği ve gelecek tasavvuru sandığın kaderini belirliyor. Elbette... Liderlik farkı, iş yapabilirlik teminatı, güven verebilme kabiliyeti de neticeye doğrudan tesir ediyor. Örneğin, 14-28 Mayıs seçimlerini ele aldığımızda, 21 yıllık iktidarı zorlayan onlarca faktöre karşın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti, haliyle MHP ile oluşturulan Cumhur İttifakı, tüm siyasi mühendislik planlarını alt etmeyi başardı.
Seçmen; yaşanmışlıkları, günlük gaileleri, yarınlara dair umutları ve hatta ideolojik kalıpları içinde şekillense de gerçekler ile çarpıtmalar arasında sağduyusuyla tercihini yaptı. Muhalefetin yapay birlikteliği, büyük uzlaşma olarak sunulan ama aslında siyasi yozlaşmaya açık duran yapısı; karar gününde geniş kitleleri ikna etmeye yetmedi. Siyasi dağınıklığının yanında ince ve sinsi hesaplara dayalı kurguları, kontrolü imkânsız egoları, makam dağıtan masaları ile Şişirilmiş Millet İttifakı, beklenen de erken patladı. 6 ay içinde de seçmenlere, "Allah memleketi korumuş" dedirtecek kadar da uç noktalara savruldu.
Güncel durumu, İYİ Parti üzerinden analiz ettiğimizde... "İYİ saatte olsunlar" manzarasıyla karşılaşıyoruz. İYİ'lik Perisi gibi sunulan Abla ile Cin'lik yapan erkek kardeşinin artık açıktan açığa cereyan eden söz düellosu, muhalefet siyasetinin geleceği açısından ibretlik mesajları bünyesinde barındırıyor.
İP Genel Başkanı Meral Akşener'in, "Savaş ilânı" olarak tanımladığı, partisine içeriden operasyon çekildiği vehmiyle pekiştirdiği söylemi, bıçak sırtı bir dengeye gelip duruyor. Ya Sn. Akşener partisini ve tabanını bu mağduriyet algısı ile konsolide edecek. Ya da siyasal varoluş mücadelesine giren İP'te, ipin ucu kaçacak. Yani, partisine hâkim olamayan genel başkan imajı yalnızca Akşener'e değil, İP'i elinde tutan karşı aktörler nedeniyle bu siyasi hareketi daha fazla tartışmaya açacak.
İşin tuhaf yanı... Meral hanım, 6'lı Masa'dan kalkıp-oturması ile biçimlenen, ardından şahsi öz eleştirileri ile kemikleşen süreçte, kaybedilmiş iki seçimin artçı şoklarını nasıl öngöremez ki? Bilhassa İstanbul ve Ankara'da, yerel iktidara ve nimetlerine tutunmuş yol arkadaşlarının alternatif arayışlara girebileceğini nasıl bilemez ki?